Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
SENİN YOKLUĞUNDA NELERMİ OLDU MEYDANLARI KİMLER Mİ DOLDURDU
  • 0
  • 470
  • 10 Kasım 2022 Perşembe
  • +
  • -
Ne deyim?
Nasıl anlatayım bilmem ki?
Daha doğrusu;
Anlatması o kadar zor ki…
Aradan geçmiş 84 yıl…
Sevenlerin hasreti katmer katmer çoğalsa da…
Sorunları dile getirdiğiniz kişinin hoşgörü zenginliği çok olsa da…
Sohbet ettiğiniz kişi sıradan birisi değil;
Bu ülkenin ‘kurtuluşuna’ ve ‘kuruluşuna’ önderlik eden koskoca bir Mustafa Kemal Paşa…
Üstelik işin en düşündürücü tarafı da;
Hangi sorunsal konuya öncelik verip de anlatacaksın?
Sorunlar yumağına sarmal olmuş bir toplumun her yanı sorun;
Nereye baksan…
Nereye bir adım atsan..
Her yanın kör kuyularla dolu!
Yani kısaca demem o ki;
Mustafa Kemal’in aramızda olmadığı 84 yılın raporunu özet olarak anlatmaya da kalksan, bir sayfanın üzerine sığdırmak hiçbir babayiğidin karı değildir…
Bu ‘gerekçelerimden’ hareketle, ben onun çok güvendiği gençlik, hangi dönemlerde onun istediği biçimde sorumluluk üstlenmiş bunu özetlemeye çalışacağım…
Ve konuya da şöyle bir giriş yapacağım;
“Tek ümidim gençliktir” diyen…
Ve kurduğu cumhuriyeti sadece gençlere emanet eden;
Eeeyyy! büyük devrimci önder!
Sen aramızdan ayrıldıktan sonra;
Erzurum’da, Sivas’ta istediklerini elde edemeyen Mandacılar;
Senin yokluğundan yararlanıp, saklandıkları pusulardan yeniden hortladılar!…
Ve süreç içerisinde mandacılar ‘mandalarını’ sağdılar;
Toplumun kendi ineğini-danasını ahırlara bağlattılar!
Kafa yıkayıcı süt tozlarını bu ülkenin çocuklarına bedava dağıttılar…
Yani, ulusal değerlere konmak için önce akıllarını başından aldılar!
Ey büyük insan!
Hani sen “Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık olmaz” demiştin ya…
İşte senin aramızdan ayrılışının 30. yılında;
Daha sonra idam sehpasına gönderilecek olan Deniz Gezmiş isimli genç bir devrimci önderle 24 arkadaşı, senin bu sloganının gündeme taşımak için Samsun’dan-Ankara’ya “Tam Bağımsızlık ve Mustafa Kemal Yürüyüşü’ başlattı…
Ve ‘1 Kasımda’ başlattıkları yürüyüşü ’10 Kasım’ tarihinde Anıtkabir de tamamlayınca özet olarak şu ifadeyi yazdı;
“Amerikan emperyalizmine karşı ikinci milli kurtuluş savaşımızda gerçekten izindeyiz…
Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek gerekir…
İMZA; Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal yürüyüşçüleri.”
Anarşistlikle, bölücülükle, vatan hainliğiyle ve Atatürk sevmezliği ile suçlanan Deniz Gezmiş ve arkadaşları Atatürk’ün değerlerine ve ilkelerine sahiplenme yapmıştı da, daha sonra bir şekilde kahpece öldürülecek Mahir Çayan, Atatürk’ün değerlerini sahip çıkmadı mı?
Yıl 1966
Aylardan 1 Nisan…
Gerici bir yobaz İzmir Atatürk meydanında Atatürk heykelinin önünde önce namaz kılar ve daha sonra elindeki baltayla Atatürk heykelini kırıp-dökmeye çalışır…
Bu haber ülke sathına yayılır-yayılmaz;
Mahir Çayan’ın yaptığı öncülükle üniversite gençliğini İzmir’de saldırılan Atatürk heykelinin önüne yığar… ‘Atatürk’ün değerlerine saygı nöbeti’ başlar…
Ve halkı bilgilendirmek için dağıttıkları ‘Bildiride’ de şunlar yazar;
“Büyük kurtarıcı Atatürk’ün büstüne saldıran, yeşil bayrak isteyen gerici, korkunç zihniyet AP döneminde tekrar hortladı…
(…)
Biz, bu çirkin saldırılara araç olan uyutulmuş zavallı kişilere değil, bu anlayışın bilinçli, çıkarcı sözcülerine sesleniyoruz…
Kuvvetini Atatürk devrimlerinden alan bir gençlik örgütü olarak biz,
bu yurtsevmez hareketin karşısında sonuna dek direneceğiz ve Ata’nın büstüne kadar uzanmaya cüret eden elleri kıracağız” diyorlar….
Siz sormadan birde şunu dürüstçe ifade etmeliyiz ki atam;
Kurduğun devletin ilkesi olarak belirlediğin 6 ilkeden geriye pek bir şey kalmadı…
Yani, süreç içerisinde hepsi ağırdan-ağırdan rafa kaldırıldı…
Örneğin;
Sen “değişimin değişmez kuralları yoktur” diyerek devletin ilkesinin birisini ‘Devrimcilik’ (inkılapçılık) olduğunu söylemiştiniz…
Bunu ‘Darbecilik’ olarak anlayanlar çıktı ortaya!
Örneğin siz ‘Halkçılığı’ çok önemserdiniz;
Kurduğunuz partinin koltuğunda oturanlar ‘halk’ olmadan ‘halkçılık’ sloganını kullanır oldular…
Örneğin siz;
‘Cumhuriyetçiliği’ bir ilke olarak belirleyip, içinin demokrasiyle, hak ve hukukla, adaletle doldurulmasını temenni ediyor veya böyle olması gerektiğini düşünüyordunuz….
Cumhuriyeti de serbest piyasaya çıkarıp 1,2,3 diye numaralamaya başladılar…
Örneğin siz;
‘Laiklik’ çağa ayak uyduracakların olmazsa-olmazı diye hesap ediyor ve öyle olmasını düşlüyordunuz…
‘Laikliğin-Şeriatla’ aynı terazide tartılamayacağının hesabını-kitabını yapmaya başladılar!
Yine örneğin siz;
Devletin ilkelerinden birisinin de ulusal değerleri savunmak için ‘Milliyetçilik’ olması gerektiğini belirlemiştiniz…
Buna da ‘kafatasçılar’ ve ‘Turancılar’ kendi çıkarlarına uygun şekilde kullanıyorlar…
Örneğin yine siz;
Bir ülkenin kalkınması için ‘Devletçilik’ ilkesini öne çıkmasını çok istemiştiniz…
Ancak sizin koltuğunuza oturanlar bunun tam tersini düşünerek bir ülkenin ‘şirket sahibi’ patronların yönetmesini daha uygun gördüler!
Ve birde en önemlisi;
Dünyada emperyalistleri ‘cephe savaşlarında’ yenip ve önünüzde diz çöktürmenize rağmen…
Yani ‘savaşların’ ocaklar söndürdüğünü çok iyi bildiğiniz için;
“Yurtta barış, Dünyada barış” çağrınızı her nedense ne kendimize anlatabildik…
Nede dünyaya duyurabildik…
Son söz;
Bugün 10 Kasım…
Bu ülkenin ‘kurucusu’ Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 84. yılı…
Özlüyoruz…
Ama gözyaşı dökmüyoruz…
Çünkü;
Toplumun mutluluğu için görevini yerine getirmiş bir devrimcinin arkasından gözyaşı dökülmez…
Bir devrimci bilir ki;
“Ölürse ten ölür, iz bırakan canlar ölmez”
Işıklar içinde uyu büyük insan…
Aradan kaç yıl geçerse geçsin;
Sen hala bu ülkenin unutulmaz devrimci önderisin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM