Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
SON IRMAK KURUMADAN SON AĞAÇ YOK OLMADAN
  • 0
  • 211
  • 23 Mart 2021 Salı
  • +
  • -

N’olur;

Gelin bugün cümbür-cemaat birlikte düşünelim…

Birbirimizin yüzünü görmesek de..

Birbirimizi yakinen tanımasak da…

Bir gün birlikte düşünüp, birlikte düşence paydaşlığı yaptık diye;

Kıyamet kopmaz ya!

Dünyanın çivisi çıkmaz ya!

Üstelik çıksa ne yazar…

Çıkaranlar çıkarmış zaten çıkaracağı kadar…

Bir kerecikte biz çıkarsak kıyamet mi kopar…

Ne diyordu Kızılderili özdeyişi;

“Son ırmak kuruduğunda,

Son ağaç yok olduğunda,

Son balık öldüğünde,

Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

Şimdi bu söz üzerinde birlikte düşünmenin zamanı geldi…

Hazırsanız;

Buyurun soru-yorum şeklinde birlikte düşünelim o zaman…

Ve ben izniniz olursa -kendi kendime- şu soruyu sorarak başlamak istiyorum…

Kızılderili, durup-dururken söylemiş olabilir mi bu sözü?

Yanıtınızı benden önce verdiğinizi duyar gibiyim; tabi ki vermez…

Demek ki zamanında ‘beyaz adam’ denen birisi ırmakları, dereleri ve akarsularını gasp etmişler….

Suyu çekilen ırmaklarda balıkların yaşamasına fırsat vermemiş olacaklar ki; Kızılderili en sonunda bu sözü söylemek zorunda kalmış….

Peki bu ‘ırmakları kurutma’ işi sadece Kızılderililerin yaşadığı yerlerde mi meydana gelmiş?

Hayır!…

Tam tersine dünyanın neresinde gürül-gürül akan ne kadar ırmak ve akarsu varsa; beyaz adam gidip oralarda el atmış!

Yani sadece gürül-gürül akan ırmakların değil, sularıyla can verdiği, yeşerttiği doğanın da anasını ağlatmış!..

Ve sonrada kalkmış;

Dünyada su kıtlığı olacak, kuraklık başlayacak diye nara atmaya başlamış…

Ve bu sermaye babası ‘beyaz adamın’ küresel sermaye ortakları 22 Mart 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütünü toplantı yapmaya çağırmış…

Ve ’22 Mart’ tarihini ‘DÜNYA SU GÜNÜ’ olarak ilan etmiş…

Sanki su kaynaklarını -yemeye ekmek bulamayan- halklar ortadan kaldırıp yok etmiş gibi şu gerekçeleri öne sürmüş;

“Dünya ülkelerinde giderek büyüyen büyük su sorunu var.”

Onun için;

“İçilebilir su kaynaklarının korunması gerek”

Başka?

“İçilebilir su kaynaklarının çoğaltılması için somut adımlardın atılması gerek.”

Kim söylüyor bunları?

Birleşmiş Milletler Genel Kurul üyeleri söylüyor?

Kime söylüyor?

Dünyada ne kadar akarsu varsa -bir avuç dolar hırsına- derelerin özgün akışını önleyen bir avuç ŞİRKETLERE söylemeyeceğine göre, demek ki o yörenin halklarına söyleniyor…

Hatta bu konuda bizim ülkemiz şöyle bir istatistikle övünüyor;

“Türkiye en büyük Hidroelektrik Santrallerini kuracak”

“Türkiye’ye 534 Hidroelektrik Santrali kurulacak.”

“Ve bu sayede dünya ülkeleri arasında dünya 9.cusu ve Avrupa da ise şu an 2. sırada ama 2023 yılında Avrupa Şampiyonu olacak” istatistiği ile övünüyor ülkemiz…

Biz böylesi başarılar sağlarken, diğer ülkeler mi ne yapıyor?

Bu konuda (edindiğimiz bilgilere göre) onlarda ‘Özel Şirketlere’ kaptırdığı dereleri, ırmakları hızlı bir şekilde geri döndürüp ve tekrar kamulaştırmaya çalışıyormuş…

Ve bu ‘kamulaştırma’ işini yapan 35 ülkenin en başında şunlar geliyor;

Almanya, Fransa, Macaristan, Arjantin, Bolivya, Malezya bir an önce HES şirketlerine kaptırdığı dereleri kurtarmaya çalışıyormuş…

Ve öne sürdüğü gerekçelerde şöyleymiş;

“HES’ler suyu kirletiyor”

“Kuraklık tehdidi yapıyor”

“Suya erişimi zorlaştırıp, dolambaçlı hale getiriyor” falan filan…

Böyle gerekçeler ileri sürüyorlarmış…

Şimdi bu ‘Dünya Su Günü’ sohbetimizi daha fazla sulandırmadan, özetleyerek sonlandıralım…

Ve bu konuda sözü bir ‘bilim adamımıza’ verelim…

Ege Üniversitesinden Prof. Dr. Uğur SUNLU diyor ki;

“2050 yılında dünya nüfusunun 3’te-2’sinin yaşadığı 66 ülkede şiddetli su sıkıntısı görüleceği bir gerçek.

Ülkemizde yüzde-18 oranında bir düşüş var.

Bu trend böyle devam ederse 2030-2040 yıllarında ülkemizde kişi başına düşen su tüketiminin bir metre küp su düzeyinde düşme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Eğer gerekli tedbiri almazsak, su fakiri sınırına ulaşmış olacağız.

Yani su kıtlığı sıkıntısı çekeceğiz” diyor…

Eeee, sonuç;?

Sonucu şu tespiti yaparak söyleyelim;

Bu üç tarafı denizle çevrili ülkemizde onlarca, yüzlerce ırmak ve dereler, dağların arasında kıvrıla kıvrıla, gürül-gürül sesler çıkarıp ya; Karadeniz’le buluşurdu..

Ya Marmara’yla..

Ya Ege deniziyle,,

Ya da Akdeniz’e kavuşurdu…

Aynı dereler şimdi de kavuşuyor kavuşmasına da…

Eski coşkusu yok…

Durgun, dargın ve cılız bir şekilde akıyor…

Çünkü derelerimizin, akarsularımızın birileri anasını ağlattı!

Beslediği bütün canlıların yuvasını yıktı birileri…

Bunların kim olduğunu sakına-sakın bana sormayın, bilsem de söylemem…

Söyleyemem…

Yani durup-dururken ‘yağcılığı sanat edinenleri’ ölmüş anama sövdüremem…

Halbuki ne kadar isterdim;

Eskiden olduğu gibi derelerin özgür akmasını…

Ne kadar çok isterdim;

“Şirketler değil, su yolunu bulsun” demeyi…

Ama diyemiyorum…

Çünkü şu yalakalardan ve efendilerine şirin görünmeye çalışan yağdanlıkların ipe-sapa gelmez konuşmalarından artık gıda geldim…

Yani, artık bu yaşta bunları çekemiyorum…

Bu konuda siz ne dersiniz?

Ne düşünürsünüz onu bilemem…

Buyurun…

Zaten söz sırası sizin…

İster; “Dünya Su Gününü” kutlayın birbirinizin..

İsterseniz bu konuda ne düşündüğünüzü söyleyin…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM