RÜYADA YAŞANAN ÖZGÜRLÜKLER UYANDIĞIMIZDA DA GÖRÜNSELER

RÜYADA YAŞANAN ÖZGÜRLÜKLER UYANDIĞIMIZDA DA GÖRÜNSELER

 

Güzeldi…

Hemde o kadar çok güzel…

“Keşke hiç uyanmasam” dedirtecek kadar güzeldi…

Neden söz ettiğimi ve hatta birçoğunuzun daha şimdiden;”Hayır ola, hayıra yormak gerek” dediğinizi bile hisseder gibiyim!

Evet, bu gece çok güzel bir rüya gördüm…

Hem de az önce belirttiğim gibi “Keşke hiç uyanmasaydım da bu rüya sürüp gitseydi” dedirtecek kadar güzel bir rüyaydı!

Rüya bu ya; güya binmişim yağız bir atın üzerine (tıpkı görselde ünlü heykel ustamız Metin Ekiz’in eserinde olduğu) gibi atımın üzerine ‘eğersiz’ bir şekilde oturmuş ve yoğun bir trafikte bütün üstüme-üstüme geliyorlar ve birbirimizle selamlaşarak ilerliyoruz.

Derken (rüyaların özgürlüğünden olacak) birdenbire kendimi bir deniz kenarında çok güzel bir çay bahçesinde buluyorum.

Büyük yuvarlak bir masanın etrafında; siyah tenli birkaç erkek ve üç-dört çekik gözlü bayanlarla oturmuş, bir yandan kahvelerimizi yudumluyor, bir yandan da hem Asya diliyle, hemde Afrika diliyle sohbet ediyoruz…

O kadar güzel konuşuyor ve o kadar güzel anlaşıyoruz ki; sanki hepimizde aynı toprakların insanı ve aynı ananın-babanın öz çocukları gibi anlaşıyoruz!

Hatta birbirimizin dillerini o kadar çok güzel anlıyoruz ki (ben rüyamda bile bir ara) “Yahu ben bu yabancı dilleri ne zaman ve hangi arada öğrendim?” diye kendi-kendimden bile kuşkulandım!

(Ancak sizlerde rüyalarınızda mutlaka yaşamışsınızdır ya, hızlı değişim ve farklılaşmalara çok rastlanır.)

Nasıl oldu bilmem; masamızdaki çekik gözlü bayanlardan birisi birdenbire küçücük bir Japon kızı oluverdi ve Suriyeli bir kızla el-ele tutuşarak Nazım Hikmet’in “Hiroşima’da Yanan Kız” şiirinden dizeler okumaya başladılar;

“Kapıları çalan benim,

Kapıları birer birer.

Gözünüze görünemem

Göze görünmez ölüler.”

Hiroşima’da öleli

Oluyor bir on yıl kadar

Yedi yaşında bir kızım,

Büyüyemez ölü çocuklar

Saçlarım tutuştu önce

Gözlerim yandı kavruldu

Bir avuç kül oluverdim

Külüm havaya savruldu

Benim sizden kendim için

hiçbir şey isteğim yok

şeker bile yiyemez ki

kaat gibi yanan çocuklar

Çalıyorum kapınızı

teyze, amca bir imza ver

çocuklar öldürülmesin

şekerde yiyebilsinler.”

Ancak nasıl oldu bilmem; bir Japon ve bir küçük Suriyeli kızla okunan bu şiir birdenbire binlerce, yüz binlerce insan olup sel olup akmaya başladı sokaklarda…

Hemde bir ağızdan yukarıdaki şiiri ‘koro’ halinde okuyarak yol alınıyor, bir yandan da “çocukların kirli savaşlarda ölmemesi” için imza topluyoruz!

Yani hem yürüyoruz, hem imza topluyoruz…

Yanımızdan-yöremizden atlı ve coplu polisler ve polis köpekleri geçiyor ama biz hiçbirinden korkmuyoruz!

Hatta onlardan ‘çocukların ölmemesi’ imza atmalarını istiyoruz!

Ve derken büyük bir meydanda toplanıyoruz…

Topladığımız meydanın adı; Özgürlük Meydanı…

Milyonlarca insan hep birlikte haykırıyoruz;

“Kahrolsun emperyalizm”

“Kahrolsun kan emici savaş tüccarları!”

“Kahrolsun kirli savaşlara öncülük ve aracılık yapanlar!”

“Yerin dibine girsin, emperyalizmin peşinde koşanlar!”

“Silahlara hayır!”

“Yaşasın barış, yaşasın ezilen halkların birlikteliği!”

Ardı-ardına sloganlar atıyoruz….

Ve birdenbire bir sessizlik….

Ardından büyük bir uğultu!

Sonra bir gök gürlemesi!

Bütün dünyada savaşlar son buldu!

Savaşın patronları ve çığırtkanları hepsi Okyanusta boğuldu!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?