“PROFİLİ DÜŞÜK BAŞBAKAN”

“PROFİLİ DÜŞÜK BAŞBAKAN”

Hemen ifade edeyim, yukarıda konulan başlık şahsıma ait değil.

Siyasi tercihimiz olmasa dahi, ülkenin başbakanı için böyle bir tanımlama yapmayız.

Seçimlerde yüzde elli oy almış ve başbakanlık makamına oturan genel başkan.

Sonuçta büyük bir çoğunlukla iktidar olunmuş.

Ancak bulunulan makama doğrudan müdahale edildi.

Başbakanın çekilmesi istenildi ve yerine gelecek aday belirlenmeye çalışılmakta.

Durum “Saray Darbesi” “Sivil Darbe ”olarak yorumlandı.

“Fiili Başkanlık Sistemi”nin doğal sonucu denildi.

Mevcut anayasa hükümleri yok sayılmakta, başbakanlık makamı şeklen var gibi.

Cumhurbaşkanı’nın “…kendi tercihidir, hayırlı olsun…” demesine karşın Başbakan, “ayrılmasının kendi tercihi olmadığını, zaruretten olduğunu..” söylemekte.

Okuduğumuz, bildiğimiz demokrasilerde yaşanması olası olmayan bir uygulama.

Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir olay.

Farklı bir başbakan atama biçimi ile karşı karşıyayız.

Yeri geldiğinde, halkın iradesi üzerinde güç yoktur deniliyordu.

Nerede kaldı o irade?

Başbakana, “sen çekil” denilecek, O’da “tamam” deyip tası, tarağı toplayacak.

Sonrasında da, “kendi iradesini kullandı” diye açıklanacak.

Fazla söz edemeyecek. “kendi irademle değil, mecburiyetten” diye geçiştirilecek.

Ve de vatandaş bunu yutacak.

Herhangi bir bahaneye karşı verilen tepki sözü olanı söylemek gerekirse, “yemezler”

Anlaşılan o ki, “Profili düşük başbakan”ın kimin olacağı çoktan belirlenmiş.

Ama “demokratik teamüller” denilecek ya.

O makama bir müdür atanacak havası var.

Atama ölçütlerinde tek koşul var. “Düşük profilli olmak”

Dünya’da devlet başkanı ya da başbakanlara yönelik unvanlar verildiği bilinmekte.

Ancak, ilk kez “düşük profilli başbakan” tanımı bizim ülkemizde olacak.

Yaratıcı olmak işte budur.

Sözü söyleyen cumhurbaşkanının en yakınında bulunmakta ve halen AKP milletvekili.

“…bundan sonra gelecek başbakanın profili daha düşük olacak…” dedi.

Bu sözü herhangi birisi söyleseydi “profili düşük başbakan” demekten hakkında hakaret davası açılmıştı bile.

Bu tür başbakanlık ile,“Bir kimsenin çalıştığı kurumdaki idari hiyerarşi içindeki yeri, yetki ve sorumluluk derecesi” tanımlaması olan statüden mi söz edilmek istenildi?

“..AKP Genel Başkanlığı’na seçilecek kişi başbakan sıfatlarını taşıyacak” mış!

Koşulları ise, “verilen emirlerin dışına çıkılmaması, itiraz edilmemesi, uslu olunması, danışılmadan karar verilmemesi, liyakatli olunmaması, yönetme işine karışılmaması, istenilen sadakate sahip olunması, Anayasa’nın verdiği yetkilerin kullanmaması, hükümet yönetiminin O’na bırakılması…”

Daha önceki yönetim anlayışının, “güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakanlık” olduğu belirtilmişti.

Bu formülün sona erdiğini ifade eden milletvekiline göre, “cumhurbaşkanlığı daha da güçlü, başbakanlık ise düşük profilli” olacak.

Adaylar arasında “profili en düşük” olanı başbakanlık makamına oturacak.

Seçimle yani halkın oylarıyla gelecek, hem de “düşük profilli başbakan olunacak.

İlginç olanı ise kimseden ses çıkmamakta.

Kabul görür mü?

Bu fiili duruma, parlamenter sisteme yapılmış darbeye ses çıkarabilecek AKP’li beş milletvekili bulamazsınız.

Milletvekilleri ve parti yöneticinin tamamı tarafından hemen kabul edilir.

Seçmenleri mi? Onların yerine düşünen nasıl olsa bulunmakta.

Tek görevleri, vatandaşlık hakkı olduğu bilinen oy kullanmak.

Bundan ötesini büyükler bilir.

Ne de olsa “sus küçüğün, söz büyüğün” dür.

“Fıtrat meselesi, en iyisini büyüklerim bilir” denilen işte budur.

Gelinen nokta, istenilen durum ise, “güçlü bir başkan, tek adam, her şey onunla başlar ve biter, asla önüne geçilemez, düşünceler açıklanamaz, ikilik olamaz…”

Kısacası “lider tektir ve tüm kararlar ona aittir”.

En kararlı başbakan adayı, hafta sonunda Malatya’ya gitmek üzere yola koyulan cumhurbaşkanına seslenerek, “Reis, beni başbakan yapar mısın? Benden daha sadık dost bulamazsın” diyen bir vatandaş oldu.

Okumayan, sorgulamayan, eleştirmeyen, bağımlı olan, büyük bir çoğunluğunu aklını kiraya vermişlerden oluşan toplumlara yakışan da budur.

Demokrasi mi dediniz?

Tanımı içersinde böyle uygulamaya tanık olamazsınız.

 

Büyük Şair M. Akif Ersoy “Dirvas” şiirinde,

“Sus a çocuk, büyük dururken

Söz sadır (ortaya çıkmak) olur mu hiç küçükten?….” der. Anlayabilene.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?