Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
BU ÜLKEDE KİMLER ÖLDÜRÜLÜYOR KİMLERİN VEKİLLİĞİ BEĞENİLMİYOR
  • 0
  • 331
  • 31 Ocak 2024 Çarşamba
  • +
  • -

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Siyaseten ister sağ tarafta olun…

İsterseniz sol tarafta veya ortada durun…

Ve konumunuzda nasıl olursa-olsun;

Eğer eşitliği ve demokrasiyi seviyorsanız…

Hukuktan ve adaletten yanaysanız…

Gelin bugün bir fikir birlikteliği eyleyelim…

-Geçici de olsa- birlikte düşünmeyi yeğleyelim…

Ve bugünkü sohbetimizde;

Üç kişinin akıbeti üzerinde birlikte düşünelim…

Sözü fazla uzatmadan da hemen konuya girelim…

Doğum tarihlerini göre sıralarsak;

İlk önce Muammer Aksoy’un akıbetine bakalım…

Muammer AKSOY…

1917 yılında dünyaya geliyor…

1961 Anayasası yapılırken komisyonun sözcülüğünü yapıyor…

1963 yılında da Anayasa Hukuk Profesörü oluyor…

Siyasi düşünce olarak da;

Mustafa Kemal Atatürk’ten referans alıyor…

Toplumcu ve kamucu düşünmeyi en ön planda tutuyor…

İlericiliği, yurtseverliği, devrimciliği çağdaşlığı, aklın ve bilimin yolunda yürümeyi kendine felsefe ediniyor…

Örneğin buna bir-iki örnek verecek olursak;

Yabancıların, ormanlar dahil Türkiye’nin her yanında petrol aramasını istemiyor…

Bu konuda çıkarılmak istenen ‘Milli Petrol Davasının’ avukatlığını gönüllü olarak üstleniyor…

Ve hemen ardından da 12 Mart 1971 Muhtırasında tutuklanıyor…

Bir başka örnek;

Devrimci öğretmenlerin verdiği demokratik mücadelede kıyıma uğrayan öğretmenlerin avukatlığını ücretsiz yapıyor…

Bununla da yetinmiyor;

‘Devrimci Öğretmen Kıyımı ve Mücadelesi’ kitabının masraflarını cebinden ödüyor…

1977 yılında CHP’den milletvekili olunca;

Tek başına bir ordu gibi Atatürk’ün ilkelerini savunuyor…

Laiklik devrimi, Atatürk’ün Türk toplumuna yaptığı hizmetlerin en başında gelir diyor…

Laiklik ilkesinin kalkmış olduğu bir Türkiye’de çağdaş ve uygarlık düzeyine ulaşılamayacağını söylüyor…

Ve sen misin bunları söyleyen?

Sen misin bu kadar korkusuzca ileri giden? diye düşünenler tarafından; 31 Ocak 1990 yılında sinsice katlediliyor…

Ve de -bilinse de- işlenen cinayetin adı ‘faili meçhul’ oluyor…

Gelelim ikinci şahsiyete;

Adı; Şerafettin ATALAY (Can Atalay’ın amcası)

1938 yılında Amasya’da doğuyor…

1964’lü yıllarda Amasya’da Türkiye İşçi Partisi (TİP)in kuruluş çalışmalarında yer aldığı gibi aynı zamanda İl başkanı oluyor…

Ve 1965 genel seçimlerinde TİP’in Türkiye genelinde çıkardığı 15 Milletvekili sayısında büyük katkısı oluyor…

Sisteme karşı işlediği suçlara gelince;

Siyaseten sorumlu olduğu il başta olmak üzere yörede köylülerin ve işçilerin örgütlenmesi için büyük mücadeleler veriyor…

Çevrede ve ülkede yapılan tüm demokratik ve anayasal mitinglere katılıyor…

Devrimci gençlik mücadelenin yanında yer alıyor…

Hatta ve hatta 1969 yılında ODTÜ de ABD Büyükelçisi R. Kommer’in arabasını yakan gençlerin bazılarını Amasya’da evinde saklıyor…

Eh, ortadan kaldırılması için bu kadar suç yeterde-artar bile diye düşünülüp;

Şerafettin Atalay’a ilk suikast 1969 yılında bir lokantada yapılıyor…

Ve burada katledilemiyor…

Takvim yaprakları 1970 yılını gösteriyor;

Bu kez arkadaşlarıyla birlikte gezerken şehir dışında yolları kesiliyor…

Ve bu suikasttan da -bir şekilde ucuz kurtuluyor…

Yıl; 1971 oluyor…

Ve takvim yaprakları; 27 Ocak tarihini gösteriyor…

Pusuya yatan suikastçılar bu kez avlarını ellerinde kaçırmak istemiyor…

Amasya-Yüzevler mahallesinde kurdukları tuzakla Şerafettin Atalay’ı bu kez katlederek ortadan kaldırılıyor…

Peki cinayeti kimler işliyor?

Tabi ki adı; Faili Meçhul oluyor…

Şimdi gelgelelim üçüncü şahsın akıbetine…

Daha doğrusu hepimizin gözleri önünde işlenen hukuk cinayetine…

Demokrasi ve hukuk cinayetine kurban giden kişinin adı;

Şerafettin Can ATALAY…

(Az önce anlattığımız kişinin -adını da alan-Şerafettin Atalay’ın yeğeni)

1976 yılında dünyaya geliyor…

İlk ve Ortaöğretimden sonra hukuk fakültesini bitiriyor…

Hukuk yolculuğunda Avukatlığı seçiyor…

Siyası düşünce yolculuğu olarak da;

Tıpkı amcası ve babası gibi devrimci bir kulvarda yürüyor…

Düzene karşı işlediği suçlara gelince;

Nerede ezilen, zulme uğrayan bir kitle varsa, onların yanına koşup, onlarla birlikte saf tutuyor…

Nerede bir çevre katliamı varsa, gönüllü olarak avukatlığını yapıyor..

‘Avukatlığını yapıyor’ demişken, hemen şunları da anımsatalım;

Soma Faciasında savunmasız kalanların gönüllü olarak ücretsiz avukatlığını üstleniyor…

Aynı aktiviteyi Ermenek Maden kazasında da gösteriyor…

Durun daha bitmedi;

Adana Öğrenci Yurdunda çıkan yangında ölenlerin ve mağdurların hakkını savunmak için gönüllü bir şekilde hukuk mücadelesi veriyor.

Çorlu Tren kazası mağdurlarına da aynı öncülüğü yapıyor…

Yetmedi; tutuklu gazetecilerin savunma avukatlığına da soyunuyor…

Kısacası;

Nerede bir baskı, zulüm, haksızlık ve hukuksuzluk varsa, Şerafettin Can ATALAY, kendisini toplumsal mücadeleye adıyor…

Ve bu mücadeleyi gören halkta, onu 14 Mayıs 2023 seçimlerinde kendilerini temsil etmek için Hatay ilinden milletvekili seçiyor…

Seçiyor da ne oluyor?

Gören gözler görmek istediğinde;

Hatay’dan TİP Milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay’ın milli iradenin dışında bırakıldığını hep beraber birlikte gördük…

Ne anayasa mahkemesinin kararını dinlediler…

Ne -çok övdükleri- milli iradeyi önemsediler…

Ne de bundan önce başka milletvekillerine uyguladıkları yasal düzenlemeleri -emsal gösterip- uygulama yoluna gittiler…

Ve işin en ilginç ve düşündürücü tarafı da şurası;

Tutuklu bulunan Can Atalay’ın milletvekili adayı müracaatında Yüksek Seçim Kurulu bir sakınca görmüyor…

Yani ‘milletvekili olmasında’ bir sakınca yoktur diyor…

Ve bu ‘olurlar’ doğrultusunda da Hataylı seçmen kendisine büyük bir teveccüh göstererek milletvekili seçiyor…

Can Atalay milletvekili seçilince;

Diğer milletvekillerinde olduğu gibi ‘mazbatası’ veriliyor…

Odası ayrılıp, sekreter veriliyor…

Ancak ne garip bir çelişki ve paradokstur ki;

Yasal milletvekili seçilen Can Atalay bir türlü serbest bırakılmıyor…

Anayasa mahkemesi tam iki kez;

Bir milletvekilini içeride tutuklu bulundurmanız yasal değildir dese de, TİP Milletvekili bir türlü TBMM’ne getirilmiyor…

Tam tersine yine bir başka çelişki;

Can Atalay’ı TBMM Başkanlığı hem milletvekili olarak kabul etmiyor ve hem de aynı Meclis Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürüyor…

Gel de çık işin içinden çıkabilirsen…

Özetlersek;

Bu katliamlar, suikastlar neden hep yurtseverin, devrimcilerin ve çağcıl düşünen insanların başına geliyor?

Ve üzerinde düşünülmesi gereken bir başka soruda;

Neden hep devrimci düşünceye sahip insanların milletvekilliğinden rahatsız olunuyor?

Buyurun;

Şimdi söz sırası sizin…

Demokrasiden, hukuktan ve adaletten yanaysanız;

İster sağcı olun, isterse solcu, bu konuda düşüncelerinizi sizlerde söyleyin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM