SEÇİME GİDİYORUZ, SAVAŞA DEĞİL…

SEÇİME GİDİYORUZ, SAVAŞA DEĞİL…

Doğusuyla batısıyla, güneyi ile kuzeyi ile takriben780 milyon km. karede yaşayan 81 milyon insanlar olarak, bizler bu coğrafyanın çocuklarıyız, bu vatanın evlatlarıyız. Yüz yıllardır bizler bu topraklar üzerinde yaşadık, yüz yıllar boyunca yaşayacağız, buna mecburuz. Mecburuz çünkü, buradan başka gidebileceğimiz bir toprak parçası yok.

Mahlûk ve insan olmamız hasebiyle, cinsiyetimiz, ırkımız, boyumuz-kilomuz, fiziki şeklimiz-rengimiz bir olmadığı gibi; karakterimiz, görüş ve düşüncelerimiz, inancımız, zekâ seviyemiz, alışkanlıklarımız, zevk ve hüzün sebeplerimiz de aynı değildir, aynı olması mümkün de değildir. Farklılıklarımız zenginliğimizdir, bir arada barış içinde yaşamak da kazanımlarımız, bir bakıma servetimiz olmalıdır.

Problemlerimizi, sıkıntılarımızı konuşarak, tartışarak, anlaşarak çözmek ve orta yerlerde buluşmak, bu ülkede bir arada huzur içinde, kardeşçe yaşamamız için elzemdir, kaçınılmazdır. Her zaman ve her ortamda, her meselede sağduyu ile hareket etmek, akl-ı selim ile olaylara yaklaşmak, sükûneti temin etmek ve devamını sağlamak millet olarak boynumuzun borcudur.

Her konuda veya bazı meselelerde aynı fikirde olmayabiliriz, aynı şeyleri düşünmeyebiliriz. Fakat, bundan doğal ne olabilir ki? Elbette ki değişik fikirlerimiz, hayat modelimiz, inançlarımız olacak, bunda hiç bir sakınca yoktur. Önemli olan sorunları müştereken çözmek, kavgasız-gürültüsüz bir arada yaşayabilmektir. Barışı değil de, savaşı hedef tahtasına koyarsak, neticede tarih tekerrür ederse kim kaybeder, kimler kazanır, bunların hesabını yapmak olmazsa olmazımızdır,

Türk’ü ile Kürd’ü ile, Alevi’si ile Sünni’si ile, Sağcı’sı ile Solcu’su ile, Şeriatçı’sı ile Kemalist’i ile, Ateist’i ile Deist’i ile, hatta dindarı ile dinsizi ile bir birimizi anlamaya, bir birimize saygı duymaya mecburuz. Hayata tutunmak adına kimse kendisini dev aynasında görüp, başkalarını hor ve hakir görme hak ve yetkisine sahip değildir. Hiç bir kimse, grup, kurum veya topluluk böyle bir yetki kullanmaya cür’et etmemelidir.

Bir birimizi öteler, dışlar, küçümser, hor görür ve aramıza kin duvarları örersek bu durumdan kimler kazançlı çıkar? Tarihin akışı içinde gerek dünyada ve gerekse çevremizde, Ortadoğu’da yaşanan olaylardan ders almaktan, kıssalardan hisse çıkarmaktan başka çaremiz var mıdır ki?

Bin yılı aşkın zamandır, her karışını şehit ecdadımızın mübarek kanları ile suladığımız bu aziz vatan, millet olarak tabir yerinde ise hepimizin ortak mekânıdır, müşterek evidir. Elimizdeki nimetin kadr-u kıymetini bilemez isek, o nimetin tarihin akışı içinde sık sık el değiştirmesi kaçınılmaz hâl alır. Belki inanlarımız, ırkımız veya bunlara benzer unsurlar bizleri bir arada tutan bir etken, çimento olmayabilir. Fakat en azından veya hiç değilse bu ülkede beraber yaşama mecburiyetimiz çimento görevini yerine getirmelidir.

Bunları niçin gündeme taşıdık, izah edelim. Milletlerin hayatında seçimlerin önemi elbet büyüktür. İşte çok önemli ve mühim bir seçimin arefesindeyiz. Şunu hemen ifade edelim ki, siyasi partiler bir birlerinin hasımı, düşmanı değildir, rakibidir, alternatifidir. Çok önemli bulduğum bir hususu da belirteyim ki, tüm siyasi partiler ülkeye ve millete hizmet etmek için kurulur. Hiç bir insan, üzerinde yaşadığı vatanına ve milletine kötülük yapmak, yıkıp-yakmak için yola koyulmaz. Ne var ki, bazı partilerin programları, düşünceleri hatalı olabilir. Veya doğru projeleri uygulamada bir takım sıkıntılar yaşanabilir. Bu durumda rakip partiler uyarı ve ikaz görevlerini eda ederler; işin doğrusunu millete anlatırlar.

Neticede millet kime yetki verirse o parti iş başına geçer, iyi veya kötü icraatını gösterir, bir sonraki seçimde ise karşılığını görür. Son günlerdeki kutuplaşmalar, karşılıklı yalan-iftira-küfür ve hakaretler asla hayra vesile olamaz. Bu tutum insanlarımız arasında onarılması güç, hatta düzeltilmesi gayri kabil yaralar açabilir. Siyasetçilerimizin, yetkililerimizin dikkatli olmalarını, husumeti bir kenara itmelerini, kucaklayıcı, toparlayıcı, birleştirici tutum sergilemelerini bir vatandaş olarak, hassaten ve önemle istirham ediyorum.

Ey millet, ey insanlar, ey partiler, ey idareciler! Allah aşkına söyler misiniz, savaşa mı gidiyoruz, yoksa seçime mi? Ne bu şiddet bu celâl, ne bu kin ve husumet, ne bu düşmanlık, bu kavga? Lütfen kendinize geliniz. Siyasi ikbaliniz ve geleceğiniz; makam-mevki hırsınız, çıkar ve menfaat sevdanız uğruna ülkeye ve millete yazık etmeyiniz. Sakin olunuz, akıllı olunuz, sabrımızı denemeye yeltenmeyiniz.

Geçici heva ve heveslerinizi tatmin etmek amacı ile bağrımıza kirli ve zehirli hançer saplamaya kalkmayınız. Seçimler gelir-geçer, insanlık bâki kalır. Neticede tüm farklılıklarımız rağmen bizler bu toprakların çocuklarıyız, buralarda yaşadık ve yine buralarda yaşamaya mecburuz. Bizi bir birimize hasım etmeyiniz, kavgalı kardeşler konumuna düşürmeyiniz, lütfen. Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?