Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ESKİDEN YÖREMİZDE KÖY DÜĞÜNLERİ VE UYGULANAN KÜLTÜREL DEĞERLERİ
  • 0
  • 542
  • 16 Ağustos 2023 Çarşamba
  • +
  • -

Merhaba sevgili dostlar,

Merhaba değerli canlar,

Daha öncede ifade ettiğim gibi;

Arada-sırada çok-çok gerilerde kalan kültürel değerlerimiz birdenbire unutulmasın, gelecek kuşaklarda bilsin diye sohbet edeceğimizi ifade etmiştim…

Bu düşünceden hareketle, bugünkü sohbetimizin konusu;

Bir zamanlar yöremizde yapılan davullu-zurnalı, kemençe çalgılı düğünler üzerine olacak…

Kız isteme işi bitmiştir;

İki aile kendi aralarında karşılıklı olarak alınacak çeyizleri tespit etmiştir…

Söz alma, nişan yüzüğü takma işi bitmiştir..

Düğünün ne zaman ve hangi tarihte yapılacağı tespit edilmiştir…

Ve sıra gelmiştir düğün hazırlıklarına;

Bizim anlatmak isteğimiz eski köy düğünlerinde, şehirde yapılan düğün ‘çağrıları’ için ‘davetiyelerle’ düğüne çağrılmazdı..

Köylerde hem yoksulluk ve hem de matbuat dünyasına çok uzak olunduğu için genellikle -ekonomik ölçülerde hesap edilerek- şu şekilde düğünlere ‘çağrı’ yapılırdı…

Düğüne ‘çağrısı’ yapacak gençler tespit edilir;

Kimisinin eline ‘kuru yufka’ kimisinin eline ‘tavada kızarmış börek’ verilir…

Kimi gençlerin eline de -hatırlı kişiler göz önüne alınarak-tavuk ve horoz verilerek düğün ‘çağrısı’ yapmaya gönderilirdi..

Ve ‘düğün çağrıcılarının’ emeğinin karşılığına da;

Düğüne çağrı yaptığı aileler, ekonomik güçlerine göre çağrı yapan kişiye ‘bahşiş’ olarak verirdi…

Ve düğünün ön günlerinde yapılan ön hazırlıklardan bazıları;

Köy fırınlarında kendi ürettiği tahıl ürünlerinden ‘kolit’ isimde ekmekler pişirilirdi…

Düğün günü komşu köylerden gelecek olan konuklar için (buna konak gelenlerde) denir;

Kesilecek danalar, tosunlar, tavuklar, horozlar önceden temin edilirdi..

Ve düğün akşamı meydanın bir yerine ateşler yakılır; kazan kazan keşkekler, lahana döşeme çorbası, bulgur ve pirinç pilavı pişirilirdi…

Ve uzaktan-yakından gelen konukları ağırlamak içinde;

Düğün evine yakın ne kadar boş ev, boş serenci ve merek varsa, konuklar gelmeden önce ‘Konak Evi’ olarak organize edilirdi…

Ve öğlen bitimine doğru düğüne şenlendirecek davulcu-zurnacı ve kemençeci gibi ‘çalgıcılar’ gelir;

Yemeklerini ve bir yudum ‘dinlendirici şuruplarını’ içtikten sonrada düğünü başladığı ilan edercesine oyun oynanacak harmana çıkılır ve davul-zurna çalmaya başlar…

Ve öğlenden-akşama kadar harmanda ‘karşılama ve horon’ oynayan ekip genellikle köy halkı ve delikanlılarıdır…

Ve akşam karanlığı basınca da;

Uzak köylerden ‘Konak Gelen’ guruplar tarlanın eteğinden havai fişeklerle gökyüzünün rengini kızarta kızarta…

Ardından silahlarıyla ve uzun havalarıyla birlikte nara ata ata…

Bazen tarlanın etiğinden…

Ve bazen de düğün evine doğru paralel yollardan ağır adımlarla yaklaşırlar…

Ve ‘konak gelenleri’ harmanda davul-zurna çalan çalgıcılar duyar duymaz, konukların karşılamak için geldikleri yöne doğru yönelir ve ağır ‘yol havası’ çalmaya başlar ve ağır adımlarla ilerler…

Ve davul-zurna ile birlikte düğünde görev alan kişide bir sofranın üzerine pişirilmiş et ve ufak bir rakıyla konukları karşılamak için çalgıcılara eşlik eder…

Konuklar oyun oynanacak harmana gelince;

Daha önceki oyuncular, gelen konuklara ‘hoş geldiniz’ derken az önce oyun oynadıkları harmanı gelen konuklara devreder…

(Bu aynı zamanda bir centilmenlik olduğu gibi geleneksel bir düğün kültürüdür.)

Yeni gelen ‘Konak Gurubu’ (konuklar) ilk önce ‘Fingir Oyunu’ oynamakla başlar…

Ardından birbirlerine kollarına açarak ‘Karşılama Oyunu’ oynamaya geçer…

Ve bu ‘karşılama oyunu’ başlayınca ‘ev sahibi’ sayılan köylülerde gelen konuklarla karşı-karşıya geçer birbirlerine kollarını açarak oyun oynamaya baylar..

Ve sıra ‘horon oynamaya’ gelince de;

Tanıdık-tanımadık herkes el-ele tutuşarak ve bedenlerinin sıcaklığını birbirlerine geçirmek istercesine sıkışık saf tutarak horan oynarlar…

Ve harmanda oyun bitiminden sonra;

Düğüne evine rehberlik ve hizmet edenler, gelen konukları önceden organize ettikleri mekanlara götürüp yerleştirirler…

Konuklar yerleştirildikten sonra tekrar ‘hoş geldiniz’ derler…

Konuklar yerlerine oturur-oturmaz;

Konuklara hizmet etmek için görevlendirilenler, birbirleriyle yarış edercesine yer sofrasının üzerine ‘düğün yemeğiyle’ doldururlar…

Ve konukların isteklerini yerine getirmek içinde ayakta bekleyip dururlar…

Konuklar ilerleyen saatlerde kafayı iyice bulunca da;

Oturdukları mekana ‘çalgıcıların’ gelmesini buyururlar…

Kafalar kıyak olduğu için, eğer çalgıcılar gecikirse;

“Nerede kaldı bu çalgıcalar” diye birazcık da kızarlar…

Ve ‘çalgıcılar’ gelip keyiflerini yapınca da;

Bu kez de çalgıcılara bol keseden ‘bahşiş’ dağıtırlar…

Ve keyifleri çok yerinde olunca da düğün gelenlerinde yarı şaka yollu yapılan ve düğün sahibi çağrılarak gecenin yarısında;

“Ben bu gece bir Toklu eti yemeden gitmem” der…

Yada; “Sen ne biçim düğün sahibisin? bu sofraya şu anda horoz kesilip, horoz eti getirilecek horoz” diye ısrar eder…

Düğün sahibinin horozu-tavuğu kalmasa da;

Köyden bir şekilde konukların istediği horoz bulunur ve kesilip pişirilir…

Gece yarısı da olsa yenilir-içilir…

Getirenlere ve hizmet edenlere de bol-keseden ‘bahşiş’ verilir…

Kafalar iyice kıyak olunca da;

Odanın bir kenarında uyuklamak için sızmalar başlar…

Ve şafak atıp, yeniden davul-zurna çalmaya başlayınca yineden sallana sallana ayağa kalkar…

Elini-yüzünü yıkadıktan sonra yeniden bir kahvaltı yapar…

Öğlene doğru ‘Damat Donatımı’ yapılması için;

Harmanın ortasına büyük dastarlar ve kilimler serilir…

Damatla-Sağdıç yan-yana dastarın bir kenarına dikilir…

Ve başta en yakınlarından başlamak üzere dastarın üzerine hediye ve bahşişler bırakılır…

Burada hemen şunu da not olarak düşmeliyim;

Damada en çok bahşiş verenler akşamdan kafayı bulanlardır…

Gecenin yarısında ‘horoz’ kestirip, sarhoş olanlardır…

Ve sıra gelin ‘gelin almaya’ gitmeye;

Yine davul-zurna, kemence ve gırnata eşliğinde yola girilir…

Gelin almaya giderken düğün geleneklerinin en başındaysa;

Çocukların ve köy gençlerinin ‘bahşiş’ almak için uzun çangal ve değneklerle ‘yol kesme’ olaylarıdır…

Uzun çangallar tutarak ‘yol kesme’ olayını daha çok küçük çocuklar yapardı…

Genç delikanlılar ise -bahşişi garantiye almak için- gelincinin önüne Türk Bayrağı tutardı…

Gelin evine gelinip, evden gelin çıkarken de;

Bu sefer gelinin ya kardeşi, yada bir yakını ‘bahşiş’ almak için gelinin çeyiz sandığının üzerine otururdu…

Köy düğünlerinin daha ayrıntılı gelenekleri var olmasına varda;

Benim gerek burada ve gerekse gazetedeki ‘köşe yazısı’ yazdığım alan ölçülü olduğu için hepsini anlatamadığımı biliyorum…

Ve eksik bıraktıklarımı da sizlerin tamamlamasına bırakıyorum…

Son söz olarak;

Ne dersiniz, yarında köyden şehre inenlerin yaptığı düğünlerden söz edelim mi?

Edelim diyorsanız;

Yarında asimile edilen ve gün geçtikçe yozlaştırılan şehir düğünlerini yarın konuşmak umuduyla şimdilik hoşça kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM