Tehlikenin hala farkında değil misiniz?

Tehlikenin hala farkında değil misiniz?

“İkiyüzlü çıkarcı insanlardan uzak durmak çok zordur. Onlar yapmacık sevgilerini gösterip içlerinde kötülüğü saklarlar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar. Sen bir şeyler verdikçe, mutlu olurlar. Verili olmaktan geri kalırsan sana zehirlerini akıtırlar.” (Hz. Ali) 

Ey ülkenin düşünen ve fikir yürüten aklıselim sahibi mütefekkirleri, aydınları, milletin dertleriyle hemdert tarihçiler, şairler, âlimler!..

Ülke, içerden ve dışarıdan şer odaklarının tuzaklarıyla kuşatılmışken sizler nerdesiniz, neyle meşgulsünüz ve neyi bekliyorsunuz?

Sizler bugün konuşmayacak ve yazmayacaksanız ne zaman konuşacak ve yazacaksınız?..

Bağdat harap olduktan, ülke parçalandıktan sonra mı uyanacaksınız?

Nerede gününüz Mehmed Akifleri, Necip Fazılları?

Osmanlının parçalanmasından, Abdülhamid’in başına gelenlerden ibret almayacak mıyız?

Dün Ertuğrul ve Abdulhamid’in etrafını saran Saadeddin Köpeklerin, Damat Mahmud Paşaların bugün Erdoğan’ın etrafını sarmış olduklarını görmüyor musunuz? 

Memleket ve millet aşığı, yemeyen ve yedirmeyen dürüst ve namuslu bürokrat ve siyasetçiler; sinsi ve çirkin, asılsız ve mesnetsiz iftiralarla harcanıyorlar… Bunların siyasetten ve devlet kurumlarından uzaklaştırılıyor olması; Erdoğan’ın etrafında Saadeddin Köpeklerin, Damat Mahmud Paşaların varlığının delili değil midir?

Erdoğan “Ben yalnızım olduğumu biliyorum… İşimiz zor… Birbirlerine çalım atan, elinden ve dilinden emin olunmayan, dava idraki ile hareket etmeyen kardeşlerimizi uyarıyorum, biz uyarmadan kendileri bu uyarıyı yapsınlar ve adımı atsınlar… Şu bakanın, bu milletvekilinin, filanca yapının, falanca grubun değil davanın adamı olması şart… Hizmet edecek motivasyonu kalmamış, bencillik batağında çırpınan defolu kişilerle yürüyemeyiz!” derken, ne demek istediği, kimleri kast ettiği anlaşılmıyor mu? 

***

Bugün, Erdoğan’ın etrafını saranları görmezden gelip de Erdoğan’ın şahsını ve liderliğini tartışmaya açmak; Erdoğan’a değil, ülkeye ve millete ihanet olur!

Dün, Sultan İkinci Abdülhamid Han’a düşman güruhun elebaşlarında olan Rıza Tevfik’in; 

“Pâdişah hem zâlim, hem deli” dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz “belî” dedik;
Çalıştık fitnenin intibahına.

 

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz.
Tükürdük atalar kıblegâhına.

 

Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.”

Türünden devlet elden gittikten sonra yaptığı feryadın kendisine ve ülkeye faydası olmadığı gibi; yarın,

iş işten geçtikten, Bağdat harap olduktan sonra Erdoğan düşmanlarının pişmanlık dizileri sayıklamalarının da kimseye faydası olmayacaktır.

***

Ey “Erdoğan’ın şikâyetçi olduğu bu etrafındakileri kendi atamadı mı, onlar oraya kendiliğinden mi geldi, Erdoğan kimi kime şikâyet ediyor?” diyenler!..

Hadi diyelim ki Erdoğan bunları attı, yerlerine kimleri getirecek? 

Sizler neredesiniz?

Neden sesiniz çıkmıyor?

Neden saklandığınız sütreden başınızı dışarı çıkarmıyorsunuz? 

Yoksa, “Aman benim muhalif olduğum bilinmesin, muhalif olduğum bilinirse ola ki beni milletvekili, belediye başkanı yapmazlar, il genel meclisi ve belediye meclisine, belki teşkilat yönetimlerine yönetici yapmazlar” diye bir düşünceniz ve beklentiniz mi var?

Endişe etmeyin, eğer sizler bu düşüncedeyseniz zaten biliniyorsunuzdur ve sizlerden zaten bir şey olmaz!

***

Bu teşkilat yapısıyla 2019 seçimlerine gidilemez!..

Tehlike ciddi ve büyük… Acilen bu yapı sil baştan yenilenmelidir!

Teşkilatların bir kısmını “defolu, metal yorgunu” diye damgalayarak; sağlıklı bir yapı oluşturulamaz.

Böyle bir yapılanma; teşkilatı böler, fitneyi körükler.

Teşkilat içinde kusurlu, ehliyetsiz ve yetersiz olanlar olsa dahi, gönül kırmadan bu değişim olmalıdır.

Bunun da yolu: Bütün teşkilat birimlerinin, istisnasız; istifalarının alınmasıdır.

Bu değişim önce tavandan; MYK üyelerinden, bakanlardan, milletvekilleri ve belediye başkanlarından başlamalıdır.

İlçe başkanlarından istenilen “gelecek dönemde aday olmayacağım!” beyanı; öncelikle milletvekilleri ve belediye başkanlarından istenilmelidir? 

Bu yapılmadığı/yapılamadığı sürece, tabanda birlikteliğin sağlanması, partiye ve partililere gönül koyan, partiyi bugüne kadar hiçbir menfaat beklemeksizin canla başla desteklemiş gönlü kırık partililerin güvenini sağlamak oldukça zor olacaktır!

***

Kıssalardan hisse almak lazım…

Bazı yaşanmış tarihi hikâyeler vardır ki sayfalar dolusu açıklamanın yerini tutar.

İşte günümüze de ışık tutan, ibretlik bir hikâye:

Meşrutiyet Meclisi’nde Ahmed Ağa adında bir Malatya mebusu varmış. O zat İttihat ve Terakki Partisinden milletvekili seçildiği halde Meclis’te yemin merasimi dışında hiçbir söz söylemiş değilmiş.

Talat Paşa, O’nun gizli bir muhalif olabileceğini düşüncesiyle hasbihalde bulunmak üzere meclisin kafeteryasında O’nunla bir görüşme teklifinde bulunmuş. Burada kendisine: “Ahmed Ağa,” demiş. “Senin ağzını açıp bir şey söylediğin yoktur. Memleket meseleleri hakkında elbet senin de düşüncelerin vardır. Bunları öğrenmek isterim.”

Ahmed Ağa, itiraz yollu olarak ”Paşa!” demiş. “Ben çobanım. Memlekette çift çubuk, sürü sahibi bir ağayım. Memleket meselelerinden bir şey anlamam.”

Talat Paşa itirazla: “Hayır! Sen memleket meseleleri hakkında fikir sahibi olmasaydın bizim arkadaşlarımız oradan seni namzed gösterip seçtirmezlerdi. Bak görüyorsun biz devlette suiistimalleri önleyemiyoruz. En güvendiğimiz adamların iş başına gelince şahsi menfaat peşinde koştuklarını görüyoruz. Bunu önlemenin çaresi nedir?”

Ahmed Ağa bir şey söylemek mecburiyetinde olduğunu anlayarak: “Bak paşa hazretleri. Bunu önlemenin bir çaresi vardır. Ama sana söylesem, bunu yapamazsın” demiş.

Talat Paşa’nın ısrarı üzerine de: “O zaman ben yaşadığım hadiselerden elde ettiğim bir tecrübeyi size nakledeyim. Takdir sizindir” diyerek şunları söylemiş:

“Ben hayata çoban olarak başladım. Yıllarca çalışıp çırpınarak büyük bir koyun sürüsü meydana getirdim. Nihayet, gördüğünüz gibi yaşlandım. Bütün işleri çocuklarıma devrederek işten çekildim.

Aradan iki üç gün geçti. Çocuklarım yanıma gelerek:

“Baba. Sen hiç kurda koyun kaptırır mıydın?” diye sordular.

“Hayır” dedim. Zira bizim sürü dağın yamacında mahfuz bir yerde gecelerdi.

Onlar her gece kurda bir iki koyun kaptırdıklarını söylediler.

Kendilerine: “Sürüde değişiklik yaptınız mı?” diye sordum.

Dediler ki;  “Sen tecrübeli bir insansın. Bu sürüyü dört zağarla (çoban köpeği) koruyordun. Biz bunu kâfi görmeyerek dört yeni zağar daha aldık. Buna rağmen her akşam bir veya iki koyunu kurda kaptırıyoruz.”

Onlara dedim ki; “Bu aldığınız yeni zağarları gece boyunca gözetleyin. Bakalım ne göreceksiniz.”

Ertesi gün gelip anlattılar:

Gece yarısına doğru vadiye bir kurt gelip ulumaya başlamış. Yeni zağarlardan biri sürüdeki yerini terk ederek vadiye inmiş. O dişi bir kurtmuş. Bizim zağar onunla oynaşmaya başlamış. Kurtlar iki taneymiş. Erkeği, o zağarın boş bıraktığı kısımdan sürüye saldırarak bir koyun yakalayıp vadiye götürmüş. Dişi kurtla işini bitiren bizim zağar yerine dönmüş.

Bu durumu öğrenince onlara dedim ki; “Bu zağarla kurt, daha evvel bulundukları bir sürüde bu işi yapmakta olmalıdırlar. Onun kafasına sıkıp öldürün” Böyle de yaptılar. Fakat ertesi gün yeni zağarlardan bir diğerinin aynı işi yaptığını görmüşler.

Bunu öğrenince dedim ki; “Yeni aldığınız zağarların hepsinin kafasına sıkın ve gözetlemeye devam edin.”

Bunu da yaptılar. Fakat yine de kurda koyun kaptırmaktan kurtulamadılar.

O zaman anladım ki, geldiği yerde bu işi yapan yeni zağarlar bizimkilere de bu işi öğretmişler, onlara da bu hastalığı bulaştırmışlar.

Onlara dedim ki; “Bizim zağarların da bu işi öğrendiği anlaşılıyor. Dört tane, hiçbir sürüde kullanılmamış yeni zağar bulun. Bunlar bizimkilerle bir araya gelmeden, bizimkilerin hepsini öldürün ve sürüyü onlara teslim edin.

Bu suretle kurda koyun kaptırmaktan kurtulduk. Zannımca, memleket idaresinin de bir sürü idaresinden farkı yoktur. Ben yaşadığım bu tecrübeden bunu anladım. Takdir sizindir.”

Bu olayı hayretle dinleyen Talat Paşa O’na demiş ki; “Benim merak edip seni konuşturduğum gibi, Padişah da seninle görüşmek isterse bu bana anlattığın hikayeyi sakın O’na anlatma!..”

***

Kıssadan hisse:

– Memleket idaresinin de bir sürü idaresinden farkı yoktur!..

– Geldikleri yerlerde pis işlere bulaşmış olanlar, yeni geldikleri yerlerdekilerede o pis işleri öğretirler. Bu pis işler bulaşıcı hastalık gibidir!

– Temiz bir yönetim; pis işlere bulaşmışların tamamının tasfiyesiyle ancak mümkündür!

“Kuvvetli bir hükümdarın adil bir veziri, efendisnin bütün adaletsizliklerkini tamer edebilir. Fakat bizzat vezir de zalim olursa devlet binası yerle bir olur.” (Timur)

Vesselam…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?