Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ORMAN KÖYLÜSÜ VEYA AMELESİ SU-ÜSTÜNDE TOMRUK NAKLİYESİ
  • 0
  • 270
  • 22 Aralık 2020 Salı
  • +
  • -

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Tanıdık tanımadık;

Herkese günaydınlar ve merhabalar…

Bugün sizleri yine çok-çok gerilere götürmek istiyorum.

Tıpkı geçtiğimiz günlerde tarihi İKİSU yerleşkesine yaptığımız nostalji yolculuğu gibi…

Daha doğrusu, bu sohbeti de onun devamı da sayabilirsiniz…

Efendim;

Bilenler zaten biliyor da..

Biz, hem bilmeyenler için…

Hem de siyah-beyaz fotoğraflarla ‘tarihin sayfalarına not düşmek’ için;

Sizleri zaman tüneline sokup, geçmişe yolculuk yaptırmak istiyorum.

(Tabi yapmak isteyenlere)

Sevgili dostlar…

Sizlerde çok iyi bilirsiniz ki;

İlimize ‘Yeşil Giresun’ denilmesinin nedeni, salt fındık bahçelerinin yeşilliğinden ileri gelmeyip, bu yeşilliğin tonunda gür ormanlarımızın da payı vardır…

Peki ‘orman’ deyince akla ne gelirdi?

Ulu gürgen ağaçları ve gökyüzünün derinliğine sülün gibi uzanmış çam ağaçları gelirdi…

Orman denilince;

Orman İşletme denetiminde kesilen ağaçlar tomruk halini getirilince gürül-gürül akan ‘derelerin üzerinden’ ve kamyonlarla sahile kadar ‘nakliye’ yapılırdı…

Orman amelesi veya işçiliği denilince;

‘Orman Köylüsü’ statüsünde yaşayan köylüler gelirdi…

Orman köylüsü denilince;

Günlük yevmiye karşılığı orman temizleme işinde çalışanlar…

Kesilecek ağaçları damgalayanlar…

Damgalanan ağaçların ‘kesim’ işini yapanlar…

Tomruk haline getirdikten sonra bir alana istif edip depolayanlar…

Ormanların içinden sürükleye sürükleye dere kenarına kaydıranlar…

Dere kenarına biriktirilen tomrukları su üzerinde -ellerinde basana- denilen sırıklarla nakliye yapanlar…

Ve ‘kol kuvvetiyle’ kamyonlara tomruk yükleyen ameleler geliverirdi aklımıza…

Orman işçisi, emekçisi veya amelesi denilince;

Hiçbir sosyal güvencesi olmadan, sigortası, sendikası gibi hakları olmadan, sadece ‘yevmiye’ karşılığı çalışan ‘orman ameleleri’ gelirdi.

Akşam evine yorgun-argın dönen…

Sabahları ezan okunmadan uyanan…

Dastardan yapılmış çentiğine bazen sıcak bir buğday bazlamasıyla birlikte bir şişe -yayılmış ayran-(katık) koyan…

Bazen taze bir mısır ekmeğiyle, yanına katacak olarak biraz çökelek veya bir baş soğan koyduktan sonra çentiğine; türkü söyleyerek yola giren kol emekçisidir Orman köylüsü…

Ki o sözünü ettiğimiz Orman Köylüleri;

Yaptığı işten asla ve asla gocunmazdı…

Kimselere nazlanmazdı…

Yaptığı işi büyük bir zevkle ve kazandığı parayı ‘helal ettirmek’ için yapardı…

Tek düşündüğü şey;

Yeter ki, yevmiyesi eksik yazılmasın…

Yeter ki, yevmiye konusunda arkadaşlarından geri kalmasın….

Ve keyifle çalışabilmesi için;

Yeter ki evden getirip, dala astığı azığına bir şey olmasın…

Yani ite-kuşa kaptırmasınki, öğlende yemeye bir şey kalsın…

İşte o zaman dünyanın en mutlu insanıdır Orman emekçisi…

Hele de o gün ‘tütün tabakası’ tıka-basa doluysa…

Ve hele de o gün -sigarasını saracağı-kağıt, gazete kağıdı değil de, hakiki ‘sigara kağıdı’ varsa…

Şebinkarahisar markalı kaçak tütünü sarıp, sırt-üstü yattıktan sonra birde cıgara tellendirmişse;

Değme keyfine!…

Evvel-Allah o gün;

Sırada yüklenmesi gereken kaç kamyon varsa, hepsini seve seve yükleyiverirdi…

Yok, eğer dere üzerinde ‘tomruk sellemesi’ gerekiyorsa;

Eline aldığı ‘basana’ denilen sırığını, kıyıda-köşede birikmiş bütün toprakları ırmağın üzerine itiverirdi…

İşte bu sözünü ettiğimiz emekçiler, bir zamanlar yevmiye usulü çalışan Orman ameleleri veya emekçileridir…

Ancak, bu ‘orman emekçilerinin’ bir bileşeni daha vardır…

Onlarda kamyoncular ve onların muavinleridir…

Yani, bir anlamda ‘tomruk taşıyan’ kamyoncular da orman ve yol emekçileriydi…

Çünkü o ‘kamyon şoförleri’ ve muavinlerinin de hiçbir sosyal güvencesi olmadan, daracık yollarda ve beklenmedik bir zamanda azraille burun-buruna gelenlerdir…

Yani, eli-yüzü ve giysileri gres yağı içinde olan yol emekçileridir..

Tomruk yüklü kamyonunun lastiği nerede patlayacak?

Arka makaslardan birisi bakalım hangi çukurda kırılacak?

Doksan derecelik dik yokuşta motor yine hararet yapacak mı?

Ve hele-hele en önemlisi de;

Kamyonun sırtında on tonluk tomruk yükü varken, keskin virajın birisinde acaba karşısına başka bir araba çıkacak mı? diye ecel teri döküp düşünenlerdir!

Eğer çıkarsa;

Hangi araba -kavga çıkarmadan- 150-200 metre (içinden bir küfür edip) ve dişlerini gıcırdatarak, gerisin-geri gidenlerdir…

Efendim?

Duyamadım…

Sıkıldınız mı?

Durun o zaman….

Sıkıldıysanız, özetleyerek şöyle sonlandıralım üzerimize ağırlık veren bu sohbeti…

Efendim;

Bir zamanlar orman köylüsü ve orman emekçileri de vardı…

Ve bu ‘orman köylüleri’ gölgesinde oturduğu ormanları gözü gibi korur ve gereksinimlerini karşıladıktan sonra asla ihanet yapmazdı.

Peki gereksinimleri neydi?

Yapacağı evin (kaçak bir şekilde) tahtasını temin etmek…

Evinin çatısına örtmek için (bilinçsiz bir şekilde) ‘hartama’ çıkaracağı çam ağaçlarına ‘çeşni’ yapıp, baltayla yaralamak…

Yakacak odununu temin etmek…

Kapısında beslediği hayvanlarına böğürtlen, yeşil orman taflanı yaprağı kesmek…

Birde yakacağı ateşi tutuşturmak için ‘çıra’ temin ederdi…

Ve bu doğal gereksinimler de yasak olduğu için;

Orman köylüsü, elde edeceklerini -elinden geldiğince- kimseler görmeden yapmaya çalışırdı…

Ki, devlet 1974 yılında Orman Köylüsüne çinkosunu verince;

Çam ağaçlarından çatı örtüsü ‘hartama’ olayı tarihe karışmıştır.

İhtiyacı olan ‘yakacağı odunu’ ne kadar olacağını gösterince;

Kamuya ait yaş ağaca balta vurma işi son bulmuştur…

Yani günümüzde olduğu gibi…

Yani ensesi kalın, göbeği şiş kravatlıların yaptığı gibi;

Turizm sektörünün hizmetine sunacağız diye (nasıl yakıldığı belli olmayacak bir şekilde) ormanları yakmamışlardır…

En iyisi ben sözü daha fazla uzatmayayım…

Dünle-bugünün mukayese işini size bırakayım…

Hoş kalın,

Hoşça kalalım,

Sağlık ve esenlik içinde olalım.

Buyurun…

Şimdi söz sırası sizin.

NOT;

Görselde kullandığım siyah-beyaz fotoğraflar, sevgili Metin Koç’un arşivindendir…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM