TBMM ile hesaplaşma!

TBMM ile hesaplaşma!

Şöyle bir düşünün. 1 Mart tezkeresi TBMM’den geçmiş olsa idi ne olurdu? ABD, İskenderun Limanını kullanacak ve buradan karaya çıkacak olan 60 bin ABD’li asker Güneydoğu Anadolu’ya yerleşecekti!

Dile kolay tam 60 bin ABD askeri, 60 bin coni… 60 bin yankee…

Peki, bu kadar ABD askeri ne amaçla gelecekti?

Topraklarımız üzerinden kuzeyden Irak topraklarına gireceklerdi. Bu nedenle her türlü silah ve teçhizatta topraklarımız üzerinden sevk edilecekti.

Topraklarımızda ABD yerleşmesi yıllarca sürecek. Bu arada Kürt devletinin kuruluşu içinde çaba harcanacaktı.

Terör örgütü kolayca silahlandırılabilecekti…

TBMM, 1 Mart tezkeresinin görüşmelerinde oldukça önemli bir karar verdi. Adeta vatan savunması yaptı.

CHP’ye çok sayıda AKP’li “milli görüş” kökenli vekil de destek vererek tezkerenin geçmesi önlendi. Topraklarımız, ABD askerlerinin işgalinden kurtarıldı!

Oysa ABD tezkerenin geçeceğinden çok emindi.

3 Kasım 2002 seçimleri öncesi AKP’li kurmaylarla görüşmüşler ve anlaşmışlardı. ABD, Yeni Türkiye Partisi (YTP) yerine AKP’ye destek kararını bu uzlaşma nedeniyle vermişti.

Tezkere öncesinde 2002 Aralık ayında George Bush ile Milletvekili olamadığı için henüz resmi bir sıfatı olmayan Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray görüşmesi oldukça önemlidir.

Tezkere de dâhil olmak üzere AKP iktidarının ‘yol haritası’ orada birlikte kararlaştırılmıştı!

Hatta bu görüşme sonrasında ABD’li yetkililer Güneydoğu kentlerinde kalacak ev ve depo kiralamalara başlanmıştı.

Bu haberler televizyonlarda ve gazetelerde yer almaya başlamıştı.

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı…

TBMM o hesabı bozdu!

***

O halde TBMM’den kurtulmak gerekiyordu. Başkanlık sistemi bu açıdan önemliydi. Bu sistemle tüm yetkileri eline almış bir ‘başkan’ ile işler daha kolay olacaktı!

1 Mart 2003 sonrası adım adım bu plan uygulandı.

Önce AKP içinde mıntıka temizliği yapıldı.

1 Mart tezkeresine “hayır” diyen AKP içindeki “milli görüş” kökenli vekiller 2007 seçimlerinde aday gösterilmediler.

12 Eylül 2010 referandumu ile Anayasa Mahkemesi denetim altına alındı. Böylece ileride yapılacak bir anayasa değişikliğinin yargıdan dönmesinin önü kesilmiş oldu!

HSYK üzerinden yargı ele geçirildi!

2011 seçimlerinde ikinci mıntıka temizliği yapıldı. Bu kez liberal isimler, dönek solcular partiden uzaklaştırıldı.

Hedef 2014 yılında yapılacak ve ilk defa halkın seçtiği cumhurbaşkanlığı yolu ile başkanlık sistemine geçmekti.

Bu süreçte yol kazası yaşandı.

“Beraber yürüdükleri” cemaat ile sorunlar başladı.

HSYK krizi ve dershaneler krizi ve sonrası süreç 2014 uygulamasına engel oldu. AKP’nin 327 milletvekili vardı ama içinde cemaatçilerde bulunuyordu.

Ayrıca 17-25 Aralık olayı da patlak vermişti ki, başkanlık hedefini bir süre ertelemek gerekiyordu.

2014 yılında bu koşullarda Erdoğan, ilk defa halkoyu ile cumhurbaşkanı seçildi.

Ve ‘beni halk seçti’ diye “fili durum” uygulamaya, adeta ‘başkan’ gibi davranmaya başladı. Artık tek güç o idi.

7 Haziran 2015 seçimlerinde yeni bir mıntıka temizliği daha gerçekleştirildi. “Paralel yapı” olarak ilan edilen cemaate yakın isimler tasfiye edildi.

Ancak 330 vekil sayısına ulaşılamadı…

Oysa 2014 yılında, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Riccordone, ABD Dış İşleri Bakanlığına kriptolu bir mesaj gönderir. (mesaj, WikiLeaks aracılığı ile sızmıştır)

Mesajda “Türkiye’de 2015 seçimleri sonrasında başkanlık sistemi amaçlı yeni bir anayasa konusu güdeme gelecektir” bilgisi vermektedir.

‘Hedef 7 Haziran 2015’ tutmadı!..

Devreye o gece MHP Lideri Bahçeli girerek, ülke 1 Kasım seçimlerine sürüklendi! Bahçeli, tıpkı 3 Kasım öncesi yaptığı gibi iktidara ‘can simidi’ olmuştu.

AKP ile ABD bu süreçte “İncirlik Protokolü” imzaladılar.

ABD, İncirlik üssünü istediği gibi kullanma hakkı elde etti. Karşılığında da 1 Kasım seçimleri için gereken her türlü (!) desteği verdi!

Ancak hesap yine tutmadı!

AKP tek başına iktidar olmuştu ama 330 sayısına yine ulaşılamamıştı!

Ancak elde malzeme boldu…

MHP’de kurultay kavgalarına yapılan müdahaleler ile Bahçeli kontrol altına alınmıştı!

CİA tarafından FETÖ aracılığı ile 15 Temmuz başkaldırısı organize edilmişti…

Her olay gibi bu kalkışmada fırsata çevrildi.

OHAL ilan edilerek, KHK yolu ile “parti devleti” adımları atılmaya başlandı.

“Devleti sıfırdan yeniden kuracağız” açıklamaları yapılmaya başlandı… Dilden düşürmedikleri “Yeni Türkiye” için artık yeni bir anayasa değişikliğinin de zamanı gelmişti!

Yine işaret fişeğini Devlet Bahçeli attı.

Ve Bahçeli’nin açıklaması sonrasında bildiğimiz süreç yaşandı. 18 maddelik anayasa değişiklik paketi TBMM’den geçti.

Bir süre TBMM’de bekletildi. Bir süre de ‘Saray’da bekletildi.

8 Şubat günü telefonla Trump ile görüşüldü. Alel acele CİA Başkanı ertesi gün Ankara’ya geldi ve görüşmeler yaptı.

10 Şubat günü de TBMM’den geçen anayasa paketi onaylanarak referandum süreci başlatıldı…

Değişikliklere bakacak olursak, tüm yetkiler tek kişide toplanmaktadır. Vekil sayısı artırılan TBMM’de işlevsizleştirilmektedir.

Adı var yetkisi ve etkisi yok edilmektedir…

Şimdi 16 Nisan’da tek adamlık sistemi için sandık başına gideceğiz.

***

1 Mart tezkeresine “hayır” diyerek TBMM vatan savunması yapmıştı. Güneydoğu topraklarımızın 60 bin ABD askeri ile işgaline engel olmuştu. Kürt devleti kurulmasına engel olmuştu.

ABD planını bozmuştu.

Şimdi sıra 16 Nisan tarihinde halkımızda.

ABD planına bu defa halkımız “hayır” demeyi başarmalı ve 1 Mart tezkeresinin rövanşını vermemelidir!

Ulusal egemenliğini ve onun temsil edildiği TBMM’yi korumayı başarmalıdır.

Görev sırası bu defa halkımızdadır!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?