Vekil tayin edilecek efendi;

“Beni seçip TBMM” çatısı altına gönderin, sizleri en güzel şekilde temsil edeceğim” diye söz veriyor…

Hatta ve hatta ‘seçilebilmek’ için;

Kendisine ‘vekalet’ verecek vatandaşın elini-ayağını öpüyor…

Gerekirse yakasını ilikleyip, vatandaşın önünde diz çöküyor…

Ezber ettiği en yaldızlı cümlelerle yalvarıp-yakarıyor…

Siyasi düşüncesini en güzel şekilde temsil edeceğine dair söz veriyor…

Ve vatandaşın ‘oylarını’ toplayıp, çuvallayarak TBMM’ne gidiyor…

Yemin etmek için ‘meclis’ kürsüsüne çıkıyor;

“Milletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü” üzerine yemin ediyor…

(Yapılan yemin yerine getirilmediği için devamını vermiyorum)

Uzatmayalım…

Sizin de bildiğiniz gibi;

Milletvekili yeminini yapıyor…

Yaptığı bu yeminle artık ‘milletvekili’ sayılıyor…

Yani;

Dokunulmazlık zırhını elde ediyor…

Her ay cüzdanına yerleştireceği 56 bin lira onaylanıyor…

İki yıl sonra elde edeceği ’emekliliğini’ garantiye alıyor…

Sağlık ve sosyal yaşam standartlarını bir üst seviyeye çıkarıyor…

Vesaire, vesaire…

Sıra geliyor;

Kişisel çıkarlarını daha nasıl sürdürülebilir hale getirmeye…

Düşünüyor-taşınıyor;

“Sırtımda yumurta küfesi yok ya!” diyor…

“Bu siyasi partide kişisel çıkarım yoksa, başkasına geçerim”

“O da olmazsa, bir siyasi partiye geçerim”

“Üstelik bu ‘Zübüklüğü’ ben icat etmedim ya” diye düşünüyor…

Ve hangi siyasi düşünceyi temsil ettiğini bir tarafa bırakıyor;

Büyük bir pişkinlikle bir başka siyasi partiye geçiş yapabiliyor…

Ne demişler;

Burası Türkiye…

Sadece ‘siyasi yolculukta’ değil…

Her alanda bize özgü ve bize münhasır ‘Zübüklükler’ yaşanıyor…

Sizlerin bildiği gibi;

ZÜBÜK Aziz Nesin’in yazdığı mizahi bir öykü…

Yazdığı bu ‘öykü’ bir mizah mıdır?

Yoksa bizatihi yaşanmış mıdır orasını bilemeyiz..

Ama bu öykünün sinemaya aktarılıp ve Kemal Sunal’ın canlandırdığı ‘ZÜBÜK’ karakterine çok güldüğümüzü söyleyebiliriz…

Ve ‘ZÜBÜK’ sözcüğünün karşılığı sözlükte şöyle yazıyor;

“Halk arasında kişinin kendi çıkarlarını gözetebilmek adına her yolu mübah sayması anlamına gelen bir deyip ve ‘Çıkarcı ve Menfaatçi’ olarak tanımlanıyor…

Yani?

Yani, aramızda ne kadar ‘çıkarcı ve menfaatçi’ vardır onu bilemem…

Aziz Nesin’in tanımıyla;

Parlamentomuz çatısı altından kaç ‘Zübük’ gelip-geçmiştir?

Doğrusunu söylemek gerekirse; onunda çetelesini tutmadığım için onu da bilemem…

Ancak, aklımın erdiği kadarıyla şunu diyebilirim ki;

Vatandaşın kendisini siyaseten temsil etmesi için ‘vekalet’ verdiği Milletvekilleri kendi keyfiyetlerine göre hareket etmelerine artık bir son verilmeli…

Yani;

Madem ki vatandaşın ‘siyasi düşüncesini’ vekaleten 5 yıl temsil etmek için milletvekili seçilip, Parlamento çatısının altına girdin…

5 yıl boyunca;

Herhangi bir ‘siyasi partiye’ geçiş yapmaması için yasal önlemler alınmalı…

Yani binlerce vatandaşın oyunu alıp milletvekili olan zatı-muhterem;

Meydanı bu kadar boş bulmamalı…

Daha doğrusu;

Hangi ‘siyasi görüşün’ oylarını alarak ‘milletvekili’ olduysa, 5 yıl tükenene kadar ‘seçildiği’ siyasi partide ‘kalma’ zorunluluğu ve bir müeyyidesi olmalı…

Yok;

Demokrasi var…

Düşünce özgürlüğü var…

Dün öyle düşünüyordum ama bugün aynı şekilde düşünmüyorum diye bir gerekçe öne sürenlere de o zaman şöyle demeli;

Tamam kardeşim;

Siyasi düşüncende bir değişkenlik yapmak istiyorsun, bununda bir bedeli olmalı…

Örneğin;

“Karşı siyasi partiye günden 5 yıllık süre bitene kadar ‘asgari ücret’ üzerinden maaş alacıksın…

Diğer milletvekillerinin bol-keseden kullandığı sosyal haklardan milletvekili süren bitene kadar mahrum olacaksın….” gibi yaptırım ve uygulamalar olsun….

Bakalım kaç kişi elini-kolunu sallayarak siyasi parti değişikliği yapar?

Son söz;

Siyasi ahlak düzelmediği sürece ne demokrasi rayına oturur…

Ne başat düşüncemiz ‘özgürlük’ olur…

Ne de bu ‘karanlık yolculuk’ son bulur…

Kişisel bir not;

Dün cep telefonumun onarımı sırasında meydana gelen olumsuzluklardan birisi de ‘telefon rehberimin’ silinmiş olması…

İletişim kurduğum dost ve arkadaşlarım bana tekrar ‘WATSAP’ üzerinden telefonlarını iletirlerse memnun olurum…