TAMZARA’YA HİÇ UĞRADINIZ MI? EKOLOJİK PAZARA VARDINIZ MI?

TAMZARA’YA HİÇ UĞRADINIZ MI? EKOLOJİK PAZARA VARDINIZ MI?

Evet, evet…
Yanılmadınız;
Şu tarihi geçmişi ve kültürel zenginliği çok olan Tamzara’dan söz ediyorum…
Hani şu Şebinkarahisar ilçe merkezine 6 kilometre uzaklıkta olan ve tarihsel öyküsü çook-çok gerilere giden bu küçük yerleşkenin kültürel derinliğinden ve zenginliğinden söz edeceğim…
Sahip olduğu bu kültürle öne çıkardığı ünlü isimlerden birkaç örnek vererek ve üretim devinimi içerisinde günümüzde yaptığı üretim biçiminden ve önemli işlerden söz etmek istiyorum…
Yani geçmişte Ermeni toplumuyla birlikte kavgasız-gürültüsüz iç içe yaşayan ve daha sonra bünyesinden dünyanın en büyük fotoğraf sanatçısını çıkartan Ara Güler’in ana-baba, ata ocağı Tamzara’dan söz etmeye çalışacağım…
Dünya çapında tanınan ve büyük bir üne sahip Dr. Muharrem Özhan’ın çocukluğunun geçtiği ve yorulunca Yedi Pınarından kana kana su içtiği Tamzara Yerleşkesini anlatacağım…
Yazdığı gülmece ve öykülerle sadece bizim halkımızı güldüren ve düşündüren değil; tüm dünya milletlerini de öyküleriyle güldürüp-düşündüren Aziz Nesin’in baba ve dede ocağına yakın Tamzara’dan söz edeceğim…
Tarihi geçmişi ve hoşgörü kültürüyle türkülere konu olan;
“Tamzara’dan gece geçtim,
Acı tatlı suyunu içtim” denilen yöreyi…
Yine yetiştirdiği ürünüyle -haklı olarak- övgüsünü yaşayan;
“Tamzara’nın üzümü,
Dinle benim sözümü” türküsünün notalara döküldüğü Tamzara yerleşkesinin değerlerini sizlerle paylaşmak istiyorum…
Sadece türkülere mi konu olmuştur tarihi Tamzara Beldemiz?
Tabi ki hayır…
Şairimiz, Can Akengin’in dizelerine de konu olmuştur;
“Bağlama inliyor yanık sesiyle,
Viran Tamzara’nın son bestesiyle.
Ağlamak isterdin, işte vesiyle;
Ağla ey ‘Can’ ağla yarin peşinden
Ayırma düşmanı Rabbim eşinden!”
*** *** ***
Kısacası;
Şebinkarahisar ilçemizin küçük bir mahallesi ve yerleşkesi olan tarihi Tamzara yerleşkesinin geçmişe ait ayak izleri çoktur.

Ermeni topluluğu ile ortak yaşamının kültürü ve ürünü olan;
Tamzara Dokuması…
Bir zamanlar bizimde futbol oynarken (konç niyetine) giydiğimiz siyah-dokuma Tamzara çorapları…

Bir zamanlar, hemen hemen her evde var olan halı ve kilim tezgahlarında dokunan kilim ve halılar…

Ve bana göre en önemlisi de, herkes yaşadığı yerleşkeyi beton yığınlarına çevirirken, Tamzara halkının yaşadığı mahallenin ve tarihi evlerin dokusunu bozmadan muhafaza edip ve devir aldıkları tarihi yapıları ve kalıtları yarınlara eksiksiz bir şekilde devretme kültürüne sahip olmaları…

Tamzara ile ilgili tarihi durum tespiti biraz uzun oldu galiba…
Ancak bana soracak olursanız; az bile oldu…
Çünkü Tamzara’nın öyküsü, bir-iki sayfaya sığacak kadar az değil…
Onun için bu kadarını yeterli kılıp, esas anlatmak istediğimiz güncel konuya geçelim daha fazla zaman geçirmeden…
*** *** ***
Biraz önce söylediğim gibi Tamzara bir kültür yerleşkesi…
Eğitim düzeyi bir hayli yüksek bir yer…
Bu nedenledir ki, bir başka yöre gurbet kapılarına kol emekçisi göçü verirken;

Tamzara tam tersine ‘beyin emekçisi’ göçü veriyor…
Ama göç şekilleri nasıl olursa olsun; gurbetçiler, doğdukları yeri unutmayıp bir şekilde yaz tatilinde Tamzara’ya geri dönüyorlar.
Ve yaz-kış yerleşkede kalanlara bir şekilde yardım ve öncülük yapmak istiyorlar…

İşte doğdukları ana-baba ocağını bu kadar seven Tamzara aydınları geçtiğimiz yıl, yani 2018 yılında yöre insanına öncülük yaparak ‘EKOLOJİ PAZARI’ kuruyorlar…

Ve bu kurdukları pazarda sadece ve sadece Tamzara sınırları içerisinde yetiştirilen organik tarım ürünleriyle ve bu tarım ürünlerinden imal edilen;
Şarap, sirke, likör, gül yağı, reçel, pekmez, peynir, çökelek gibi mamul maddeleri pazarlıyorlar…

Ayrıca organik bir şekilde yetiştirilen meyve sebzeler satıldığı gibi dünyaca -çerezlik ceviz-de satıyorlar…

Kısacası yörede yetişen tüm yerli ürünleri stantlarında her Pazar günü pazarlayarak, ev ekonomisine katkı sağlamaya çalışıyorlar.

Ve ayrıca yıl boyu el-emeği göz nuru ürettikleri el-sanatları gibi hediyelik eşya ürünlerini de batışa çıkarıyorlar…
*** *** ***
Şimdi bu organizasyonun öncülerinden birisine kayırmacılık yapıp, ondan söz etmek istiyorum…
Lütfen “Bu kayırmacılık sözünü size hiç yakıştıramadık” diyerek beni suçlamaya kalkmayın…
Arada-sıra bir kez olsun; meslektaşlarıma bir ‘kayırmacılık’ da ben yapayım…

Sevgili meslektaşımın adı:
Hatice Sevgi ÜSTÜNDAĞ
Giresun Öğretmen Okulu mezunu..
Onlarca, yüzlerce öğrenci yetiştirdi.
(Kendisinden izin almadığım için) yaşını söyleyemem..
“yüzlerce öğrenci yetiştirdi” deyince zaten sizler, kaç yaşında ve hangi yaşlarda olduğunu zaten tahmin edersiniz!

Ancak sizlerde çok iyi bilir ve takdir edersiniz ki;
Gençlik ne yaştadır, nede başta…
Gençlik denilen şey; inanç ve yürektedir…

Hani şair diyor ya;
“Yetir ki solmasın, sol memenin altındaki cevahir”
İşte bu misal…

Sevgili meslektaşımız ve okul arkadaşımız H Sevgi Üstündağ’ın da enerjisi, azim ve mücadelesi bir türlü bitmiyor…
Ve yüreğindeki o idealizm ateşini hiç söndürmüyor..
İyi ki de söndürüp öldürmüyor…
Ve toplumsal sorumluluğunu sürdürüyor…

İşte bu değerli arkadaşımızın da ‘Ekolojik Pazar’ projesinde çok büyük ve inkar edilmez bir payı vardır…
(şimdi nasıl ayrıcalık göstermem ben böyle idealist öğretmen meslektaşıma)

Bu güzel sohbetimizi sonlandırırken, küçük bir bilgi notu daha sıkıştırmak istiyorum bu araya…
O da şu; değerli meslektaşım Hatice Sevgi Üstündağ’la bilgi alışverişi yaptığımız günlerde ülkenin her yöresinde bir kadın cinayeti meydana geliyordu…
Ve bu konuda da duyarlılığını gösteren arkadaşımız 25 Ağustos 2019-Pazar günü açılan ‘Ekolojik pazar’ gününde ‘kadına şiddet ve Cinayetleri’ protesto etmek için başına siyah bir bant bağlıyor ve tek kişilik eylemiyle farklılık yaratmaya çalışıyor.
(3. görselde sağ baştaki beyaz giysili)

Son söz olarak;
Ne mutlu üretenlere…
Kendi emeği ve üretim biçimiyle geçinenlere…
Ne mutlu;
Topluma ayna olup, öncülük edenlere…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?