Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ŞU YALAKALIK BİR SON BULSA MÜRİTLER ŞEYHİNİ UÇURMASA
  • 0
  • 163
  • 17 Şubat 2021 Çarşamba
  • +
  • -

Ve birazcık da;

Dik, kararlı ve omurgalı durulsa…

En önemlisi de;

Şu ‘bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma’ inatçılığı bir tarafa bırakılsa…

İnanın bana;

Biz bu kör kuyulardan çok kolay çıkacağız!…

Sağ-duyumuzu öne çıkararak;

Duygusal itişip-kakışmaları bir tarafa bıkabilsek…

Kısa bir süreliğine de olsa, azıcık sakinleşebilsek…

Birbirimizi öteleyip markalaştırmadan birbirimizi bir dinleyebilsek…

İnanın bana;

Cami kapılarından tabur-tabur cenaze kaldırmayacağız…

Yurdun dört-bir köşesine cenaze arabaları yollamayacağız…

Yeter ki, bir kereliğine olsun birbirimizi dinleyelim…

Bu yaşanan acılara ve ağıtlara ‘neden’ olanlar kim?

Kimler?

Bu olaylardan kimler yararlanıp, kimler zararlı çıkıyor?

Kimler yarınlarına yatırım yaparken;

Kimlerin ocağına incir ağacı dikilip, söndürülüyor?

Vesaire, vesaire,,

Buna benzer sorularla listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…

Uzadıkça uzuyor…

Sevgili dostlar…

Değerli canlar…

Bugün 16 Şubat…

Aslında sizlerle bugün 52 yıl öncenin ‘Kanlı Pazar’ olayı üzerine sohbet yapacaktım…

Hatta bir haylide hazırlık yapmıştım…

Ancak; ben 52 yıl önce yaşanan ‘Kanlı Pazar’ olayını yazmayı düşünürken…

Hepinizin de bildiği gibi Irak’ın kuzeyinde bir başka ‘Kanlı Pazar’ olayını yaşadık…

Ve ülkenin dört-bir yanına üzeri bayraklarla örtülü 13 tabut yolladık…

Ve bundan sonra da, buna benzer olaylar daha yaşayacak mıyız, yaşamayacak mıyız?

Onu şimdilik bilmiyoruz….

Ama bilinen ve apaçık görünen bir şey var ki;

Bizler çok sevdiğimiz kış uykusundan uyanmazsak…

Sabaha kadar aynı yatakta malum ayıyla birlikte yatarsak!

Bizler zor kurtarırız paçamızı sevdalı olduğumuz kocaoğlandan diye düşünüyorum…

Bilmem yanılıyor muyum?

Hani biraz önce ’16 Şubat’ nedeniyle, bundan 52 yıl önce 16 şubat tarihinde yaşanan ‘Kanlı Pazar’ olayını yazacağım demiştim ya…

İşte o ‘Kanlı Pazarı’ yaratanlar “ebedi ve ezeli dostumuz” dediğimiz ve üzerine toz kondurmadığımız Amerikalı dostlarımızdı…

Yani;

Bundan tam 102 yıl önce Erzurum ve Sivas kongrelerinde bizleri kendi kapısında ‘manda’ yapmak isteyen Amerikalı dostlarımız…

Yani;

Başlarının belası olan Atatürk aramızdan ayrıldıktan sonra, onun boşluğunu fırsata çeviren…

Truman doktrini, Marşal yardımı diyerek, elini-kolunu sallayarak içimize giren dostlarımız!…

Ve, çocukların eline şeker verir gibi;

Bize harp artıkları gıda maddelerini veren…

Kendi inek sütümüzü bir tarafa bıraktırıp;

Askerlerine savaşlarda içirdiği bayat süttozlarını içiren…

Üç tarafı denizle çevrili denizlerimizden çıkan taze balık yemeyi bıraktırıp;

Bize kendi balık yağını içirtip ve balık hapını yutturan Amerikalı dostlarımızdan söz ediyorum…

Hani;

Elimizi uzatalım derken, kolumuzu kaptırdığımız!…

Onların çıkarı için Kore’de yüzlerce insanımızı şehit ve binlerce insanımızı ‘gazi’ yapmamıza rağmen -söz konusu Kıbrıs olunca-yalnız kaldığımız…

Hatta ‘yalnız kalmayı’ bir tarafa bırakın;

Kendi paramızla bile ‘yardım alamayıp’ ambargo yediğimiz, ebedi dostumuz emperyalist Amerika’dan söz ediyorum…

Hani;

4 Temmuz 2003 yılında Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde Askerlerimizin başına çuval geçiren…

Adeta bizi dünyaya rezil etmek istercesine dalga geçen…

Ancak yine de bizim üzerine toz kondurmak istemediğimiz ve isteyenleri de ‘ipe çekerek’ gözüne girmeye çalıştığımız Amerikalı dostlarımızdan söz etmeye çalışıyorum..

Ne dersiniz; yanılıyor muyum?

Durup-dururken yine saçmalıyor muyum?

Ve en önemlisi de, bu yaptığım saçmalıklarla;

Amerikan sevdalılarını acaba yine kızdırıyor muyum?

Doğrusu bunu da bilmiyorum…

Özetleyerek sonlandıracak olursak;

Bundan 52 yıl önce o dönemin yurtsever gençleri İstanbul’a gelip şov yapıp ve dolaylı yoldan gözdağı vermek isteyen 6. Filo’nun İstanbul’a gelip demir atmasını istemiyorlardı…

Ve açık-açık protesto ediyorlardı;

“Boğazlarımızda 6. Filoyu değil, Türk donanmasını istiyoruz” diyorlardı…

Ve herkesin anlayacağı bir şekilde;

“Türkiye’nin bağımsızlığını her şeyin üstünde tutan Gazi Mustafa Kemal gençliği olarak bağımsızlığımızı zedeleyen bu filonun ziyaretlerine daima karşı olacağız.” diyorlardı…

Taksim Atatürk Anıtının önüne koydukları çelengin üzerine;

“Atam gittiler, yine geldiler. Geldikleri gibi gidecekler” yazıyorlardı.

İstanbul Teknik Üniversiteliler;

“Bizi Mehmetçikle karşı-karşıya getirmek isteyenler, aldanacaktır” diye haykırıyorlardı…

Ankara’da Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) İstiklal marşını hep birlikte söyledikten sonra Amerikan bayrağını yakıyorlardı…

Adanalı ve İzmirli gençler;

“Amerikan gavurunu memleketimizden kovacağız” diyorlardı…

Öğrenci ve gençlik liderlerinden Harun Karadeniz, ülkeyi yöneten şahsiyetlere şöyle sesleniyordu;

“Amerika’nın sınırları Kars’tan başlar diyen ABD Başkanının askerlerine alkış mı tutmalıydık” diye mesaj gönderiyordu…

Eeeee?

E’si şu;

Bugünlerin planını-projesini yapan Amerikalılara o günün gençliği karşı çıkıyordu…

Karşı çıktığı için; suçlanıyordu…

Kodese atılıyordu…

İşkencelerden geçiriliyordu…

Darağaçlarına gönderiliyordu…

Sinsi pusular kurularak ortadan kaldırılıyordu…

Ve -failleri bilinse de- asla ve asla deşifre edilip cezalandırılması düşünülmüyordu…

Daha doğrusu;

Amerikalıların ve işbirlikçilerinin daha rahat hareket edebilmesi…

Ve arzuladıkları hedefe erişebilmesi için ayaklarına dolayan gerçek yurtseverler ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu…

Hadi şimdi buna birisi kalkıp da yalan desin…

“Bu yaşadığımız acı olaylarda ezeli ve ebedi dostlarımızın asla ve asla dahli yoktur” desin…

Son söz;

Sohbetimizi üst başlıkta kullandığım sözlerle bitirmek istiyorum…

“Şu yalakalık bir son bulsa…

Müritler Şeyhlerini uçurmasa!”

İnanın; biz bu kör kuyudan çok kolay çıkarız…

Biliyorum söz yine fazla uzadı…

Hoş kalın,

Hep birlikte hoşça kalalım.

En önemlisi de;

Emperyalizmin kanlı ellerini kimin üzerinde yıkadığını unutmayalım.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM