AĞLAMAK İSTİYORUM

AĞLAMAK İSTİYORUM

Edille-i Şer’iyye ve hassaten de Ehl-i Sünnet Fukaha’sına göre, itikâdi konular bir bütündür, bölünmez, bölünemez; asla şüphe ve tereddüt de kabul etmez, edemez. Bu nedenledir ki, Kelime-i Tevhid’i dili ile söyleyen ve manasını anlayan, iman eden hiç bir müslüman, “Açık Büfe” misali, istediklerine inanmak, işine gelmeyenlere de inanmamak hakkına sahip değildir. Yani, “Ya hep, Ya da hiç.” Başka ihtimal yoktur, üçüncü yol kapalı.

Mâlûmun ilâmıdır ki, itikadi hususlarda, haram-helâl konularında bir insan bütün esaslara, hükümlere, emir ve yasaklara can-ı gönülden, tam ve kâmil manada iman etse de; hikmetini kavramakta zorlandığı, sırrını çözemediği, anlamakta acze düştüğü her hangi bir mesele hakkında, inkâr etmeksizin, “acaba mı” şeklinde şüpheye düşse ya da tereddüt etse; bu hâl o insanın itikad alanındaki bütün kazanımlarını bir kalemde yok eder, siler-süpürür, hiçbir nesne bırakmaz.

İfade etmek, söylemek, veya kabullenmek zor olsa da gerçek şu ki, bu durum insanın küfre düşmesine, kâfir olmasına, dinden çıkmasına vesile olur.

Çevremizdeki veya ülkemizdeki duruma bakıyoruz da, maalesef bunun örneklerini çok fazla görüyoruz. Ne kadar da üzücü, gönülleri hüzünlendirici, gözleri yaşartıcı bir durum… Allah’ım kalplerimize inşirah ver, dayanma gücümüzü kaim ve daim eyle, koru bizleri ve tüm Mü’minleri-Müslümanları…

Maneviyata değer verme veya dindarlık bağlamında vasat derecede veya bunun alt kademelerinde olan insanların bu durumla karşılaşmalarını üzüntü ile, istemeye istemeye sineye çekmek belki bir nebze kabul edilebilir de; ibadetlerini ifa eden, zikir ehl-i olduğu bilinen, dua etmekte de gayretkeş olan, salih amel sahibi insanlar için aynı şeyleri söyleyebilmek çok zordur.

Görünürde dindar, mütedeyyin, ehl-i tarik, ehl-i takva nice insanlar mevcut ki; bir çoğu sakalıyla, sarığıyla, cübbesiyle, şalvarıyla, tesettürü, hâl ve hareketleriyle öne çıkıyor; arz-ı endam ediyor. Ne var ki, böyle insanlardan da bu anlamda bir hiç uğruna, na-hoş hadiseler, istenmeyen, hazmetmesi gayr-i kâbil olaylar zuhur ediyor, edebiliyor; yazık, hem de çok yazık…

Bu tür vakıaları izah etmek zordur ama, yaşanmış olaylar olduğu için görmezden gelmek, ya da yok saymak daha da zordur, tehlikelidir. Kimileri cehaletinden, kimileri inat veya gafletinden, bazıları da bir takım dünyevî çıkar veya menfaatlerinden dolayı haramlara helal diyebiliyor, itikad konularında tehlikeli iklimlerde dolaşabiliyorlar. Bir kısım insanlarımız da, bizzat bu hale düşmeseler de, bu duruma rıza göstermeleri, insanları bu hale koyan sistemlere, kişilere, kurumlara ses çıkarmamaları, sükût etmeleri nedeniyle, dolaylı da olsa buna ortak oluyorlar, müflis durumuna düşebiliyorlar.

Allah’ım bizleri bağışla. Ey insanlar bu ne hâl? İtiraf edeyim ki, hüzünleniyorum, üzülüyorum, kahroluyorum, haykırmak, ağlamak istiyorum. Hem bu durumdaki insanlar adına, hem de kendi adıma.

Bu haldeki insanlar için üzülüyorum, çünkü bu hâl çok kötüdür, tehlikelidir, manevi alandaki kazanımları yok eder. Kendi adıma üzülüyorum, acaba biz bu insanlara bu işi olması gerektiği gibi anlatamıyor muyuz, beceremiyor muyuz, suç bizlerde midir diye muhasebe yapıyorum, düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum, kahroluyorum.  Eğer böyleyse, Mahşer Günü bu insanlar: “Ya Rabbi! Bu adamlar bizlere bu işi doğru dürüst anlatmadılar-anlatamadılar. Eğer senin emrettiğin gibi anlatsalardı biz bu hallere düşmezdik, davacıyız Allah’ım” derler mi? Veya derlerse, halimiz nice olur? Kimler kazanır, kimler kaybeder?  Allah’ım, bizlere yardım et. Cümlemize kâmil iman, Salih amel, güzel ahlâk nasip eyle. Hidayet, feraset, basiret ve dirayet ihsan eyle Ya Rabbi! Ellerimizden tut, bırakma. Bizleri nefsimize ve şeytana esir etme Allah’ım!

Kimselerin görmediği kuytu  yerlerde saatlerce günlerce bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Doya doya ağlamak, göz yaşları akıtmak, haykırmak istiyorum. İstiyorum ya, bilmem ki derdimize deva olabilir mi?

Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?