HA HİROŞİMA’YA BOMBA ATILIYOR HA TEHLİKELİ GIDALAR SATILIYOR

HA HİROŞİMA’YA BOMBA ATILIYOR HA TEHLİKELİ GIDALAR SATILIYOR

Yani ister havadan bomba at…
İstersen marketlerde ve kantinlerde albenisi yüksek, tehlikeli gıdaları sat…
Sonuçta her ikisi de ya sakat bırakıyor, ya da öldürüyor…

Tıpkı iki gün önce Ankara’nın göbeğinde…
En büyük karar mercilerinin gözleri önünde…
İlkokul öğrencisi 7 yaşındaki küçücük Yağız Mert Köksal’ın, Okul Kantininden alıp yediği ‘Şırıngalı Çikolatanın’ boğazına takılarak veya sıvama sonucu öldürdüğü gibi…

Ve inanılacak gibi değim ama; aynı olayın benzeri Diyarbakır ilimizde de meydana geliyor…

Yani Yağız Mert’le aynı yaşta ve 1. sınıfa giden Umut Bilgi’de Şırıngalı çikolata yiyerek yaşamını yitiriyor…
Hemde Yağız’dan bir hafta önce…
Yani 5 Aralık tarihinde…

Sırada hangi yöreden, hangi ilden ve hangi çocuğumuz şırıngalı çikolata sonucu ölecek; şimdilik bilmiyoruz…
“Flaş, flaş, flaş” uyarılı televizyon haberlerini bekliyoruz!

Şu ana kadar birisi Diyarbakır ve birisi Ankara olmak üzere iki günahsız çocuğumuz ne yazık ki yaşamını yitirdi…

Reklamlarda gördüğü…
Ballandıra ballandırıla övüldüğü!
Şırıngalı çikolata yerken öldü…

Şimdi bu iki çocuğumuzun ölümünden sonra ne kadar üzülen, ne kadar; “Vah yavrularım vah!” diye ağlayan…
Ve birçoklarının da; “vadesi bu kadarmış” deyip ‘alın yazısına’ bağlayan ne kadar insan vardır Allah bilir…

Yani kısaca demem o ki;
Yaşadığımız bunca acı olayları hiçbir zaman -olması gereken- mantık çerçevesinde düşünmeyiz…

Yani hiçbir zaman “yahu bu yaşanan olaylar hep neden bizi bulur da, bir kere olsun üst-tabakadakilerin kapısını çalmaz” demeyiz..

Kimin adına savaştığını bilmediği kirli savaşlarda ölür ve adına; Ya “şehit” denir, ya da ‘gazi’ denir…
Daha da olmadı ecele, vadeye ve alın yazısına yüklenir…
Asla ve asla kendisini yöneten efendilerine toz kondurmaz yani…

Tamam…
Toz kondurmak istemiyorsa varsın kondurmasın da;
Peki bu nereye kadar böyle devam edip gidecek?

Anımsar mısınız bilmem…
1980’li yılların başında Karadeniz’in karşı geçesinde Çernobil patlaması olmuştu da, tüm ülke olarak tedirgin olmuştuk…

Yayılan radyasyonların ileride bizleri ‘kanser’ edip, yaşamdan genç yaşta koparacağını ileri sürülmüştü de, o günün yöneticileri gayet rahat tavırlar takınmışlardı…

Hatta televizyonlara çıkıp “bakın çay içiyoruz, bir şey olmuyor” diye toplumu rahatlatmaya çalışmışlardı…

Çalışmışlardı da ne oldu?
Aradan 25-30 yıl geçince yöneticilerimizin değil, bilim adamlarının dediği oldu…
Yani hastaneler kansere yakalanan hastalarla doldu…

Şimdi bu küçücük, minicik çocuklarımızın acılarını içimize gömüp ve şöyle düşünecek olursak;
Salt Kantinlerde ve Marketlerde satılan ‘Şırıngalı Çikolatalar’ tehlikeli ve zararlı değil ki…
Ambalajlı, üzerinde üretim ve tüketip tarihi belli olan tüm ürünler zararlı…
Hepsi tehlikesini içinde saklayan gizli bir bomba…

Ve bu konuda kimse kusura bakmasın…
Küresel sermayenin, yerli işbirlikçilerinin çıkarları için, güç ve iktidara yedeklenen beylerin keyfini yapacak halim yok…
Yapmakta istemiyorum…

Onun için yüksek sesle düşünüp, büyük harflerle diyorum ki;
“BU GİDİŞ İYİ GİDİŞ DEĞİL”
“Bu insan sağlığını hiçe sayan, tehlikeye sokan bu yolculuğa bir son verilmeli”
“YETER ARTIK” demeli..

Yani bizler; bu sömürü düzeninin göz göre göre sömürü aracı olmamalıyız…
Bizler; ister iktidar olsun, ister muhalefet…
Onların adamları, ortakları ve yandaşları çok para kazanacak diye tüketici üyeleri olmamalıyız…

Ve bir an önce aklımızı başımıza alıp, kendi üretim dünyamıza geri dönmeliyiz…
Örneğin;
Kendi ürünlerimizi kendimiz yetiştirip, kendi çikolatalarımızı kendi imalatımız ve kendi markalarımızla satmalıyız…
Kendi değerlerimizi ve kendi emeğimizi taçlandırmalıyız…

Kısacası,yaşamsal bütün gereksinimlerimizi kendi emeğimizle ve kendimiz üretmeliyiz…
Üretmeliyiz ki; gelecek günlere tedirgin olmadan ve korkmadan yürümeliyiz..

Hiç değilse şu içinde bulunduğumuz ‘Yerli Malı Haftası’ içerisinde bunu bir kez daha düşünmeliyiz…

Yoksa bu gidiş iyi gidiş değil…
Onun için bir an önce şu ‘yerli malı’ ve ‘elin malı’ üzerinde iyice bir düşünülmeli..
Birlikte fikir yürütmeli..
En önemlisi de bir an önce yabancı markalı gıdaları başımızdan defetmeli…
Yani isterseniz bu konuyu kafa-kafaya verip birlikte düşünelim…

Düşünülmeli ki;
Çocuklarımız gıda zehirlenmesinden veya tetiklemesi sonucu ölmesin…
Körpecik hayalleri 7-8 yaşında sönmesin…
Yine de siz bilirsiniz!

Hoş kalın,
Hoşça kalın,
Ve en önemlisi de;
Vitrinlerde albenisi yüksek zehirli ürünlerden ve gıdalardan uzak kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?