Hem de aradan asırlar geçmesine rağmen;

Güzelliğini ve tazeliğini hala taptaze koruyor…

Örneğin;

Aradan kaç yıl geçerse geçsin…

Günümüzde bazı ‘Prof’ unvanlı kişiler her ne kadar;

“Ben cehaletin ferasetine inanıyorum” derse-desin…

Bakın, Sokrates 2400 yıl önce ne demiş;

“Eğitim, kıvılcımla ateş yakmaktır, boş bir kabı doldurmak değil.”

“Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini düşünün.”

Ve cehalet için ayrıca şunu da söylüyor;

“Cahil insan kendisine bile düşman iken, başkasına dost olması nasıl beklenir.”

2400 yıl önce söylenmiş olsa da, üzerinde düşünmeye değmez mi?

Bence değer…

Örneğin;

Bugün 21.yüzyılda toplumun ‘değişimini’ kendi haline ve sürece bırakanlar aramızda var mıdır, yok mudur? onu bilemem ama…

Bundan tam 2400 yıl önce ‘değişim’ için bakın ne diyor Sokrates;

“Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, işe önce kendisinden başlamalı” diyor…

Diyor, demesine de;

Bu tavsiye bizi biraz aşar!

Bize angarya gelir gibime geliyor…

Çünkü bizler;

“İmamın dediğini yap, gittiği yoldan gitme” diyen bir toplumun neferleriyiz!

2400 yıl önce Sokrates diyor ki;

“Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli,

Akıllıca karşılık vermeli,

Sağlıklı düşünmeli,

Tarafsızca karar vermeli” diyor…

Demek ki o günlerin ‘yargıcıları ve sorgucuları’ yargıladıkları kimseyi iyi dinleyip ve tarafsızca karar vermedikleri için Sokrates bu sözleri söylemek zorunda kalmış…

İyi ki o günlerde yaşamamışız…

İyi ki o günlerde yargılanmamışız!

Sokrates diyor ki;

“Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.”

Allah Allah!

Bak sen şu işe…

“Çağın gerisinde kalmak” sözü herhalde bunun gibi şeyler için söylenmiş olmalı!

Yani;

“Hayatı sorgulamak ne demek!?”

‘Hayatı sorgulamak’ derken;

Kendi-kendimizi mi sorgulayacağız?

Yaşadığımız toplumu mu sorgulayacağız?

Yoksa yönetsel güçleri mi sorgulayacağız?

Bunu da geç…

Bu da bize göre değil!

Bir başka söze geçelim…

Sokrates diyor ki;

“Tek bildiğim; hiçbir şey bilmediğimdir.”

Bak, bu söz ‘cuk’ diye bize oturuyor…

Tıpkı bizim ölçülerimize göre dikilmiş gömlek gibi…

Yani tıpkı bizi anlatıyor…

Ancak şöyle bir fark var…

Sokrates denilen bilge adam ‘bilmediğini’ dürüstçe söylüyor…

Bizde ise ‘bilmediğimizi’ söylemeyi bir kenara bırakın;

Bizim özelliğimiz; bilmediğimiz konular üzerine nutuk çekiyoruz!

Efendim;

Buraya kadar ‘Sokrates’ tantanası yaptık da…

Hala (bilmeyenler için) Sokrates’in kim olduğunu açıklamadık…

Durun…

Sohbetimizi ‘Sokrates’in tanıtımı ile bitirelim…

Sokrates;

Antik Yunan Feylesofu…

M.Ö. 399

Yani 2400 yıl önce yaşamış.

“Ben hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşüncelerini sağlayabilirim” diyen bilge adam ‘düşüncelerinden’ dolayı Atina mahkemelerinde yargılanır ve 15 Şubat tarihinde de ‘Baldıran Zehri’ içirilerek öldürülür…

Peki, öldürülmesine neden olan hangi suçları işlemiştir?

Hemen söyleyelim;

Dinsizlikle suçlanmıştır..

Şehrin kabul ettiği tanrıları tanımamıştır.

Egemenlerden ayrı düşünerek, kendisine yeni tanrılar yaratmıştır..

Ve yine egemen güçlerin ve sorgucuların iddialarına göre; öğrencilerini ve şehir gençliğine ‘yozlaştırdığı’ iddia edilmiştir..

Egemen güçlerin ahlaki yolsuzluklarına karşı çıkmıştır…

Eh, bu kadar suç (o dönemde) bir bilge adamın ‘baldıran zehri’ ile zehirlenmesine yeter de artar bile…

Ve en önemlisi de;

‘Zehirlenme idamına’ götürülerken karısı şöyle der Sokrates’e;

“Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun”

Sokrates karısına döner;

“Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?”

Son söz;

2400 yılın içerisinde acaba kaç kişi ‘suçsuz’ yere idam edildi?

Üstelik idam fermanını veren kimlerdi?

Galiba burada Sokrates’in sözünü bir kereliğine olsun dinleyip;

‘Sorgulama eylemini’ devreye sokmamız gerekir diye düşünüyorum..

Hoş kalın,

Hep birlikte hoşça kalalım.

Ve bir başka sohbette tekrar buluşalım..

NOT; Sokrates’e 15 Şubat’ta baldıran zehri içirilerek idam edildiğini söyler tarihi belgeler.