Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ASIRLARCA BİRLİKTE YAŞADILAR SONRA BİRDENBİRE AYRILDILAR (3) 
  • 0
  • 428
  • 13 Şubat 2022 Pazar
  • +
  • -
Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Dünkü sohbetimizin bitiminde sizlere demiştim ki;
“Yarın ki sohbetimizde Merzifon da ABD Kolejinin geçmişte amacı dışına taşarak ‘Pontus ve Ermeni Çetelerine’ nasıl yardım ettiği üzerine sohbet yapacağız” demiştim…
Ancak, sohbet konumuz (Topal) Osman Ağa Çetesinin, Pontus ve Ermeni Çetelerine karşı verdiği mücadelenin içerisinde fazla şiddet ve acımasızlığı okuyanlar, her nedense birdenbire (Topal) Osman’a karşı ön yargılarını öne sürüyor…
Ve birdenbire insan hakları savunucusu kesilip;
(Topal) Osman Ağa’yı, hain, eşkıya, acımasız birisi olarak tarif ediyor..
Veya etmeye çalışıyor…
(Böyle düşünenler için söylüyorum;)
Neden şu soruyu kendi-kendilerine sormazlar;
“Sahi, sohbetimizin üst-başlığında da söylendiği gibi ‘Asırlardır birlikte yaşayan bunca etnik topluluk, neden 1900’lü yılların başlarında birdenbire ayrışmaya ve birbirlerine düşman olmaya başlamışlar?”
Sözü uzatmayalım…
Bazı okurlarımızın ve dostlarımızın ön-yargılarını biraz olsun aşağı çekebilmek için bugünkü sohbetimizde sizlere (tam yüz yıl önce) bu olayların mağduriyetini yaşayan bir ailenin torununu kısaca tanıtıp ve onunla yaptığım bir sohbeti paylaşacağım…
Adı; Yorgi GÜRCÜATİS
Yunanistan vatandaşı…
Dedesinin adını taşıyor…
Tiyatroda akademik kariyere sahip Tiyatro Yönetmeni..
(Yunanistan’da yaşanan ekonomik buhran öncesi)
63 oyuncunun olduğu bir tiyatronun sahibi…
Yunanistan’ın en önde gelen tiyatro adamlarından birisi..
Mübadelenin yapıldığı yıllarda;
1922 yılında Trabzon-Akçaabat ilçesinden göç etmişler Yunanistan’a…
Türkçe olarak okuyup-yazamıyor ama;
Ebeveynler -resmi işlemlerin dışında- aile içerisinde Türkçe konuşmayı tercih ettikleri için Yorgi (pratik yolla öğrendiği) Türkçeyi bizden daha düzgün konuşuyor…
Tor-Burnunda yaptığımız bir sohbetimizde;
“Yunan vatandaşı olmanıza karşın, aile içerisinde neden Türkçe konuşmayı tercih ediyordunuz?” diye bir soru yöneltince kendisine bana şu yanıtı vermişti;
“Hocam, bu soruyu 10 yaşlarımdayken bende dedem Yorgi’ye sormuştum; bizler Yunan vatandaşı olmamıza rağmen, neden Türkçe konuşuyoruz?” diye…
Bu sorumu şöyle yanıtlamıştı dedem;
“Evladım, bizler buruya geçici olarak geldik…
Bizim asıl geldiğimiz yer ve anavatanımız Doğu Karadeniz…
Bizim atalarımız ve dedelerimiz farklı cemaatlerle birlikte yaşamışlar.
Ta ki, İngilizler bizim içimizde olanların bazılarını kışkırtana kadar…
Yani bizler aslen Yunanistan değil, Türkiye’nin vatandaşıyız…
Bizler, iki ülke arasında düşmanlık bitene kadar geçici olarak geldik buralara…
Ama yarın, ama öbür-gün mutlaka asıl vatanımıza geri dönüp ve tekrar Türklerle (eskiden olduğu gibi) kavgasız-gürültüsüz yaşamının düşlerini taşıyoruz hala bizler” (Dedikten sonra şöyle devem ediyor;)
Ve geri döneceğimizi düşündüğümüz içindir ki;
Nerelerden kalkıp burulara geldiğimizi belirlemek için Doğu Karadeniz Bölgesinden göç edip buruya gelenler soyadlarının arkasına hep ‘iz ve is’ eki koyarlar…
Gürciatiz ve Berberakis gibi..” diye anlatmıştı dedem diyor…
Unutmadan;
Burada küçük bir paragraf içerisinde tiyatro yönetmeni Yorgi Gürcüatis’le nasıl tanışık olduğumuzu da birkaç cümleyle ifade edeyim…
Yunanistan’ın önemli yönetmenlerinden olan Yorgi Gürcüatis;
Aziz Nesin’in oyunlarından birisini Türkçeye uyarlayarak 2007 yılında Trabzon’da yapılan Tiyatro Festivaline katılıyor…
2009 yılında ESTA-ACT isimli oyunuyla Bulancak Sanat Tiyatrosunun organize ettiği ‘Tiyatro Festivaline’ geliyor…
Ve ardından (Yunanistan da yaşanan ekonomik krize kadar) iki kez daha gelip, Bulancak Sanat Tiyatrosunun yaptığı etkinliğe katılıyor…
Ve benim tanışıklığım da bu etkinliklerden geliyor…
Hatta ve hatta Bulancak Sanat Tiyatrosu Festivaline öncülük eden (Profesyonel tiyatrocumuz) Şahin Ergüney ile Şenol Yaşar;
“Hocam, gördüğün gibi işlerimizin yoğunluğu nedeniyle konuğumuzla fazla ilgilenemiyoruz…
Sen ilgilenirsen çok memnun oluruz.” şeklinde gelişti Yunanlı Tiyatro Yönetmeni Yorgi Gürcüatis ile dostluğumuz…
Ve gündelik bir gezi sırasında Giresun Kalesine düştü yolumuz;
Kale’nin üzerinde gezerken ‘Osman Ağa Anıtını’ gören, Yorgi bana bu anıtın kime ait olduğunu sordu…
Ve bende biraz şakayla karışık;
“Zamanın Pontus Çetesine ve sizin Rum Cemaatine çok mezalim yapan (Topal) Osman Ağa’nın Anı” deyince…
Bana çok ciddi ve samimi bir biçimde;
“Her şey kendi karşıtını geliştirir Şaban hocam…
Dedemin sözüyle ifade edersem;
“Bizlerde bu içimizden çıkan ‘Pontus Çetesi’ yüzünden öz yurdumuzdan ve vatanımızdan olduk.”
Pontus Devleti kurmanın peşinde koşan o bir avuç ‘Pontus Çeteleri’ asırlarca birlikte olduğumuz ‘beraberliğimiz’ bozmamış olsalardı…
Şimdi yine hep birlikte bir arada yaşıyor olacaktık…
Ve en önemlisi de;
“İki arada-bir derede kalmayacaktık” deyince…
Bu kez ben araya girerek;
“İki arada-bir derede kalmak derken ne demek istiyorsun?” diye sordum…
Ve benim içimi acıtan şu yanıtı verdi Yorgi GÜRCÜATİS;
“Bizler, Yunan vatandaşı olmamıza rağmen, bize hala oradan Türk Rumları diye hitap ediyorlar.”
Buraya geliyoruz;
“Bu sefer sizlerde Yunan Rumları diye bakıyorsunuz”
Ve bu durumda;
“Anavatanımızın nerede olduğunu şaşırıyoruz” demişti Yorgi…
Özetlersek…
Şöyle özetlemek isterim;
Farklı etnik kimliklerden oluşan bir toplum, yüzyıllardır beraber yaşayıp ve hiç beklenmedik bir zamanda birdenbire ‘birbirlerine’ düşman kesilmişse, peşin hükmümüzü vermeden önce, bunun üzerinde biraz düşünmeliyiz diye düşünüyorum…
Örneğin;
700 küsur yıl bir yolculuk yaptıktan sonra 1900’lü yılların başında neden farklılıklar birbirine düşman kesiliyor?
Bu işin içerisinde;
1904 yılında teşkilatlanmaya başlayan ve pembe hayallerle ‘Pontus Devleti’ kurma düşlerinin peşinde koşan bir avuç ‘Pontus Çetesinin’ bir dahli olabilir mi acaba?
Örneğin;
(Topal) Osman denilen şahsiyet, durup-dururken mi (maksat heyecan olsun) diye ‘Osman Ağa Çetesi’ diye bir ‘çete’ kurmuştur…
Yoksa;
1904’lü yıllarda kurulan ‘Pontus Çetesi’ sayısal olarak palazlanıp ve işi iyice azdıran ‘Pontus Çetesine’ karşı mı kurulmuştur?
Son söz;
(Topal) Osman Ağa ve çetesinin yaptığı acımasızlıklar duygusallığı ön plana çıkarıp, insan hakları terazisinde tartılmıştır da…
Osman Ağa Çetesinden önce kurulan ‘Pontus ve Ermeni Çetelerinin’ yaptığı -insanlık dışı-toplu işkenceleri, katliamları ve acımasızlıkları da ‘insan hakları terazisinde’ tartılıp, değerlendirmeye alınmış mıdır dersiniz?
Buyurun şimdi söz sırası sizin…
‘Seri olarak’ sürdürdüğümüz sohbetimize de yarın kaldığımız yerden devam ederiz…
NOT;
Görselde paylaştığım fotoğrafı, Bulancak Sanat Tiyatrosu oyuncu ve Yönetmeni Şenol Yaşar’dan temin etmiş olup…
Fotoğrafta; Yorgi GÜRCÜATİS ile söyleşi yapılan mekan Bulancak Sanat Tiyatrosunun Antresidir…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM