SURİYE’NİN GENÇLERİ BU TARAFA TÜRKİYELİ GENÇLER ÖTE TARAFA

SURİYE’NİN GENÇLERİ BU TARAFA TÜRKİYELİ GENÇLER ÖTE TARAFA

Komşumuz Suriye’de sekiz yıldır -adı koyulmamış- kirli bir savaş var…
Neden “adı koyulmamış” ifadesini kullanıyorum?
Çünkü; kimin-kime vurduğu, kim-kimin yanında durduğu günden güne iyice karışmaya başladı da; onun için “adı koyulmamış” ifadesini kullanıyorum…
Ön hazırlıkları yapıldıktan sonra; 2011 yılında başlayan bu savaş münasebetiyle ülkemize binlerce, milyonlarca Suriyeli, ülkemize konuk olarak gelip yerleşmeye başladılar…
Silah tüccarlarının ve petrol imparatorlarının -kasalarını daha çok doldurmaları için- ve aynı zamanda halkları birbirine kırdırarak; “kandan, göz yaşından” beslenen, kapitalist, emperyalist ve bu ‘kan emicilerin’ eksenini dolduran komprador burjuvazi ve bunları temsil eden otoritelerin çıkardığı ‘kirli savaşlarda’ elbette halkların can güvenliği olmayınca -karşılıklı olarak- birbirini ağırlayacaklar.
Elbette birbirlerinin topraklarına sığınacaklar…
Bundan daha doğal ve daha normal bir şey olamaz…
Hastasını- yaşlısını,
Çocukları ve yaralısını,
Kısacası; savaşmaya muktedir olmayanları en iyi şekilde konuk edip ağırlayacaklar!
Sofrasında neyi varsa paylaşacaklar…
Hatta ‘ağlanacak’sa’ da birlikte ağlayacaklar!
Ancaaaaak!
Ancak; sapasağlam, taşı sıksa suyunu çıkaracak olanları da asla kapıdan içeri sokmayacak!
Sokulmayacak…
Daha doğrusu sokulmamalı…
“Niye sokmamalı?” diye hala itiraz eden var mıdır onu bilmiyorum ama…
Herkesin çok iyi bildiği ve inkar edilmez bir gerçek var ki;
Suriyeli gençler, kendi ülkelerini savunacakları yerde; neden bizim gençlerimiz gidip onların yerine oralarda ölüyor?
Böyle bir yorum yapmamız ve soru sorma hakkımız yok mu?
2011 yılında ülkemize 12-13 yaşında gelen çocuklar bugün 19-20 yaşlarına geldi…
Bizim gençlerimiz bu yaşlarda askere gidiyor.
Suriye topraklarında -artık kimin adına savaşıyorsa- birileriyle savaşıyor, yaralanıyor ve bazende tabut içinde geri dönüyor!
Bugün ülkemizde resmi kayıtlara göre 4 milyon, gayri resmi tespitlere göre ise 5 milyon dolaylarında Suriyeli konuğumuz var.
Bunların yaklaşık 1,5 milyonuna yakını -zımba gibi sapasağlam- gençler olduğu gibi ülkelerinin sorunlarıyla ilgilenmiyorlar…
Gelip Türkiye’nin tatil yörelerinde ense yapıyorlar!
Hatta “azcık öte git” dediğinde kavga bile çıkarıyorlar!
Hani ‘çöl kültüründen’ beslendikleri için midir, yoksa İsrail denilen bir topluluğu örnek aldıkları için midir bilinmez; konuk olarak gelip bu ülkeye sığınmışlar ama; ev sahibini kovacaklar gibi bir halleri var!
Sözü fazla uzatmayalım…
Sizinde durup-dururken başınızı ağrıtmayalım.
Velhasıl-kerim, demem o ki;
Yaşlılar, yatalak hastalar, kadınlar ve küçük çocuklar ülkemizde başımızın-üstünde yeri olsun ama;
Artık şu sapasağlam Suriyelileri bu toprakların üzerinde asalak konuklar biçiminde ağırlamak; bırakın topraklarının savunmasını, vazgeçtim, en azında ‘insanlığa hakarettir’ bu gereksiz ağırlamalar!
Bir başka ifadeyle bu toprakların gençleriyle bir-nevi alay etmektir.
Sanırım şimdi yapacağımız şu tespite kimseler itiraz edemez;
Bunca Suriyeli her ‘bayram öncesi’ ülkelerine ellerini-kollarını sallayarak ve hiçbir tehlikeye maruz kalmadan, sapasağlam gidip, sapasağlam geri dönebiliyorlar’sa; demek ki öte tarafta herhangi bir tehlike yok…
O zaman ana-vatanlarına gidenler bir daha geri dönmesinler ve ülkelerine gidip; yarım kalan işlerine-güçlerine baksınlar…
Hani ne demişler “Bülbülü altın kafese koymuşlar da; yine de ah vatanım” demiş öyle değil mi?
Yoksa bunların ‘vatan sevgisi’ diye bir duyguları yok mudur?
Eğer yoksa; bunların -zararından başka- kimlere yararı olabilir ki?
Kendilerine bir yararı yok ki, başkalarına da olsun!
Eeeeeee!
O zaman artık bu oyun bir son bulsun…
Hele-hele şu sıralar hayat pahalılığının tavana vurduğu günlerde.
Enflasyonun zirve yaptığı,
Çarşı ve pazarda fiyatların el yaktığı,
Alacaklıların sıraya girdiği,
Toplumun günden-güne, yavaş-yavaş bunalıma girip delirdiği!
Kısacası; kendi kelimize merhem bulamazken, başkaların derdi ile uğraşmaya ‘kahramanlık’ veya ‘konuk severlik’ değil, buna denilse- denilse; budalalık veya ‘don kişotluk’ denir!
Artık yeter…
Biz kendi başımızı bağlayamıyoruz!
Elin düğününde gelin-başı bağlamaya kalkıyoruz!
Ve işin en ilginç yanı ise; bunun üzerinde hiç düşünmüyoruz…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?