Şaşırdım mı?

Alsa…

Üstelik niye şaşırayım ki?

Asıl bunun tersi olursa şaşırırdım…

Yani herkes kendi işini yaparsa;

“Bu işte bir gariplik var” derdim…

Hey gidi Nasrettin Hoca hey!

Yaşayıp da bugünleri görmüş olsaydın;

“Bunlar bende daha beter tersinden işler yapıyor” der;

Ya; nüktedanlığı bırakır…

Ya da; kıskançlıktan çatlardın…

Hey gidi Aziz Nesin hey!

Eğer sende bugünleri görmüş olsaydın;

“Bunlar benden daha mizahi işler yapıyor” der;

Ya; aldığın onca ‘gülmece ödüllerini’ geri verirdin.

Ya da; “Bunlar mizah yazmıyor, bizatihi yaşıyor” derdin..

Hey gidi Neyzen Tevfik hey!…

Acaba sen yaşasaydın ne derdin?

Kafayı daha mı çok çekerdin!…

Yoksa nüktelerin içine sıkıştırılmış küfür mü ederdin?

Doğrusu birde bunu çok merak ediyorum…

Şimdi birçokları da diyecektir ki;

“Yahu hocam niye böyle düşünüyorsun?”

“Durup-dururken diye abuk-sabuk şeyler söylüyorsun?”

Vesaire, vesaire…

Eğer böyle düşünenler varsa yanıtım -aklıma gelen- şu sorularla verebilirim;

“Yahu bu ülkede gerçekten herkes kendi bildiği işi mi yapıyor?”

Yoksa; “Ben her ne iş olursa yaparım” mantığından yola çıkarak, bilmediği işlerin içinde mi yer alıyor?”

Örneğin;

Hiçbirimizin itiraz edemeyeceği şu örneği vermek istiyorum;

Yaşadığımız son çeyrek yüzyılda ‘gazete patronları’ bir yandan uyduruk gazetecilik ve televizyonculuk yapıp ve bir yandan da fabrikatörlük yapmıyorlar mı?

Bir yandan fabrikatörlük yaparken;

Öte yandan da ballı-börekli -kar getirici- ihalelere katılmıyorlar mı?

Bu benim güzel ülkemde;

Bilim adamının işini siyasetçi…

Siyasetçinin işini demokrasinin (D)sinden anlamayanlar yapmıyor mu?

Bu benim güzel ülkemde;

Bir zamanlar üreticilere rehberliği Kooperatifler yaparken, üreticinin ürününü değerlendirirken;

Bir zaman sonra (Kooperatifler bir şekilde çökertilip) ve onan yerine uzaktan-yakından hiç ilişkisi olmayan kurumlar devreye girmedi mi?

Örneğin;

Yaklaşık 15 yıla yakındır fındık alım-satım işlerini: (devlet dairelerinin kırtasiye işlerini gören) Türkiye Malzeme Ofisi (TMO) yapmıyor mu?

Eh, kimse buna itiraz edemeyeceğine göre…

Şimdi de PTT ‘zeytinyağı’ satma işlerine başladıysa, bunda pek fazla yadırganacak bir şey yok diye düşünüyorum ben…

Ve çok yakın bir zamanda da;

Herhangi bir kamusal birimimiz de ‘domates, patlıcan, patates’ satmaya kalkarsa; yadırgamamak gerekir diye düşünüyorum…

Her neyse…

Televizyon haberlerinden dinlediğime ve gazetelerden öğrendiğime göre, zeytinyağının daha ucuza satılabilmesi için (nasıl ucuza satış yapıyorsa) zeytinyağlarımızı PTT’den satın alacakmışız…

Şimdi sizde diyeceksiniz ki;

“Yahu, PTT’nin her gün önünde zaten uzun bir kuyruk var”

“Şimdi birde ucuza zeytinyağı alacağız diye ‘zeytinyağı kuyruğuna’ mı gireceğiz?”

Eeeee!

Ucuza zeytinyağı alacaksan gireceksin arkadaş…

Ne demişler;

“Eşeği süren osuruğuna da katlanacak”

Yani; yok öyle üç kuruşa beş köfte…

Gerçi benden duymuş olmayın da…

Bende basının ve medyanın yalancısıyım;

PTT’de satılan zeytinyağları dışarıdan daha pahalıymış diyorlar…

Günahı söyleyenlerin boynuna!…

Neyse…

Bu zeytinyağı konusuna daha fazla suyun üstüne çıkarmayalım…

Ve sohbetimizi burada noktalayalım…

Çünkü zamanım sınırlı, daha gidip PTT’nin kapısında zeytinyağı kuyruğuna gireceğim…

Hoş kalın,

Hoşça kalalım.

Zeytinyağımızı PTT’den alalım ama;

“Ucuza zeytinyağı aldık” diye hava basıp ‘yağcılık’ yapmayalım!…