KADER DEĞİL

KADER DEĞİL

Onlar, ortaokula devam eden, 11-14 yaşları arasında çocuktular.

Aile bireylerinden ayrılıp adına yurt denilen yerlerde kalabilecek yaşta değildiler.

Çaresiz, yoksul olsalar da, aile ortamı ve sıcaklığı içersinde yaşamaları gerekliydi.

Hayalleri vardı. Okuyup öğretmen, hemşire olacaklardı.

Aileleri de istemiyordu ama yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik bellerini bükmekteydi.

Çocuklar okusun da “adam” olsundan öte düşünceleri yoktu.

Pusuda yatan fırsatçı gruplar, her zaman olduğu gibi bu günleri beklemekteydiler.

“Biz, sizler için varız. Hiçbir ücret talep etmiyoruz. Çocuklarınızı biz okutacağız. Hem de dinini öğrenecekler. Tüm ihtiyaçlarını karşılayacağız…” diyerek aileleri inandırdılar.

Amaçları belliydi. Dini görünüm altında ileriye yönelik hesapları vardı.

Bu işleri “babalarının hayrına” yapmıyorlardı.

Beslenecekleri kaynakların yerini çok iyi bilmekteydiler.

Yoksulluk, yoksunluk ve çaresizlik en verimli toprakları idi.

Onlar için din, hedefe ulaşabilmek için kullanılan araçtı.

Devletin boş bıraktığı alanı doldurarak fırsatı değerlendirmek için çabalıyorlardı.

Verdikleri eğitim, ilgili cemaatin inancı, düşünce ve yaşam biçimlerine uygundu.

Daha önceleri “Muhterem F. Gülen Hocaefendi” nin öğrenci yurtları gözde idi.

Kurduğu çete örgütü tepe taklak gidince, yarattığı boşluk diğerlerinin iştahını kabarttı.

Devletin çıkardığı yönetmelik hükümlerine uymayan yetkililer bunlara göz yummakta, buralarda yetişen her çocuk ileride oy deposu olarak görülmekteydi.

Cemaat ve tarikatlara ait binlerce yurtlarda 500 bin çocuğun kaldığı iddia edilmekte.

Buralarda kalanların neredeyse tamamının aileleri yoksul ve çaresiz.

Sorumlu olan devlet elini çekmiş görüntüsü vermekte.

Eğitim müfettişleri tarafından yapılan denetimler kaldırılmış.

Valilikçe oluşturulan komisyon tarafından yapılanlar ise göstermelikten ibaret.

Bu yapılanmayı destekleyenlerden oluşturulan heyet.

Eğitim müfettişlerinin denetiminden kaçırılma nedeni de bu.

Fiziki ve diğer yönlerden yönetmelik maddelerine uymayan, denetimden tamamen uzaklaştırılan bu yurtlarda her an bir olumsuzluk olabilirdi.

Sonuçta bir yangın, hiç uğruna ölüme giden ve daha çocuk olan12 can.

Yetkililer “Kader, Allah’ın takdiri, ölenlere rahmet, acılı ailelere sabır…” dilemekteler.

Böyle söylemler ve “ders alacağız” diyerek sorumluluktan kaçamazsınız.

Asla “Kaza, kader, takdir..” değil. Beceriksizlik, ihmal, göz göre göre gelen facia…

Suçlu ise, “elektrik panosu ya da kontağı. Yangın merdiveni…”

Göstermelik denetim yapan liyakatten yoksun yöneticilere ne diyeceksiniz?

Öbür dünyanızı bilemem ancak, bu dünyada yasalar önümde hesap vereceksiniz.

“Bu olaydan ders alacağız” diyenlerin yapmaları gereken ilk iş, Anayasa’da yer alan sosyal devlet anlayışını uygulamaya koyarak, ailelerin yoksulluk ve çaresizliğinden beslenen, bu alanı sömürerek çocuk ve gençleri kendi bataklıklarına çekmeye çalışan cemaat ve tarikatların ellerinden kurtarmaları için hızla önlem almaları olmalıdır.

Çocuk ve gençler bu çağdışı anlayışa teslim edilemez, edilmemeli.

“Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” diyen, tarikat, siyaset ve ticaret üçgenini gün yüzüne çıkaran, yobazlar tarafından katledilen, Türkiye’nin karartılmış aydınlığı Uğur Mumcu 1993 yılında; “ Cemaat ve tarikatlara giren çocuklar 30 yıl sonra general olacaklar, Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar..” diyerek bugünleri görmüştü.

Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyetini yaratan M. Kemal Atatürk, “ Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır..” der.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?