Yanlış davranışlar ve sözler

Yanlış davranışlar ve sözler

Nihayet altı ay süren seçim süreci sona erdi. Ülke bu sürede çok yoruldu, çok gerildi ve iktidar söylemleri ile de çok ayrıştırıldı.
Çok ciddi ekonomik maliyeti de oldu. Zamlarla bu maliyet yine halkın sırtına yükleniyor…
23 Haziran seçimlerinin hiç gereği de yoktu. İktidarın ‘belki kazanabilirim’ düşüncesi ile uydurulan hukuksuz gerekçelerle ve YSK üzerinde kurulan baskılarla bu seçimlere gidildi.
Sonuç, iktidar için ağır bir yenilgi oldu.
Ekrem İmamoğlu lehine 14 binlerde olan fark 806 bine çıktı.
Bu farkın açılmasında etkili olan faktörler var. Bunların teki mağduriyettir. Diğeri ekonomik sorunlardır. İktidarın ayrıştırıcı ve sert dili de etkili oldu. İBB’ de ki yolsuzluklar ile israf da sonuçta etkili oldu.
Fakat bu kadar farkın artmasında, seçime günler kala iktidarın yapmış olduğu iki yanlış da çok etkili olmuştur.
Bunlardan teki PKK lideri Öcalan ile kurulan temas ve bu temasın sonunda yaşanan ‘mektup’ olayıdır. Diğeri ise TRT aracılığı ile atılan Osman Öcalan adımıdır.
Rakiplerini ‘terörle işbirliği’ içinde gösteren iktidar çevrelerinin bu iki tavrı İstanbul’da ki seçmen tercihlerinin değişmesinde etkili olduğu görülüyor.
Kürt seçmeni etkileyeceğim diye yola çıkılmış fakat ‘Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olunmuştur.’
Farkın artmasındaki en önemli etken kanımca budur.
İktidar şimdi bu iki hatadan kendisini sıyırmaya çalışıyor. AKP sözcüsü Ömer Çelik’in MKYK sonrası ‘mektup’ olayı ile ilgili sözleri bu amaçla söylenmiştir.
İktidarın bilgisi ve onayı dışında o akademisyen İmralı’ya gidebilir mi?
Bu mümkün mü?
Ya Erdoğan’ın TRT’de açıklamalarda bulunan kırmızı bülten ile aranan Osman Öcalan ile ilgili sözleri size inandırıcı geldi mi?
Ne diyor Erdoğan, “Osman Öcalan’ın kırmızı bülten ile arandığını bilmiyordum. TRT Kürdi de program yapmışsa bunu TRT’deki arkadaşlarımız bilirler, onlara güveniyorum.”
Bilmemesi mümkün mü?
Hem ‘mektup’ olayı hem de TRT olayı bilerek yapılmış iki hamledir. ‘Ya tutarsa’ mantığı ile yapılmıştır. Tutmamıştır…
Şimdi ‘bilmiyordum’, ‘ilgimiz yok’ açıklamaları ile topu taca atmak inandırıcı değildir.
Her zaman yapıldığı gibi yine sorumluluğu başkalarına atarak sıyrılmaya çalışmaktır. Fakat kamuoyu bu söylenenlere inanmamaktadır. Sandık da bunu gösterdi.
Burada bir soru daha var.
Demek ki TRT kolayca Osman Öcalan’a ulaşabiliyor. Telefonu biliniyor. Yeri biliniyor. O halde MİT ne yapıyor?
Diğer kurumlar ne yapıyor?
Bari TRT’den konum ve iletişim bilgilerini alsınlar da gereğini yapsınlar!
***
Ekrem İmamoğlu tarihi bir farkla seçimi aldı. Mazbatasını da alarak dün görevine başladı. Saraçhane Meydanına toplanan milyonlara ulaşan kitle bir mesaj veriyor.
Acaba o mesaj anlaşıldı mı?
Anlaşılsa iyi olur. Gerilim biter. İktidar yanlış adımlar atmaz. Demokrasinin ne olduğunun da farkına varır.
Fakat işaretler çok da mesajın anlaşılmadığını gösteriyor…
23 Haziran gecesi, seçimi kaybettiği belli olan Binali Yıldırım’ın tüm kampanya boyunca yaptığı en olumlu hareketi gördük.
Daha AA sonuç girmeye dahi başlamadan basın toplantısı yaparak sonucu açıkladı.
‘Bu açıklamayı yapmayın’ diyenleri dinlemeyerek hem de…
AA’ nın sonuç girmemesi ‘acaba bir şey yapabilir miyiz” arayışının ürünü idi. AKP il binasındaki ‘Seçim Koordinasyon’ merkezinden yansıyan bilgiler bunu gösteriyor.
Binali Yıldırım doğru olanı yaptı.
Keşke kampanya boyunca da doğru olanları yapmış olsa idi…
Israrla söylediği “çaldılar” sözü kendisine hiç yakışmadı.
Kazananı tebrik etmek demokrasi gereğidir.
Çünkü halkın iradesi ortaya çıkmıştır. Halkın iradesine de demokrasilerde saygı duyulur.
Nitekim iktidar yetkilileri halkın iradesine saygı duyacaklarını ifade ederek Ekrem İmamoğlu’nu dil ucuyla da olsa kutladılar.
Fakat MHP lideri Bahçeli kutlamadı!
“İstanbul ehil ellere teslim edilmemiştir” dedi…
Bu söz milli iradeye saygısı duymamaktır ki o zaman şu soru sorulabilir.
‘Bay Bahçeli MHP ehil ellere mi teslim edilmiştir?’
Sorunun yanıtını okuyucularım versin…
***
İktidar her ne kadar dil ucu ile Ekrem İmamoğlu’nu kutlamış olsa da, çalıştırmamak için çaba harcayacağını da gösteriyor.
Sadece İmamoğlu’nu değil, Mansur Yavaş’ı da, diğer muhalif belediye başkanlarını da çalıştırmayacağına dair adımlar atıyor.
Ticaret Bakanlığının Mayıs ayında yayınladığı genelge de buna örnektir.
Bu genelge ile seçilen başkanın, belediyeye bağlı şirketlere yönetici ataması önleniyor ve bu yetki belediye meclisine bırakılıyor.
Bu yasalara aykırıdır.
Genelge yasaya aykırı olamaz.
Ankara’da Halk Ekmek Müdürlüğüne Mansur Yavaş’ın yapmış olduğu yeni müdür ataması, bu genelge dayanak gösterilerek Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından onaylanmadı.
Burada asıl amaç İBB şirketlerindeki yandaş yöneticileri koruma çabasıdır.
Seçilen başkanların elini kolunu bağlama konusunda yeni adımlar da atılabilir. Fakat kim kaybeder iktidar iyi hesap etmelidir.
Halkın iradesine saygı göstermesi en doğrusu olur.
Belediye üzerinden o kentin halkını cezalandırmak iktidar için ‘harakiri’ özelliği de taşır.
Bumerang etkisi de yapar.
O zaman zaten tartışılan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ de daha yüksek sesle tartışılmaya başlanır.
‘Mektup’ olayından, TRT üzerinden yapılan hamleden ve bu iki olayın sonucunda yaşadıkları tarihi farktan ders almamış gibi davranıyorlar.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?