YAKIN TARİHİMİZ; ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ VE 1946 SEÇİMLERİ

YAKIN TARİHİMİZ; ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ VE 1946 SEÇİMLERİ

Atatürk’ün ölümünden yaklaşık bir yıl sonra İkinci Dünya Savaşı başlar.

6 yıl süren bu savaş, sonuçları itibariyle insanlık adına tam bir felaket olur.

Asker, sivil ve soykırım (Yahudi, Çingenelere yönelik) olmak üzere 70 milyona yakın insan ölmüş, kişi yaşamına etki eden her alanda ağır hasarlar bırakmıştır.

Bu sırada Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü ülkeyi savaştan uzak tutmayı başarır.

Ancak, savaş yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar CHP’nin üzerinde kalır.

Savaş sonunda özellikle Avrupa ülkelerindeki baskıcı ve dikta rejimler yok olmuş, hızla demokratikleşme hareketleri başlatılmıştır.

Türkiye,  modernleşme çabaları ile yönünü batıya dönme siyasetine devam etmiştir.

Ancak, kentlerde kabul gören bu hareket, 17.5 milyon olan ülke nüfusunun yüzde sekseninin yaşadığı köy ve kasabalarda etkisini göstermede zorlanmaktaydı.

Buralarda geleneksel yapı ve dini kültür daha baskın olduğundan, yapılması istenilen reformlara destek, istenilen düzeyin çok atında gerçekleşiyordu.

Köylüler yoksul, işleyebilecekleri toprak ve okul yok, nüfusun ancak yüzde on beşi okuma yazma bilmekte, tarım ve sanayiye dayalı üretim, ulaşım sınırlı.

Sıtma hastalığı en büyük ölüm nedeni.

Köyde yaşayanları kendi içlerinden yetiştirilen öğretmenlerle aydınlatmak amacıyla kurulan Köy Enstitüleri ve kent-köy bütünleşmesini sağlayacak denilen Halkevleri projeleri devreye konulsa da, pek de başarılı olduğu söylenemez.

Köylüyü toprak sahibi yapmak amacıyla 1945 yılında meclise getirilen “Toprak Reformu” teklifine, aynı zamanda toprak ağası olan Adnan Menderes ve Refik Koraltan’ın önderliğini yaptığı bir grup milletvekilleri tarafından karşı çıkılır.

Böylece CHP içinde ilk muhalefet hareketi ortaya çıkar, ayrışmaların temeli atılır.

İkinci Dünya Savaş’ından sonra hızla değişen iç ve dış koşullar, o zamana kadar tek parti egemenliği altında kısmen de olsa demokratik yaşamını devam ettiren Türkiye’de, çok partili yaşama geçmeyi zorunlu kılar.

Savaş sonrası değişen Avrupa ve dünya dengelerinin ülkemize yansımaları sonucunda, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan önderliğindeki bir grup milletvekili CHP içersinden ayrılarak, 07 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurarlar.

Bu tarih, Türkiye’nin çok partili siyasete geçmesi ve demokrasiye atılan ilk adımdır.

Demokrat Partinin kurulup siyaset içersinde yer alması yoğun bir ilgiyle karşılanır.

Haberleşme, ulaşım ve iletim kurma yönünden alabildiğine sınırlı olanaklara sahip, her alanda yoksul ve yoksunluk içersinde bulunan ülke genelinde hızla adı duyulur.

Bu durum iktidardaki CHP’yi tedirgin eder.

Bir yıl sonra genel seçim yapılacaktır.

Ancak, yeni kurulan DP’nin seçime hazırlanmaya fırsatı olmamıştır.

Bunu gören CHP,  1947 yılında yapılması planlanan genel seçimleri bir yıl öne çeker.

Demokrat Parti’nin itirazları kabul görmez ve baskın seçime girmek zorunda bırakılır.

Belirlenen seçim tarihinden altı ay önce kurulan DP, 27 Temmuz 1946’da yapılan ilk çok partili seçimde, sadece 16 ilde seçime katılır ve tüm olumsuzluklara karşın büyük başarı elde ederek 62 milletvekili çıkarır.

Yeni kurulmasına karşın DP’ye olan yoğun ilgiden çekinen CHP ilk kez, “açık oy, gizli sayım” denilen bir sistemi siyasi yaşamda uygular.

Buna göre oylar herkesin gözü önünde verilmekte, ancak sayım gizli yapılmıştır.

“Ben saydım, ben kazandım” anlayışına uygun, hile yapılmasına açık bir yöntem.

Kısacası CHP saydı ve kazandı. DP saysaydı onlar kazanacaklardı.

Türkiye’nin ilk çok partili seçimi sonuçları itibariyle eşit ortamda yapılmaz.

Seçimlerde birçok usulsüzlüğün yaşandığı iddia edilmesine karşın, itirazlar sonuç vermez ve sonucu kabul edilir.

Bu nedenle, 1946 seçimi “şaibeli, sopalı seçim” olarak anılır.

Böylece, DP siyaset sahnesindeki yerini almış olur.

1946-50 yılları arası her iki parti ve CHP’de ise parti içi çekişmeleriyle geçer.

İktidarda bulunan CHP yönetimi halka inmeyi başaramaz.

Nüfusun yüzde sekseninin yaşadığı kırsal kesim, belde ve kasabalara hizmet götürmede yanlış yöntem ve stratejiler uygular.

Toprak reformu yapılamaz, savaşın verdiği yoksulluk devam eder.

Toplumun en hassas olduğu dine karşı oluyor algısının önüne geçemez.

Sosyal, ekonomik alanlarda halkın refahına yönelik atılımlar yapmada zorlanır.

İktidar başarılı olamamaktadır.

1946-50 dönemi DP’nin katı bir muhalefetiyle geçer.

14 Mayıs 1950 seçimlerine “Yeter artık, söz milletindir” sloganı ile giren DP umulmadık bir zafer kazanır ve CHP’nin ve 27 yıllık iktidarına son verir.

Sağ partilerin temelleri 1946’larda atılır ve hep iktidarda kalırlar.

DP ekolü kuşaktan kuşağa aktarılıp, canlı tutularak devam ettirilir.

CHP’nin ülke yönetimindeki başarısızlığı, seçmenin muhafazakâr ve sağ görüşe sahip partilere kaymasına neden olur.

1946’dan bu güne, ülkemiz ve dünyadaki sosyal, kültürel, ekonomik, bilim, teknoloji ve insan yaşamını doğrudan etkileyen tüm gelişmelere ayak uydurmada zorlanan, yönetim kadrolarını ilke ve ideolojilerine uygun kişilerle kuramayan CHP, ülke yönetiminde söz sahibi olamamıştır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?