SAAT KULESİ, AKSU, OSMAN AĞA VE YORGİ…

SAAT KULESİ, AKSU, OSMAN AĞA VE YORGİ…

Karadeniz’in hırçın denizi, sarp dağları yaşam zorluğunun insan tarafından hissedildiği doğa şartlarının geçit vermediği bir coğrafya.

Haliyle bu coğrafyada yaşayan insanlarda bu şartlarla başa çıkmak için kendilerini bu şartlara göre kotlamışlar. Daha hırçın, azimli olmayı kendilerine yaşam şekli olarak benimsemişlerdir.

Sinop ve Trabzon; Karadeniz’in güç merkezi. Sinop’un savaş yapılmadan teslim olması ardından 1461’de Fatih’in Trabzon’u arkadan kuşatması denizden donanmayla çevirmesi sonucu Pontus Rum imparatoru, şehri savaşmadan teslim etmiştir. Bu da yerli halka çiziye vergisi vermek şartıyla can ve mal güvencesi verilmiş, teba huzur içinde yaşamını sürdürmüştür. Yerli halkın ermeni olanlar genellikle bakırcılık, kalaycılık, Rum ahali ise taş ustalığı, sanatkârlık, marangozluk işleriyle iştigal etmekte olup, ticaret erbapları genellikle gayrı Müslimlerdendir. Askere gitmemeleri ticaretin ellerinde olması onları Türk halkı ile kıyaslandığında daha zengin ve lüks hayat sürmelerine olanak sağlamıştır.

Giresun’u ziyaret eden ve Düyun-u Umumiye İdaresi adına araştırma yapmış olan Fransız Cuinet’e göre, 1887’de merkez kasabada 3.588 Müslüman, 3.906 Rum, 946 Ermeni olmak üzere 8.440 kişi yaşıyor. Bu bilgi 1885’te belediye başkanlığına seçilmiş olan Kaptan Yorgi’nin kariyeri bakımından çok önemlidir.

Ulaşımın denizden sağlanması deniz kenarında yeni yerleşim yerlerinin ön plana çıkmasına buradaki insanların daha etkin yaşam şartlarında kendilerini ifade eder hale gelmelerine sebep olmuştur.

Bu kıyı kasabalarından en etkin ön plana çıkan kasabalardan biri de Giresun’dur. 1866 tarihinde Giresun livası teşkil edilerek yeni kazalar oluşturuldu. Bunlar; Giresun, Piraziz, Akköy, Keşap kazaları ve Kırık –ili nahiyesi idi. Yani bu tarihten bugüne ulaşılacak olan idari düzenlemenin ilk adımları atılmış oldu. 1868’de kaza birimleri GİRESUN kazası adı altında toplandı. Buranın iki nahiyesi Akköy ve Keşap idi. Akköy nahiyesi genişlemiş bir bakıma Pazarsuyu ve Piraziz’ de içinde alacak dereceye ulaşmış bulunuyordu. Bu durum Giresun kazasının 1875/1878 arasında Şebinkarahisar livasına bağlanması sırasında da sürdü:

Keza 1879’da Giresun yeniden Trabzon’a bağlanınca da kazalarının adları değişmedi. Ancak 1880 ‘den sonra idari durum son halini alabildi. Giresun ve Akköy, Ebulhayır, Keşap Kırık ve Pazarsuyu’ndan oluşan kaza birimleri, ertesi yıl değişti. Giresun kazası ve buna bağlı Akköy ve Piraziz nahiyeleri olmak üzere son şeklini almış oldu. Osmanlı Devleti, imparatorluk olması nedeniyle tebaası arasında ayrım yapmadığı için Müslümanlar ve gayrı Müslimler bir arada aynı şehirde eşit haklara sahip olarak yaşamışlar yerel yönetim olan belediyede de eşit haklara sahip olarak nüfusa göre temsil haklarını kullanmışlar. Müslüman tebaanın genellikle köy ve yaylaları tercih etmesinden, şehirde nüfusun çoğunluğunu gayrı Müslimler oluşturmaktadır. Bu nedenden dolayı 1829’da doğan ve 1885-1904 arasında 19 yıl Giresun’da belediye başkanlığı yapan tipik bir Osmanlı vatandaşı, Aslen Gümüşhane’nin Torul İlçesi’ne bağlı olan Kopuz Köyü’nden, Giresun Belediye Başkanlığı’nı Gayrimüslim Kaptan Yorgi yapmaktadır. Kaptan Yorgi’nin modern şehircilik planına uygun olarak geniş caddeler ve meydanlarla şehri bir Avrupa kentine dönüştürdüğü gayet net bir biçimde anlaşılıyor. Bizzat onun döneminde inşa edilen hükümet konağı, telgrafhane binası, kilise, okul ve parklarla şehir olağanüstü bir estetik de kazanmış. Kaptan Yorgi’nin Giresun’da yaptığı çalışmalar Serasker Ali Saib Paşa tarafından 23 Ağustos 1887’de Sadrazam Kamil Paşa’ya bildirilmiş, böylece Kaptan Yorgi, dördüncü rütbeden bir kıta Osmanlı Nişanı ile de ödüllendirilmiş. Kendisi ticaret erbabından olduğu için şehirde ticaretin yaygınlaşması hususunda da gayrette bulunmuş. Ailenin Giresun’a getirdiği yeniliklerden biri de fındık kırmayla ilgili. Fındık, ilk zamanlarda tokmaklarla ve sonra elle dönen taş değirmenlerde iç haline getirilerek kabuğundan ayrıştırılmaktaydı. Kaptan Yorgi’nin kardeşi Devonis, fındık kırma makinesini ilk defa Giresun’a getiren kişi olarak biliniyor. Bundan önce kullanılan el değirmenlerinde bir işçi günde 200-250 kg fındık kırabiliyorken Kaptan Devonis, bu makine ile fabrikalarında günde 850-900 kg fındık kırabiliyordu. Ailenin bu imar faaliyetleri, hizmetleri zamanın Trabzon Valisi tarafından da takdir edildi. Bu imar faaliyetlerinden biri de Abdülhamit’in tahta çıkmasının 25 yıldönümü anısına padişaha, saraya şirin gözükmek adına İzmir’deki Saat Kulesi ile aynı tarihte yapımına başlanan Saat Kulesi’dir. Bu tür yapıtlar güç ve zenginliği simgelemekte.

 

İzmir 1901’de Abdülhamit’in tahta çıkışının 25 yıl dönümü anısına yapılan Saat Kulesi’nin saatini alman imparatoru II Wilhelm hediye ederek milletin kalbini kazanacak kadar simge yapıtlardan olan revaçta imar çalışmalarından birinin de İzmir’le aynı anda Giresun’a da yapılması Giresun’un o günlerde İzmir’le yarışacak kadar entelektüel olduğunun da göstergesidir.

Ancak Alman imparatoru aynı ihsanı Giresun’a göstermeyip saat hediye etmeyince saatin pahallı olması nedeniyle Saat Kulesi, Çan Kulesi’ne dönüştürülmüştür.

Ancak Mondros mütarekesinin ardından Yunanlıların İzmir’e çıkması üzerine Giresun’daki Gayrimüslimler Yunan bayrakları asarak Giresun’da da Pontusçuluk faaliyetlerine başlamışlar, Kaptan Yorgi’nin oğlu da Pontus çetelerine komuta ederek Müslümanlara baskılar kurmaya, tacize başladıkları anda Osman Ağa ve Giresun uşakları devreye girerek Rumların bu çete faaliyetlerine son verirken, Osmanlı Devleti Gayrimüslimlerin haklarını korumak adına Osman Ağa’ya idam fermanı çıkarıp, idamını gerçekleştirmek üzere de Atatürk’ü, Anadolu’ya çıkıp Mondros Mütarekesi şartlarının uygulanmasını engelleyen çeteleri yok etmesi için görevlendirmiştir. Osman Ağa ise İzmir’in işgalini ilk kınayan, kabul etmeyen Belediye Başkanı sıfatıyla milli mücadeleye 2 Gönüllü Alay’la katılarak Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasının ardından, mübadele yapılarak Giresun’daki Gayrimüslimler Yunanistan’a, Yunanistan’daki Müslümanlar Türkiye’ ye göç ettirilmiştir.

 

Bu göç, T.C Devleti’nin değil, Yunan Kralı Venezelos’un baskıları sonucu yapılmış, Giresun’da yaşayan Gayrimüslim mimar, ticaret erbabı, sanatkârı, fabrika sahibi, esnafı ticareti yürüten insanların Giresun’u boşaltması, Giresun’u ahali bırakmıştır. 1914’deki Osmanlı kayıtlarında Giresun’da irili ufaklı 34 fabrika olduğundan bahsedilmektedir. Orhan Gazi Bursa’yı feth edip başkent yaptığında ticaretin canlanması için Bizans’ta bulunan tacir ve sarraf olan Gayrimüslimleri dükkân ve ev vererek Bursa’ya davet etmiş, Bursa’nın ticarette mamur olmasını sağlamışken, bizler Giresun’u mamur eden yetişmiş ticaret erbabı ve iş gücünü Giresun’dan mübadeleye istinaden gönderdik. Gittiklerine göre de Giresun’da onlara ait simgelerin varlığı insanlar üzerinde eski yaraların depreşmesine sebep olmakta, Kaptan Yorgi’nin Kale Mahallesi’ne yaptırdığı Çan Kulesi’nin, denizden olan ulaşım nedeniyle görenlerin; ‘Kendileri gitti, haçları, çanları hâlâ gözümüzün önünde’ eleştirilerine neden olmaktadır.

23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi’nin 30 Kasım 1920 tarihinde gerçekleşen 106. toplantısında, 28 Kasım 1920 tarihinde Dâhiliye ve 29 Kasım 1920 tarihinde Maliye Komisyonları’nda kabul edilen bir mazbata Meclis’e sunulmuştur. Bu mazbatada Giresun’un müstakil il yapılması, Ordu, Tirebolu kazalarının buraya bağlanması istenmekteydi. Merkezi Giresun olmak üzere, Tirebolu, Görele kazaları ile Karahisar-sarkî sancağına merbut Kırık nahiyesi ilhak edilmek üzere Giresun müstakil il teşkil edilmiştir.

Giresun artık Trabzon’a bağlı bir ilçe olmaktan kurtulmuş müstakil il olmuş Gayrimüslimler artık şehirlerinde yaşamıyor. Giresun’unun kendine ait simgeleriyle anılması, eski Osmanlı tebasına ait simgelerin yıkılması adına 1922’de Osman Ağa’nın emriyle Çan Kulesi dinamitle patlatılarak yok edilmiştir.

Giresun bu mübadeleden sonra kayıplarını diğer illerden gelen ticaret erbaplarının gelmesiyle her ne kadar tamamlamaya çalışsa da 94 yıl geçmesine rağmen kayıplarını kapatamamış, bu gün kazası olan Ordu ve bağlı olduğu Trabzon büyük şehir olurken; Giresun adeta ilçe durumuna düştü. Bize miras kalan tarihi ve kültürel değerler ise yeni, yeni hatırlanarak gün yüzüne çıkarılmaya başlamıştır.

 

Bu çerçevede Şebinkarahisar Meryem Ana Manastırı ve Kilisesi restore ederek turizme kazandırılması, umudunu kültür turizmine bağlayan ilimizde ilin meydanları ve caddelerinin yeniden dizaynını tetiklemiş, bu kapsamda sahil yolunun kenarında bulunan Osman Ağa meydanı yeniden düzenlenerek; ulaşımın denizden sağlandığı 1900’lü yıllarda denizden geçenlerin Giresun’un gelişmişliğinin simgesi Saat Kulesi’ni seyretsinler diye yapılan Saat-Çan Kulesi’nin benzeri bir Saat Kulesi, üzerindeki hac çıkarılıp, AY-YILDIZ yerleştirilerek, Osman Ağa Meydanı’na Saat Kulesi olarak 1 Nisan 2016’da Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu tarafından yerleştirilmesi dikkat çekicidir.

Birilerini; ‘Aslına uygun yapılmadı’ diye rahatsız etse de, bu ilin bir Müslüman Türk şehri olduğunun simgesi olarak SAMSUN- TRABZON sahil yolunun üzerine yerleştirilmesi anlamlıdır

Bu ilin tamamen bir Türk Müslüman şehri olduğunun, gelen geçene alenen ilanıdır. Kule; entelektüelliğinden ödün vermeyen şirin bir Karadeniz şehrinin göstergesi olup, tebaa, kul ve ümmet toplumundan ATATÜRK milliyetçiliği doğrultusunda hızla yürüyen ve bir arada huzur içinde güvenle yaşadığımız şehrin simgesidir, Vesselam.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?