SİVAS’TA YAPILAN BAĞIMSIZLIK KONGRELERİ KONGREDE BULUNAN GİRESUN DELEGELERİ

SİVAS’TA YAPILAN BAĞIMSIZLIK KONGRELERİ KONGREDE BULUNAN GİRESUN DELEGELERİ

Bundan tam 99 yıl önce,
Emperyalistler önce İstanbul’u, ardından da Anadoluyu dört-bir yandan çepeçevre işgal edince;
Ve Saray yönetimi teslim olup; sesi-soluğu kesilince!
İş yine vatanseverlere ve yurtseverlere düşmüştü!
19 Mayıs 1919’da başlatılan “bağımsızlık” yolculuğunun kutsal duraklarından birisi de Erzurum’dan sonda Sivas’tı!…
Ve 4 Eylül günü; yurtsever, kararlı ve kararsız 37 delege, ülkenin kaderini belirlemek için toplanmışdı…
Ancak sayıları bu kadar az olmasına karşın, onların yüreklerinde söndürülmesi mümkün olmayan bir ‘bağımsızlık’ sevdası vardı!…
Çünkü onlar,
Nazım Hikmet’in de ‘Kurtuluş Savaşı Destanında’ belirttiği gibi;
“En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için :
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi” denirdi.
Yani onların “zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri olmadığı için” emperyalist işgal güçlerine teslim olacak kadar korkak değildiler!
Yıl; 1919
Aylardan; 4 Eylül,
Sararmaya yüz-tutmuş sonbahar yaprakları birer-birer, daha yeni düşmeye başlamış!
Günlerden; Perşembe
Saat; 14.00 ve Mustafa Kemal’in başkanlığında kongre başlıyor.
Kongre salonunda 37 delege var.
(Giresun’un bugünkü il statüsü ve mülki sınırları üzerinden ifade edersek bu 37 delegenin 6’sı Giresun delegeleri)
Giresun’un neden bugünkü il statüsü üzerinden ifade ettiğimize gelince, o tarihlerde Giresun’da bir kasaba statüsüne sahip olup ve Trabzon’a bağlı bir kasabaydı…
(bu nedenle bazı tarihi belgelere -il statüsü göz önüne alınarak- Trabzon delegeleri olarak kayıt altına alınmıştır.)
Örneğin; o tarihlerde Giresun ve Tirebolu, Trabzon iline bağlı…
Alucra ve Şebinkarahisar Sivas iline bağlı ilçelerdir…
(bu kısa bilgi notunu düştükten sonra şimdi Sivas Kongresinde temsilci durumunda bulunan ‘delegelerin’ isimlerini söyleyelim)
Giresun Kazasından; (Trabzon iline bağlı)
Dr. Ali Naci DUYDUK
Baytar Kitapçızade İbrahim Hamdi (Muhsin Elgen)
Şebinkarahisar Kasabasından; (Sivas iline bağlı bir sancak)
Mustafa Bey Serdaroğlu
Dr. Mahmut Cemil ŞENCAN
(Şimdi doğduğu köy olan Sarıyakup köyü Dereli ilçesine ait)
Alucra Kasabasından; (Sivas iline bağlı)
Payazzade Hacı Hüseyin Hüsnü Bey (Özdemir)
(Bu delegemizin resmini bütün araştırmalarımıza rağmen bulma şansımız olmadığı gibi bazı kayıtlarda soyadı da farklı yazılmış)
Tirebolu Kazasından; (Trabzon iline bağlı)
Yusuf Ziya şişman
Şimdi konuyu özetleyerek toparlayacak olursak;
1919’lu yıllarda Giresun kasabası ve Tirebolu kasabası Trabzon iline bağlı bir kasaba ve Alucra ile Şebinkarahisar kasabası da Sivas iline bağlı bir kasabayken, bugün bu ilçeler Giresun iline mülki olarak bağlı ilçelerdir…
(Bu nedenle ve bugünkü statüye göre altı delegeyi Giresin delegesi olarak ifade ediyorum)
Özet olarak demem o ki;
Her 4 Eylül geldiğinde; Sivas’ta yapılan Kongre aklıma geliverir.
Emperyalist İşgal güçlerinin, ülkeyi dört-bir yandan çepeçevre sarıp işgal ettiği aklıma gelir…
İstanbul’da Saray Hükümet’inin, İngilizlere teslim olduğu ve;
Ülkeyi emperyalistlerden temizleme işinin yine yurtseverle ve yine “topraktan öğrenip, kitapsız bilenlere” kaldığı aklıma gelir!
Kuvvayi Milliye hareketine mensup delegelerin ve temsilcilerin Erzurum ve Sivas kongrelerinde toparlandığı aklıma geliverir…
Ne zaman 4 Eylül kapıyı çalsa; aklıma birdenbire Saraylarda oturan Vahdettin akılıma geliverir!
“Mustafa Kemal için çıkardığı idam fermanı”
“Nerede bir Kuvvacı görülürse, yakalanıp deliğe tıkılma emrinin verildiği”
“Kimi vatansever ve yurtsever kuvvacıların punduna getirilip, kıyıda-köşede öldürüldüğü” aklıma geliverir!
Kim bana “4 Eylül” tarihini anımsatsa;
Birdenbire aklıma bir yandan ‘Kuvvayi Milliye Hareketinin’ ülkeyi emperyalist işgallerden kurtarmak için -uçan kuştan- medet umduğu…
Ve bütün bunlara karşın; ülkenin dört-bir yanında İstanbul- Saray Hükümeti tarafından kışkırtılan “gerici isyanlar’ aklıma geliverir!
Ne zaman ‘4 Eylül Sivas Kongresini’ aklıma gelse;
Birdenbire Tıbbiyeli genç delikanlı Hikmet efendi (Onat’ın) kongrede ayağa kalkarak heyecan dolu ateşli konuşması benim tüylerimi diken-diken eder;
Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler, beni buraya istiklal davamızı kazanma mücadelesine katılmak için gönderdi. Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunları, her kim olurlarsa olsunlar reddederiz, yabancı sayarız. Manda düşüncesini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı’ değil, ‘vatan batırıcısı’ olarak adlandırır ve lanetleriz.”
Ve bu genç adamın konuşmasından sonra Mustafa Kemal’in son kararını verip; “Efendiler, işte benim aradığım gençlik” dedikten sonra;
“Ya bağımsızlık, ya ölüm!”
Sloganıyla birlikte “Kurtuluş Savaşının” başarıyla taçlandırıldığı aklıma geliverir…
Ne mutlu “Tam bağımsız Türkiye” diye yüreklice slogan atanlara…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?