15-16 HAZİRAN DİSK DİRENİŞİ VE EMEKÇİLERİN KATLEDİLİŞİ

15-16 HAZİRAN DİSK DİRENİŞİ VE EMEKÇİLERİN KATLEDİLİŞİ

Bazı şeyler vardır;
Unutmak isteseniz de unutulmaz…
Hele hele unutulması zor olan konu bireysel olmayıp, toplumu uzaktan-yakından az-çok ilgilendiriyorsa hiç unutulmaz…

Tıpkı bundan 49 yıl öncenin 15-16 Haziran günlerinde yapılan İşçi direnişlerinin unutulmadığı gibi…

Yıl 1970…
Şimdi ise 2019 yılının içerisindeyiz…
Demek ki yıllar önce DİSK emekçilerinin haklı ve onurlu direnişi
olarak tarihe geçen 15-16 Haziran olaylarının üzerinden 49 yıl geçti ha?

Vay be!…
“Yıllar çabuk gelir geçer” derlerdi de inanmazdık…
Demek ki ağzım-gözüm derken geçebiliyormuş…
Halbuki daha dün gibi geliyor insana…
Her neyse…
Duygusallığa bir nokta koyup, konu başlığımız olan ve bundan 49 yıl önce yaşanan 15-16 Haziran olaylarına nasıl gelindiğini kısaca özetleyecek olursak…

1967 yılında emeğin gerçek savunucusu Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) kurulur…

DİSK’in kurulmasıyla birlikte irili-ufaklı ne kadar uyduruk, patron yanlısı ve ‘sarı sendikalılar’ olarak bilinen sendikalardaki üyeler, hızlı bir şekilde DİSK’e bağlı sendikaların bünyesine kaymaya ve geçiş yapmaya başlarlar…

Kısacası gün geçtikçe DİSK sayısal olarak büyümeye başlar…
Eh, bu büyümenin karşısında başta siyasi patronlar olmak üzere; Sarı Sendika patronları da boş duracak, elleri armut toplayacak halleri yok ya…
Onlarda el-ele verip; karşı atağa geçerler…

Yıl 1970’tir…
Dönemin siyası muktedirleri meclise bir yasa tasarısı sunarlar…
Ve sunulan yasa tasarısında şu ibareler yer almaktadır;
“İşçiler beğenmedikleri sendikayı bırakıp, bir başka Sendikaya serbestçe geçemezler” diye Sendikadan-Sendikaya üye geçişlerini zorlaştırıcı hükümler yer almaktadır…

Ve bu yetmiyormuş gibi Devrimci İşçi Sendikalarının “Toplu Sözleşme ve Grev haklarını kısıtlayan” hükümlerde meclise sunulan tasarıda yer almaktadır…

Ve bu tasarıya DİSK yönetimi ve bünyesindeki emekçiler itiraz eder…
DİSK’in genel çağrısı üzerine sokaklara iner…
Ve 1970 yılının 15-16 Haziran tarihlerinde üç kol halinde İstanbul şehir merkezlerinde yürüyüşe ve direnişe geçer…

Ve hep birlikte Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şu dizelerini söylerler;
“Kişi kişiye kul değil,
Neden karanlık al değil,
Yeryüzü uzun yol değil,
Varılır göklere aşarak”

Ve hep birlikte yan-yana gelerek, kol-kola girerek yürüyüşe geçerler İstanbul’un en merkezi yerlerinde…
Taksim’de, Levent’te ve Kadıköy’de…

Egemen güçler ve muktedirler ellerinden ne geliyorsa İşçilerin yürüyüşünü ve direnişini engellemeye çalışırlar…
Asker ve polisi emekçilerin karşılarını çıkarırlar…
Ve Kadıköy yürüyüşünde polislerin işçilerin üzerine açtığı ateş sonucu, yürüyüş kolunda direnen emekçilerden;

Abdurrahman BOZKURT
Yaşar YILDIRIM
Ve Mustafa BAYLAN, polislerin açtığı atış sonucu oldukları yerde can verir…

Şimdi aradan kaç yıl geçerse geçsin…
Bu onurlu direnişin üzerini kimler kapatmak isterse istesin…
Nasıl unutulur böylesine onurlu ve haklı yapılan direnişler?

Ne diyordu emekçilerin en yakın dostu olan şair Hasan Hüseyin Korkmazgil dizelerinde;

“Üretensin, yaratansın, yürütensin dağları
Bakma öyle kilit kilit, duvar duvar
Yetsin artık bu susku
Bıçak kemikte!
Anasın boynun bükük
Babasın kolun kırık
Oğullar kan içinde
Kaldır artık başını
“kalsın benim davam divana kalsın” demiş ozan

O divan sensin artık
Bıçak kemikte”
—————————
Bu güzel sözlerin üzerine daha söz söylenmez diye düşünüyor ve sizleri kendi dünyanızla baş-başa bırakıyorum…

Ve ben bundan 49 yıl önce üç emekçinin ölümüyle yaşanan bu onurlu ve haklı direnişi şahsen önemsiyor ve içimden geldiği gibi şöyle haykırmak istiyorum;

Yüreğimizde aha dün gibi taptaze duruyor 15-16 Haziran İşçi direnişleri…
Yaşasın patronlarına yağcılık yapmayıp, emeğinin ekseninde ve sınıfının bilincinde birleşen ve direnen İşçi sınıfının emekçileri…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?