Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
HASAN ALİ YÜCEL KİMDİR ONU FARKLI KILAN NEDİR
  • 0
  • 414
  • 28 Şubat 2023 Salı
  • +
  • -

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

İster inanın, ister inanmayın…

Eğitim Fakültesi son sınıfta olduğunu söyleyen bir öğrenciyle yaptığımız ikili bir sohbet sırasında;

“Hasan Ali Yücel’i tanıyor musun?” diye sordum..

Aldığım yanıt;

“Hayır tanımıyorum” oldu…

Yakında ‘öğretmenlik diploması’ alacak birisinden böyle bir yanıt alınca şaşırmadım dersem yalan olur…

Birazcık şaşırdım…

Şaşkınlığımı frenledikten sonrada, dışarıya vurmak istemediğim iç sesimle;

“Bilmemen gayet normal…

Üstelik bu bilgi yetersizliğinin suçu da sana ait değil” dedikten sonra genç delikanlıya Hasan Ali Yücel’e anlatmayı yeğledim…

Ve ‘bak arkadaş’ dedim;

“Sadece senin değil, günümüzde birçok kişinin adını bilmediği o tarihi şahsiyet; Cumhuriyet döneminin en büyük Eğitim Bakanıdır…”

En büyük ‘Eğitim Bakanı’ olduğu içindir ki;

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) onu son yüzyılın ‘En Büyük Eğitim Bakanı’ olarak kayıt altına almıştır…

Ve günümüzde ‘öğrenilmesi’ istenmeyen o büyük şahsiyet;

Görele ilçesinin Daylı Köyündendir…

Yani il adresi ve baba ocağı olarak Giresunludur…

Osmanlı döneminde;

Babası posta memuru olarak İstanbul’a atandığı için 1897 yılında İstanbul’da doğmuştur…

Ve eğitim sürecinin sonunda;

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü 1924 yılında bitirerek öğretmen olmuştur…

Mesleğinin 2. yılında Mustafa Kemal’le tanıştırıldığında o mavi gözlü devrimci, karşısında duran mavi gözlü iri-yarı öğretmene;

“Çocuk bu ülke nasıl kurtulur?” diye bir soru sormuştur…

O iri cüsseli öğretmende çekincesiz bir şekilde Mustafa Kemal’e;

“Bu ülke, kendine ne zaman bir lider aramazsa o zaman kurtulur Paşam” ifadesini kullanmıştır…

Bu sözleri yanındaki kurmaylarına kayıt altına aldıran mavi gözlü, devrimci Mustafa Kemal, onu 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyetinin başına getirmiştir…

Günümüz Öğretmen Okullarında…

Ve ‘Öğretmen Yetiştiren’ Eğitim Fakültelerinde öğretilmesinden kaçınılan o büyük tarihi şahsiyet;

1938 yılında ‘Milli Eğitim Bakanı’ olmuştur…

Milli Eğitim Bakanlığının ikinci yılında;

Yani, 17 Nisan 1940 yılında Köy Enstitülerini kurmuştur…

Beraber çalıştığı İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte;

Ülkenin karanlık köşelerini aydınlatmanın uğraşı içinde olmuştur…

‘Eğitim üretim için yapılmalı’ felsefesini öne çıkarıp;

1940 yılından yola çıkıp, 1954 yılında Köy Enstitülerinin kapısına kilit vurulduğu güne kadar öğrendiğini pratiğe taşıyan;

1308’i kadın…

15 bin 943’ü erkek…

8 bin 500 eğitmen olmak üzere toplamda 17 bin 251 öğretmen ve eğitimci yetiştirerek, karanlık köşelere ışık tutmuştur…

Salt karanlıklara ışık tutmakla kalmamış;

Toplumun sağlık sorunlarını çözmek içinde aynı çatının altında 1400 Sağlık Memuru yetiştirerek, köyün sağlık sorunlarını çözüm bulmuştur…

Bu kadarla kalınsa iyi…

Devletin bütçesine yük olmamak için;

Kurulan tüm Köy Enstitüleri kendi tüketim gereksinimlerini yine kendi üretimleriyle karşılamıştır…

Herhangi bir köyde okul yokta okul mu yapılacak;

Öğrencisi, öğretmeni ve köylü ile birlikte ‘İmece’ kurarak birlikte yapmıştır…

Enstitü bünyesinde onca öğrencinin ve personelin ekmek ihtiyacı mı var?

Bunun hesabı-kitabı da yapılmış;

Tüm öğrenciler, öğretmenlerinin öncülüğünde tarlayı birlikte ekip biçecek…

Kurdukları değirmende öğütecek…

Ve yine kendilerinin yaptığı taş fırınlarda ekmek pişirilecek…

Sabah kahvaltılarında;

Sofrada arı balıyla birlikte taze inek sütü mü içilecek?

Veya da taze peynirle birlikte, taze yumurta mı yenilecek?

Bunların yokluğunu düşünmeye gerek yok;

Devletin kasasına yük olmadan onları Köy Enstitülerinin çatısı altında yaşayan aile birlikte çözecek…

Daha buna benzer çok üretim biçimi varda;

Ben canınızı daha fazla sıkıp, sizleri daha fazla rahatsız etmemek için bu kadarla yetinmek istiyorum…

Ha ‘rahatsızlık’ dedim de aklıma geldi;

Biraz önce özetlemeye çalıştığım ‘üretim biçiminden’ acaba rahatsız olanlar da var mıydı? diye düşünenler varsa, hemen yanıtlayayım;

“Olmaz olur mu?”

“Elbette vardı”

Rahatsız olanlar kimler miydi?

Bunu anlamayacak ne var canım;

Bugünlerin planını ve hesabını yapanlardı…

Yani, o günlerin çıkarcı siyaset erbabıydı…

Yani, o günlerde ta bugünlerin hesabını-kitabını yapan o günün ‘aracısı, tefecisi ve inisiyatif sahibi kodamanlarıydı…

Kısaca bunları anlattım Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencisi olan ‘öğretmen adayı’ genç arkadaşa…

Bu kez şaşırma sırası ona geldi…

Ve yarı utangaç bakışlarıyla, kısık bir sesle şöyle dedi;

“Peki, hocam bize bu değerli Eğitim Bakanını neden anlatmıyorlar?”

“Üstelik bu kadar güzel olan eğitim sistemini şimdi neden uygulamıyorlar?” diye keyfi kaçık bir soru yöneltti bana…

Bende yanıt olarak;

Günümüzde yaşadığımız -üretimden uzak- tüketici bir toplum yaratan içerideki yönetsel güçlerle, dışarıda onlarla birlikte özel çıkarlar için işbirliği yapan güçleri anlattım dilimin döndüğünce…

Özetlersek;

Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencisiyle aramızda geçen sohbet dün 27 Şubat Hasan Ali Yücel’in 62. ölüm yıldönümü nedeniyle geçti…

Ve bir gün gecikmeli de olsa;

Hem mavi gözlü, iri yapılı büyük eğitim Şefi Hasan Ali Yücel’i 62. ölüm yıldönümünde o büyük adamı bir kez daha anayım istedim..

Ve hem de sizinle paylaşmayı düşündüm…

Bir başka sohbette buluşmak üzere;

Şimdilik kalın sağlıcakla…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM