YAKIN TARİHİMİZ; 6-7 EYLÜL 1955 OLAYLARI

YAKIN TARİHİMİZ; 6-7 EYLÜL 1955 OLAYLARI

Jeopolitik konumu nedeniyle kilit noktada bulunan Kıbrıs, tarihi boyunca tüm güçlü ülkelerin oyun alanı olmuştur.

Lozan anlaşması ile farklı bir yönetime geçen ada, 1950’li yılların başından itibaren Türkiye ve Yunanistan arasında hak sahibi olma savaşının içersine girmiştir.

Yıllardır iki ülke arasında en temel sorun olmaya devam etmektedir.

1571 yılında Osmanlı egemenliğine geçen Kıbrıs’a yerleşen Türk varlığını asla kabul etmeyen Rumlar, sistemli olarak yıldırma hareketleri uygulamış, Türkler ise savunmada kalmıştır.

Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama, birleştirme amacıyla kurulan dernekler, ENOSİS adı verilen bu ülküyü gerçekleştirmek için büyük çaba harcamışlardır.

1955 yılında da ülkenin en önemli gündemi Kıbrıs sorunudur.

Gazeteler, Rumların aralarında topladıkları bağışları Enosis örgütüne gönderdiklerini, Kıbrıs’ta baskı ve şiddetin had safhada olduğunu yazmaları gerilimi daha da arttırmaktadır.

Bu soruna karşı hep duyarlı olan Türkiye’de, Kıbrıs Türklerine yapılan saldırılar büyük öfkeye neden olmaktadır.

İstanbul’da “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” kurulur, kamuoyunu duyarlı tutmak için yoğun çalışma göstermeye başlar, ayrıca halkı galeyana getirmek için de var gücüyle çalışmaktadır.

Adada iki grup arasındaki gerginliğin artması üzerine, Türkiye ve Yunanistan’da karşı kampanya ve propagandalar başlar, ülkeler arasındaki gerginlik en üst düzeye çıkar.

Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında görüşmelere başlanır.

Bu sırada beklenen kıvılcım Selanik’ten gelir.

6 Eylül günü öğleye doğru, Selanik’te bulunan Atatürk’ün evinin bombalandığı haberi radyodan duyurulur.

Bu olay, Hürriyet ve Ekspres gazetelerinin ikinci baskılarında “Atatürk’ün evi bombalandı” şeklinde tahrik edici olarak haberleştirilir.

Gerçek olan ise, ev bahçesine patlayıcı atılmış, birkaç cam kırılmıştır.

Önceden kurgulanıp, hazırlığı yapılarak uygulamaya konulduğu iddia edilen olaylar üzerine, günün akşamına doğru, “hesabını soralım, bunu pahalıya ödeteceğiz, Kıbrıs Türk’tür, Kahrolsun Yunan ve Rumlar..” sloganları ile sokağa dökülen bir grup,  Rumların yoğun olarak yaşadıkları ev ve işyerlerine saldırıya geçer, azınlıklara ait işyerlerini yakıp yıkmaya, talan etmeye başlar.

Tüm işyerleri yağmalanmakta, yıkılmakta, eşyalar yakılmaktadır.

Kiliseler, mezarlıklar dahil, azınlıkların oturdukları evler ateşe verilir.

Olaylar ağırlıklı olarak Rumların oturdukları mahalle ve sokaklardaki sürmesine karşın, bu saldırılar bazı Ermeni, Yahudileri de içersine almıştır.

Ertesi gün de devam eden olaylar sırasında güvenlik güçleri çaresiz ve pasif kalır.

Hızla gelişen olayların önü alınamayıp, işler çığırından çıkınca sıkıyönetim ilan edilir.

Ancak, iş işten geçmiş, yağma, talanın dışında 13 kişi de ölmüştür.

Sanki gizli bir el olayları başlatmış, yine aynı el “yeter, şimdilik bu kadar” demiştir.

İki gün süren olaylar sonucunda sorumlular bulunamamış, ülke içinde acı olaylar yaşanmış, dışında ise imajı zedelenmiş, hükümet dış dünyaya karşı zor duruma düşmüştür.

Tutuklanan “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” başkan ve üyeleri “bizi serbest bırakmazsanız bazı şeyleri anlatırız..” diye savunma yapınca serbest bırakılırlar.

“Türk milleti galeyana geldi, böyle gelişti..” denilerek olaylar halkın üzerinde kalır.

Menderes’in yargılandığı Yassı ada duruşmalarında aynı konu gündeme gelir.

Bu kez Menderes ve hükümet üyelerinin üzerine yıkılır.

Olaylar aydınlatılamaz ve kapanır gider.

Ülkeyi derinden etkileyen bu olayın temelinde istihbarat örgütünün olduğu, düzenleyerek uygulamaya koyduğu iddiası hep olmuştur.

Aradan 50 yıl geçtikten sonra konu hakkında görüşlerini açıklayan Emekli Tuğgen. Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül olayları Özel Harp Dairesi Başkanlığı işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına ulaşmıştır..” diye açıklama yapmıştır.

Yıllar sonra ise, olaylar üzerine Türkiye’ye kaçan Türk kökenli Yunan vatandaşı üniversite öğrencisinin, Atatürk’ün evine etkisi çok az olan bomba yerleştirdiği ortaya çıkmıştır.

Olaylardan sonra Rumların büyük bir çoğunluğu, vatanları olan ve binlerce yıldan beri yaşadıkları İstanbul’daki topraklarını terk ederek Yunanistan’a göç etmişlerdir.

Acı olan gerçek, Osmanlı döneminde dostça bir arada yaşayan farklı etnik köken ve inanca sahip insanların, cumhuriyet döneminde ülkelerini terk etmeleridir.

Binlerce yıldan bu yana Anadolu’da birlikte yaşayan ve tamamen kaynaşmış durumda bulunan farklı etnik köken, inançta bulunan insanların birlikteliğini sarsmaya, birini diğerine üstün kılmaya çalışanlar geçici olarak hedeflerine ulaştıklarını zannedebilirler.

Ancak, ülke bütünlüğü bozmaya güçleri yetmeyecektir.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?