ÖZGÜRLÜK NEDİR DESELER BEN RÜYALARI GÖSTERİRİM

ÖZGÜRLÜK NEDİR DESELER BEN RÜYALARI GÖSTERİRİM

Rüyalar…

Bazen insanı korkudan ter içinde uyandırır…

Bazen insana mutlulukların en güzelini yaşatır…

Bazen mantıklıdır…

Bazen mantıktan eser arama…

Fakat sıra özgürlüğe gelince sınır tanımıyor…

Mantıklı-mantıksız görmen gereken ne kadar film varsa sana bir gecede hepsini gösteriyor!

Bir bakıyorsun; 40-50 yıllık karını boşuyor ve dünyanın en güzel kraliçesi seçilen kızla kendini nikah masasında görüyorsun…

Bir bakıyorsun; bir başka rüyanda hiçbir kimseden izin-mizin almadan, protokol kurallarına bile uymadan ABD Başkanı Obama ile karşılıklı sohbet ediyorsun!

Rüya bu borumu!

Kendini disipline edip, kontrol altına almaya kalksan da bir türlü kendini frenleyip kontrol altına alamıyorsun…

Onun için bazen korkulu ve ürkütücü olsa da, insanı gecenin tam ortasında kan-ter içerisinde yatağın ortasına oturtsa da ben rüyaların bu sınır tanımaz özgürlüğüne bayılıyorum!

Siz bayılmıyor musunuz?

Nasıl bayılmazsınız kardeşim!

Sıradan bir vatandaş olarak şöyle bir düşünsenize; demokrasiye ve özgürlüğünüze çok düşkün birisiniz ama fikir ve düşüncelerinizi öyle ulu-orta aktaramıyorsunuz…

Demokrasi adına ‘iradenizi’ teslim edip ‘vekil tuttuğunuz’ adamla bir daha yüz-yüze gelip muhatap olamıyorsunuz…

Muhatap olmadan vazgeçtim, salavatla doğru-dürüst salavatla yanına bile yanaşamıyorsun…

Eeeee?

Rüyalar öyle mi ama…

Hiç ummadığın bir gecede, hiç ummadığın birisiyle konuşabiliyor ve dertleşebiliyorsun…

Tıpkı benim dün gece benim başbakanlık konutunda başbakanla uzun-uzun dertleşip, sohbet ettiğim gibi!

Evet-evet…

Şaşırılacak bir şey yok bunda, dün akşam sayın başbakanımızla hiç protokol kurallarına uymadan, karşılıklı çay-kahve içerek bayağı uzun bir sohbet yaptık!…

Ne sohbeti mi yaptık?

Yok-yok, öyle ‘dam üstünde saksağan’ veya ‘geyik muhabbeti’ falan yapmadık!

Bayağı önemli ve ciddi konuların üzerinde konuştuk…

Hem de öyle samimi bir şekilde sohbet ediyoruz ki, görenler bizi; ‘Bunlar doğma-büyüme çocukluktan bu yana kırk yıllık arkadaş’ sanır!

Geçmişiz karşı-karşıya, atmışız bacak-bacak üstüne ülkemizin geleceği üzerine halvet ediyoruz!

Dertleşiyoruz…

İki kafadar, iki samimi arkadaş gibi ülke sorunları üzerine kafa yoruyoruz bir anlamda!..

Hangi konuları mı konuştuk?

Vallahi şimdi hangi konuları konuştuğumuzu size anlatacağımda inanın çoğunuz bana inanmayacak…

Ama mademki konuştuklarımız ülkenin tamamını ilgilendiriyor o halde aramızda geçen konuşmaları da sizinle paylaşmamda bir beis yoktur diye düşünüyorum!

Ben bir ara dedim ki; “Sayın başbakanım bu gerek yurt içi, gerek komşularımızla olan sorunlarımızı nasıl halledeceğiz?” diye sorunca, sayın başbakanımız yüzüne bir tebessüm düşürerek ve gözlerinden okuduğum inandırıcı bir ifadeyle; “Ulusumuzun kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün o güzel ifadesi olan; yurtta barış, dünyada barış sloganını yaşamın pratiğine uygulayarak gireceğiz” sözü ağzından çıkar-çıkmaz; “Sahi mi söylüyorsunuz başbakanım?” şaşkınlığını ve şokunu yaşarken; “Niye bu kadar şaşırdın hocam?.. Ben yaparım dedim mi yaparım.”

Bende şaşkınlık devam ediyor: “Allah Allah!”

Başbakan: “Adama ben işte böyle salavat getirtirim” deyince bana daha da bir cesaret gelerek; “Sayın başbakanım, mademki konu-konuyu açacak, madem ki kırk yılın başında karşı-karşıya gelip sohbet etme fırsatını verdiniz bana. Bu fırsattan istifade ederek, şunu da sormak istiyorum size” der demez.

“Buyurun lütfen ne sormak istiyorsanız açık-açık sorun”

Ben: “Şu doğunun sorunları nasıl halledilecek?”

“En kansız ve acısız bir şekilde halledeceğiz”

“Nasıl yani?”

“Ülkenin bir yanına hangi hizmeti götürüyorsak, aynısını hatta daha fazlasını oraya da götüreceğiz. Mesela ülkenin herhangi bir köşesine havayolu veya köprü mü yapıyoruz. Aynısını oraya da yapacağız.”

“Peki topraksız köylüye toprak, toprak reformu?”

“En kısa zamanda onu da yapacağız”

“Toprak ağaları, aşiret reisleri ne der buna?”

“Onların unvanlarını ve lakaplarını hepsini tarihin çöplüğüne gömüp onlardan kurtulacağız”

“Ya şeyhler, şıhlar ve tarikatçılar ne der bunlara?”

“Onlarda tarihin çöplüğüne atılacak”

“Allah, Allah!..Başbakanım bütün bu söylediklerinizi gerçekten yapacak mısınız?”

“Niye bir kuşkun mu hocam?”

“Şey, yok…Yok da, acaba bu bir yılbaşı sürprizi falan olmasın” diye düşünüyordum da…

Başbakan; “İster yılbaşı sürprizi say, ister bunu 1016 yılının bir armağanı olarak düşün” dedikten sonra sevinçten midir, mutluluktan mıdır bilemem gözlerim dışarıda yağan kar tanelerine takılıverdi…

Eh mutluluk mutluluktur…

İster rüyası yaşansın, ister gerçeği…

Ancak geçmiş yılı bütün olumsuzluklarını unutup, girdiğimiz yeni yılın içine kirletmeden, bir sonraki gelecek yeni yıla öyle devir edelim..

Yeni yılınız “BARIŞ ve KARDEŞLİK” ekseninde sürüp gitsin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?