SAVAŞ ÇIĞLIĞI ATMAK KAHRAMANLIK BARIŞ İSTİYORUZ DEMEK SUÇ ÖYLE Mİ ?

SAVAŞ ÇIĞLIĞI ATMAK KAHRAMANLIK BARIŞ İSTİYORUZ DEMEK SUÇ ÖYLE Mİ ?

 

Vay anam vay!

‘Vay anam ki’ hem de nasıl vay-vay!

Hani gözlerimizin gördüğünü, kulaklarımızın duyduğunu bazen ‘şaşkınlık’ ifadesi olarak “Gözlerime inanamıyorum”

“Kulaklarımıza inanamıyorum” gibi ifade etmeye çalışırız ya…

Eh, benimki de o hesap….

Yahu şimdi düşünüyorum da; olsa-olsa ancak bunun kadar bir saçma benzetme olabilir…

Yani demem o ki; yahu ben gözlerimle gördüğüm, bizzat kulaklarımla duyduğum şeylere niye inanmayayım…

Manyak mıyım ben!

Aklımı peynir gemisine mi yükledim de açık denizlerde batırdım!

Birileri ‘savaşın’ çirkin yüzünü ifade etmek için ‘Barış bildirileri’ hazırlayıp ve onun altına imzalarını atıyor…

‘Barış Çağrıları’ yapıyor…

Birileri kalkıp, bu barış çağrıları yapanları aşağılayarak yerin dibine sokup-sokup çıkarıyor!

Yahu sahiden sizce bizim ülkemizde neler oluyor?

Anımsar mısınız bilmem…

Henüz ‘hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ çukuruna düşmediyseniz elbet anımsarsınız diye düşünüyorum!

Benim bildiğim bir 12 Eylül cuntacıları yargılamıştı ‘barış’ isteyenleri, birde günümüzde ‘barış’ isteyenlerin aşağılanmasına ve yerin dibine sokulmasına tanık oluyoruz dersem bilmem ki gerçeklerden fazla mı uzaklaşmış olurum?

Barış…

Zeytin dalı ile ifade edilen…

Beyaz güvercin uçurularak anlatılmak istenilen barış…

Savaş’ın…

Ölümün…

Gözyaşının…

Dağılan ocakların karşıtı barış…

Hani çıkarımıza ve işimize uygun düştüğünde dilimizden düşürmediğimiz!

Hani siyasal çıkarlarımızı mayalandırmak için meydanlarda bol-bol nutuk attığımız ‘barış’ sözcüğü var ya…

İşte o sözcük bazen tehlikeli olabiliyor!

Hatta ‘tehlikeli’ sözcüğü ne kelime, suç bile olabiliyor!

Tıpkı; 1128 akademisyenin ‘Barış’ın’ altına imza attıkları için aşağılanması ve suçlu sayılmaları gibi…

Eeee!…

Peki, neymiş bu akademisyenlerin suçu?

Güneydoğu bölgemizde yaşanan öldürme ve öldürülme olaylarına karşı; “Bu suça ortak olmayacağız” başlığı altında bir bildiri hazırlayıp, altına 1128 akademisyenin imza atmasına tepki gösteriliyor.(bildirinin tamamını buraya almam çok yer kaplayacağı için özet olarak şöyle diyor akademisyenler;)

“…müzakere koşullarının hazırlanması ve kalıcı bir barış için çözül yollarının kurulması, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasının oluşturulmasını talep ediyoruz.” Dedikten sonra bildirgenin sonuna doğru şöyle bir ifade daha kullanıyorlar;”…siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.”

Bu ifadelerin suç mu sayılması gerekiyor şimdi?

Üstelik niye suç sayılsın ki…

Bu ifadeleri ‘suç’ sayanlar daha düne kadar ‘açılımlardan-saçılımlardan’ dem vurmuyorlar mıydı?

Daha düne kadar; Oslo-İmralı-Kandil- Diyarbakır arası mekik diplomasisi yapılırken…

Çadır mahkemeleri kurulup, liderler- sanatçılar ve dağdan gelen bir gurup teröristle kol-kola girip halkı selamlarken…

İstanbul ve Ankara’da (sözüm ona) sanatçılarla çözüm yolları ararken…

63 kişilik Akiller (Akıllılar) kadrosu kurup, halkların bir an önce barış içinde yaşamasının yolları aranırken…

Güneydoğu il ve ilçelerinin bazılarında bu zamana kadar iş makineleriyle gece-gündüz hendekler kazılırken (hendekler bir saat ve bir gecede, bir günde kazılmayacağına göre) ses-soluk çıkarılmazken…

Şimdi ne oldu, birdenbire ne değişti de “Barış” isteyenler suçlu ilan edilip, aşağılanmaya, yerilmeye ve tepki gösterilmeye başladı aklım ermiyor benim…

Üstüne-üstlük bir mafya babası da kalkıp ‘barış’ isteyen akademisyenlere şu tehdit’i savurmaz mı; (Tehdit bir hayli uzun olduğu için sonunu alıyorum;) “…oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız.”

Bu sözler ünlü bir mafya babasının…

Mafya babasının adı mı ney?

Kusura bakma ben aklımı peynir-ekmekle yemedim…

Benim peşimde öyle ‘koruma ordularım’ falan da yok!

Mafya babasının adını çok merak ediyorsan, bir zahmet girersin İnter-net denilen zımbırtıya, sana kim olduğunu gösterir!…

***

Sonuç olarak…

Arada-sırada bende sosyal medyada ve bu köşemden ‘barışa çağrı’ yapıyordum ama ne yalan söyleyeyim tırsmaya başladım!

Hatta ara-sıra aklımdan şu da geçmiyor değil; “Kahrolsun barış, yaşasın savaş!” diye mi haykırsam nedir!

Öyle ya barışın suç sayıldığı bir ülkede savaş kahramanlık sayıldığına göre!

Daha doğrusu…

Özetin özeti…

Uzun sözün kısası…

Duyduklarımıza, gördüklerimize şaşırır hale geldik…

Elimiz-ayağımız birbirine dolaşmaya başladı!

Kısacası; ne yapacağımızı şaşırır hale geldik be…

“Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” misali yuvarlanıp gidiyoruz!

Bakalım hangi duvara toslayınca aklımız başımıza gelirde uyanır veya ayıkırız bakalım…

Gün ola devran ola…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?