Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ? ADINI BİR YERE VERMEYELİM Mİ? 
  • 0
  • 423
  • 14 Aralık 2023 Perşembe
  • +
  • -

Adı: Erdal Eren’di…

1961 yılında Şebinkarahisa’da dünyaya geldi…

Anne Şadan Hanım, Ev Hanımı;

Babası Ahmat İlkokul öğremeniydi…

Erdal’ın doğudğu ev;

Şebinkarahisar-merkez Kale altındaki Taş Mahalleydi..

Ve oturdukları ev, bir kira eviydi…

Şebinkent yerleşkesinin tarihçesi;

Çok-çok eskiye, milattan öncenin yıllarına dayanıyor…

Günümüze kadar yaşayan kimliikleri incelediğimizde;

Birbirinden farklı kimlikli topluluğa ev sahipliği yapıyor…

Her çağda doğan çocuğun beşiğini sallıyor, büyütüyor…

Tarihi Şebinkarahisar denilince;

Şehir merkezinin arkasını yasladığı tarihi Kale görülüyor…

Ve o tarihi Kale’ye çıkınça etrafına kuşbakışı bakıyorsun;

Büyük bir düzlüğe serilmiş, yemyeşil Avutmuş Bağlarını seyrittikçe adeta sarhoş oluyorsun…

Yönünü güneye çevirdiğinde hem Tamzara’yı görüyorsun…

Hem de uzaktan da olsa ‘Tamzara Türküsünü’ dinliyorsun…

Bundan kırk yıl öncenin üretim biçimine gelince;

Sararmış ve başağa durmuş buğday tarlaların içinden geçiliyordu…

Kuruması için çangallara dizilmiş altınsarısı tütün yaprakları görülüyordu…

Avutmuş’un Dut Bahçelerinde olgunlaşmış dutlar silkeleniyordu..

Silkelenen dutlar kazanlarda pekmez olarak kaynatılıyor ve pestil olarak kurutuluyordu…

Bu toprakla haşır-neşir olan nasırlı ellerin sahibine ‘ekinci’ deniyordu…

Ki;

Ekin demek ‘kültür’ demekti…

Kültür denilince de aklımıza Şebinkarahisar gelmekteydi…

Eh, konu emekse, kültürse;

Sohbetini yaptığımız Erdal Eren’de bu atmosferde büyümekteydi…

Yani;

Bağda-bahçede çalışan nasırlaşmış elleri görüyor…

Nasırlı ellerin çalınan emeğinin öykülerini dinleyerek büyüyor..

Dinledikçe, sömüenin ve sömürülenin kimler olduğunu görüp, üzerinde uzun uzun düşünmeye başlıyor…

İlkokuldan sonra ailesi Anakara’ya taşınıyor;

Oğulları Erdal Eren’i kendi isteği üzerine Yapı Meslek Lisesine kayıtını yaptırıyor…

Ancak, Ankara küçük taşra kentlerine benzemiyor;

Yaşanan tüm çelişkiler, yapılacak olan tüm mitigler ve demokratik eylemyler bu ‘başkent’ denilen yerde yapılıyor…

Ve bu yapılan eylemlerdende en çok Erdal Eren etkileniyor…

Ayrıca bu haklı eylemleri de seviyor…

Sevdiği içinde;

Bol bol toplumsal içerikli kitaplar okumaya başlıyor…

Okudukça bilinçleniyor..

Toplumdaki haksız ayrışmayı ve sınıfsal farklılıkları görüyor…

Mücadelenin içinde yer alabilmek için;

Yurseverliğini ve devrimciliğini ön palana çıkarıyor…

Ve gencecik yaşında toplumsal muhalefetin içinde yer alıyor…

Takvim yaprakları, 2 Şubat 1980 günü bir eylem oluyor;

Ve bu eyleme genç yurtsever Erdal Eren’de katılıyor…

Derken kolluk kuvetleriyle eylemciler arasında bir çatışma çıkıyor…

Çatışmada –ilahi bir tesadüf- Şebinkarahisarlı er Zekeriya Önge vuruluyor…

Ve bunun faturası Erdal Eren’e kisiliyor…

Erdal Eren;

Tutuklanıyor…

Ulucanlar Cezaevine tıkılıyor..

Yargılanıyor…

19 Mart 1980 tarihide Anakara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkeme tarafından ölüm cezası veriliyor…

İdam cezası verildikten sonra;

Bu genç insanın asılmamısı için muhalefet edenler oluyor…

Ancak Cuntanın başı Kenan Evren;

“Asmayalım da besleyelim mi!?” diyor…

Ve 13 Aralık 1980 tarihinde darağacına çıkartılarak asılıyor…

Bu toprakların devrimci ve yurtsever çocuğu Erdal Eren;

Aramızdan ayrıları tam 43 yıl oldu…

Yaşatılsaydı şimdi 62 yaşında olacaktı…

Son söz olarak diyorum ki;

Günümüzde cumhuriyet düşmanlarının cadde ve sokaklara isimleri veriliyor…

Hatta ve hatta heykelleri dikiliyor…

Anılarını yaşatmak için inanç ve felsefelerine uygun etkinlikler düzenleniyor…

Bu toprakların çocuğu Erdal Eren için;

Peki, biz neden onun adını yaşatmak için Giresun merkezde, Şebinkarahisar’da ve diğer ilçelerimizin birisinde cadde ve sokaklara, tanzim edilen bir parka adını vermeyi düşünmüyoruz?

Daha doğrusu, kimden çekinip korkuyoruz?

Buyurun;

Şimdi söz sırası sizin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM