Vaziyetimiz…

Vaziyetimiz…

Ülkemizin bir yılda elde etmiş olduğu gelirlerin toplamına, milli gelir diyoruz. 2017 yılı sonu itibarıyla, ülkemizin milli geliri 3 trilyon 350 milyar TL’dir.
Bir yılda elde etmiş olduğumuz bu gelirin, 2017 yılı sonu rakamlarına göre hesaplarsak, yaklaşık 851 milyar dolar etmektedir.
Bu da demektir ki;
2017 yılsonu verilerine göre kişi başı milli gelirimiz 10.500 dolar civarındadır. (Geliri nüfusa eşit dağıttığımızda!)
Ülkemizin 2017 yılı sonu toplam dış borcu, geçen yılsonuna göre 9 milyar 40 milyon dolar artarak 453 milyar 207 milyon dolara yükseldi.
Bu rakamlara göre, 2017 yılı sonunda dış borcumuzun milli gelirimize oranı % 53,25 olmuştur. Gelirimizin yarısından daha fazla borçluyuz.
Toplam dış borcumuzun 17,7 milyar doları kısa vadeli borçlardır.
2018 yılsonu rakamları henüz belli değil. Sanırım rakamlar daha can sıkıcı olacaktır.
Artan döviz fiyatlarına göre, 2018 yılında hiç borç almadığımızı düşünsek dahi, borcumuz dolar bazında artmıştır.
Kişi başı milli gelirimiz düşmüştür.
Borcumuzun milli gelire oranı artmıştır.
2017 yılı sonunda dolar 3.80 TL idi. Şimdi ise 6,01 TL…
Bu durumda 3 trilyon 350 milyar TL olan milli gelirimizin dolar karşılığı ederi 851 milyar dolar yerine 558 milyar TL etmektedir.
Dış borcumuzun milli gelirimize oranı ise % 53,25′ den % 77’ye yükselmiştir.
Kişi başı milli gelirimiz ise 10.500 dolardan 6.100 dolara düşmüştür.
***
Rakamlar ortada… Bu durum ‘yastık altı’ ile düzelecek kadar kolay değil. Çin’den bir miktar borç almayla da düzelmez.
Katar, 15 milyar dolar yatırım yapsa da…
ABD Başkanı Trump’a atıp tutmakla da düzelmez.
‘Papaz olayı’ çözülse de düzelmez.
Sorun daha farklıdır.
24 Ocak 1980 ekonomik kararları sorunun temelini oluşturmuştur.
O kararlar ile üretmeyen ve neredeyse her ürüne müşteri olan bir ülke amaçlanıyordu. Bu başarıldı.
Ne ile başarıldı?
12 Eylül düzeni ile… Özal ile… Çiller ile ve Erdoğan ile…
Her biri Türkiye Cumhuriyeti için ‘kale’ olan fabrikalar ‘babalar gibi’ satıldı.
Tarlaların ve meraların boş kalmasına yönelik politikalar izlendi.
Gelinen durum ortadadır… Artık devletin elinde kendisini koruyacak ‘kale’ kalmadı.
Devlet dış borç ile ayakta durmaya, vatandaş ise banka kredileri ve kredi kartları ile çarkını çevirmeye çalışmaktadır!
Böyle olunca da eloğlunun yeni bir Duyun-u Umumiye iştahı kabarmaktadır.
Hazine garantisi konusu buna örnek değil midir?
***
Başka örneklerde verilebilir… Fındık konusu da gelinen duruma iyi bir örnektir. 24 Ocak 1980 neo-liberal ekonomi kararları ile adım adım tarım bitirildi.
Üretmeyin doğrudan gelir desteği ile yetinin denildi!
Bu uygulamadan fındık da, Fiskobirlik’te nasibini aldı.
Ne de olsa “çağ atlıyorduk.”
Ne de olsa “küreselleşiyorduk.”
“Dünyaya entegre oluyoruz” deniyordu.
Bu süslü sözler ile olan Fiskobirlik’e oldu, olan bizim ‘entegremize’ oldu!…
Küresel plan adım adım işledi.
FKB yerini İtalyan FERRERO şirketine bıraktı…
Ve iktidar yetkilileri sustu… Fındık pazara inmeye başladı ama fiyat açıklaması yapan yok!
Küreselleşmenin en güzel örneğini fındık üreticisi yaşayarak görüyor.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşti.
Fındık fiyatını iktidar yetkilileri değil, İtalyan FERRERO Şirketi açıkladı.
Yetkililer sus pus.
Oysa Erdoğan seçimler öncesi Ordu Mitinginde “fındık üreticisini mağdur etmeyeceğiz” diyordu.
İlimizin iktidar milletvekilleri sus pus…
AKP örgütlerinden ses yok.
Üreticinin feryadını ise kimse duymuyor.
Giresun Ziraat Odası Başkanı Nurettin Karan ses verse de, FERRERO’ nun fiyat açıklamasına tepki gösterse de, üreticiye ‘fındığınızı emanete bırakmayın’ çağrısı yapsa da sesi yetersiz kalmaktadır.
Çünkü sorun basın açıklamaları ile çözülecek gibi değildir.
Konu siyasidir.
Küreselleştik ve FERRERO Şirketine fındığı teslim ettik.
Fabrikalarımızı teslim ettiğimiz gibi… Köprüleri ve tünelleri teslim ettiğimiz gibi…
Madenlerimizi, yaylalarımızı ve derelerimizi teslim ettiğimiz gibi…
Biz yine de “yerli ve milli” olmakla övünelim.
Hamaset yapalım.
Her zaman topu taca atalım…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?