Yanlış sözler, yanlış davranışlar…

Yanlış sözler, yanlış davranışlar…

Ülkeler arasında yaşanan sorunların çözümünde diplomasi oldukça önemlidir. Diplomasinin kendisine özgü kuralları ve dili vardır.

Avrupa ülkeleri ile yaşadığımız sorunda ne diplomasinin kurallarına uyuldu. Ne de diplomasi diline!

İşi diplomatlara da bırakmadık.

Bu konuda da “fiili durum” yarattık…

Referandum için mağduriyet ithal etmeye çalıştık ve bunu başardık!

Çünkü “evet” oyları istenilen oranlarda değil.

Ülke içinde mağduriyet yaratma amaçlı adımlardan sonuç alınamadı. CHP’yi mindere çekme ve kendi tabanını diri tutma çabası da tutmadı.

Referandumu seçim havasına sokma ve AKP-CHP arasında bir tercihmiş gibi halka sunma adımları da tutmadı.

CHP, referandumu partiler arası bir mücadele zemini olmaktan çıkardı.

Parti rozetleri ve parti bayrakları yerine Türk Bayrağı ile kampanyayı yürütüyor. CHP’nin bu tavrı AKP’nin ezberini bozdu.

Sürekli CHP’ye saldırmasına ve sataşmasına rağmen CHP’yi mindere çekemediği için Avrupa’dan mağduriyet ithal etme yoluna gidildi!

2008 yılında yurt dışında siyasi propaganda yasağını kendileri getirdiği halde bu yasağı delmek için adımlar atmaya çalıştılar.

Hollanda’da seçimlerin olacağı bilindiği halde ısrarla gidilmeye çalışıldı.

Oysa Başbakan Binali Yıldırım, televizyonda Hollanda seçimleri nedeniyle bu ülkeye seçimlerden sonra gidilmesinin daha doğru olacağını söylemesine rağmen;

Havadan giremezsek karadan gireriz stratejisi izlendi.

Hollanda da tavrı ile çanak tutarak istenen mağduriyet ithali gerçekleştirilmiş oldu.

Referandum için seçmen tabanını etrafında tutmak amacıyla, diplomasi bir kenara bırakıldı ve iç siyaset için adımlar atıldı.

Medya üzerinden ve siyasiler üzerinden gerginlik tırmandırıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde söylemiş olduğu, Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz” sözü gerginliği daha da tırmandırdı.

Diplomaside böyle bir sözün yeri yoktur.

Yarın Avrupa’da yaşanabilecek her olay, Avrupalıların aklına bu sözü getirecektir…

***      ***

AKP Diyarbakır İl Başkanlığı tarafından asılan “evet” amaçlı afiş, haklı olarak tepki çekmiştir. Asılan afişte, ”Her EVET Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır.”

Şeyh Sait kimdir?

Cumhuriyete ve getirdiği yeniliklere karşı çıkan bir Nakşî tarikatı şeyhidir. İngilizlerle işbirliği içindedir. 13 Şubat 1925 tarihinde cumhuriyete karşı İngiliz destekli Nakşî-Kürt isyanını başlatan kişidir.

İngilizler, bu isyanı destekleyerek Musul konusunda Türkiye Cumhuriyetinin elini zayıflatmıştır.

İsyan, Musul’un kaybında etkili olmuştur.

Cumhuriyete karşı bu ilk Nakşî isyan, Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılarak bastırılabilmiştir. İsyanın elebaşı olan Şeyh Sait Diyarbakır İstiklal Mahkemesi tarafından idamla cezalandırılmış ve 29 Haziran 1925 tarihinde idam edilmiştir.

Şeyh Sait tescilli bir cumhuriyet düşmanıdır.

Referandumda bölgede “evet” oyunu artırmak için asılan bu afiş kabul edilemez.

AKP Diyarbakır İl Başkanının, bir süre önce ülkemize gelen Barzani ile yakınlığı da dikkat çekicidir.

Barzani’nin de Nakşî olduğuna göre acaba bu afiş ile bir bağlantısı var mıdır?

Ülkemize geldiğinde bayrağını göndere çekerek, bağımsızlığını tanıdığımız Barzani, bölgede “evet” için büyük bir gayretle çalışıyor!

Nitekim yine Barzani’ye yakın HDP’li Altan Tan’dan da afiş için destek gelmesi manidardır.

***    ***

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta Kanal D ve CNN’de canlı yayın konuğu idi. Vücut dili ile yüz ifadesi ile sıkıntılı olduğu her halinden belli idi.

Programda, anayasa paketi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı’nın fesih yetkisi yok. Saf tipler var bazıları televizyonlara çıkıyor. Cumhurbaşkanı’nın böyle bir yetkisi yok. Yeni düzenlemeyle beraber böyle bir yetkiye sahip olmadığı gibi ülke erken seçime gitme durumundaysa kararı parlamento alıraçıklamasını yaptı.

Oysa “Hayır” çalışması yapanların eleştirilerinden teki de bu konuda idi.

Acaba kimin söylediği doğru?

Bunu öğrenmenin için referanduma sunulacak olan anayasa paketini dikkatlice incelemek gerekiyor.

Diyor ki paketin 11. Maddesinde; “Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.”

Demek ki “evet” çıkarsa cumhurbaşkanının seçimleri yenilenmesine karar verme hakkı var!

Meclisin yenilenmesi ne anlama geliyor?

Anayasacılar bunun fesih anlamına geldiğini söylüyor…

1876 Anayasasında II. Abdülhamit’e verilmiş olan fesih yetkisi, II. Meşrutiyet döneminde kaldırılmıştı. Bugüne kadar anayasalarımızda yer almıyordu. 2017 yılında yeniden bu yetkiyi tartışıyoruz!

***    ***

İstisnai memurluk yolu ile KPSS puanı olmadan kamuya memur olarak işe girmek hülledir. AKP iktidarında bu hülle çok kullanıldı.

İktidarın önemli isimlerinin yakınları bu yolla memur oldular.

AKP iktidarında KPSS puanı olmadan memuriyete atananların sayısı 28 bin kişiye ulaştı. Bunların 1000 kadarı istisnai memuriyet yolu ile kamuya girenler.

Çok sayıda genç kamuya girmek amacıyla KPSS için çalışıyor. Dershanelere gidiyor. Yazılı sınavlara giriyor. Yetmedi mülakata giriyor.

Olmadı bir sonraki KPSS için hazırlanmaya devam ediyor.

Yandaş için bu tür bir sorun yok!

Hele bir yakını partide önemli bir görevde ise KPSS için yıllarca çalışmaya ne gerek var?

Partili yakının versin talimatı.

Ya bir partili belediye, ya da bir vali istisnai kadrodan alsın seni işe… Bir süre sonrada oradan hooop kamuda memuriyete atla!

Bu kul hakkı yemek değil midir?

Bal gibi kul hakkıdır!

***    ***

HDP’li Sırrı Süreyya Önder, bir süre önce gözaltına alındı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Serbest kaldığı gün yaptığı açıklamada, “mahkemede önemli açıklamalarda bulunacağım” dedi.

Geçtiğimiz hafta mahkemede önemli açıklamalar yaptı!

“Çözüm süreci” boyunca İmralı-Ankara-Diyarbakır ve Kandil arasında “postacı” gibi mekik dokuduğu için açıklamalarını dikkate almak gerekiyor.

Diyor ki Sırrı Süreyya Önder, “ Kandil’e giderek devletin ve Öcalan’ın ricalarını örgüte iletiyorduk. Hükümetin bilgisi dâhilinde Kandil’de örgütün liderleri ile 180’den fazla görüşme yaptım. Bir görüşmemizde Kandil askeri uçaklar tarafından bombalanmaya başlandı. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i aradık ve onun sayesinde bombalama durdu. Dolmabahçe metnini bakan (Yalçın Akdoğan) ile birlikte okuduk.”

Konuş Sırrı konuş…

“Postacı” olarak o dönemi en iyi bilenlerdensin. Konuş da tüm gerçekleri öğrenelim.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?