Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ÖĞRETMEN KANDİLE BENZERDİ BAŞKASINI IŞITIRKEN TÜKENİRDİ
  • 0
  • 180
  • 22 Kasım 2021 Pazartesi
  • +
  • -

İşte bu yüzdendir ki;

Atatürk öğretmenlere çok saygı duyar ve severdi…

Ve derdi ki;

“Milletleri kurtaranlar. yalnız ve ancak öğretmenlerdir.

Unutmayınız ki; Cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.” derdi…

Ve yine bir konuşmasında;

“Öğretmenler!…

Cumhuriyet; fikren, ilmen, fenle, bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli nesiller ister…

Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elindedir” diyerek öğretmenleri bilimin ve aklın yolunda yolculuk yapmaları için teşvik ederdi…

Ve;

“Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır” diyerek;

“Milletvekillerinin maaşları, öğretmenlerin maaşını geçmesin” derdi.

Ki;

Ne zaman o büyük insan aramızdan ayrıldı…

Bu dünyadan öte dünyaya göçtü…

Öğretmenler gözden düştü ve defterleri dürüldü…

Hem de öylesine hızlı bir şekilde dürüldü ki;

Önce onun düşlerini süslediği Köy Enstitülerini kapattılar…

Batılı dostlarımızın keyfini yerine getirmek için;

“Eğitim-üretim içindir” programını ve felsefesini rafa kaldırdılar..

Köy Enstitülerinin ‘üretim’ felsefesini bıraktılar;

Çeliğe verilen su biraz daha azaltılarak Öğretmen Okullarını kurdular…

Ancak, bu okullardan da istedikleri sonucu alamayınca hızlı bir şekilde onu da kapattılar…

Kapatmaları gerekiyordu…

Çünkü o günün ‘Öğretmen Okulları’ da tıpkı Köy Enstitüleri gibi düzenin çıkarlarına uygun bir kafa değil, toplumcu düşünceyi ön planda tutan ‘öğretmenler’ yetiştiriyordu…

Yani, bu okullardan yetişen öğretmenler;

Bir yandan öğrencisini yarınlara hazırlarken, bir yandan da çocuğun velisini -bilmediği konularda- aydınlatıyordu…

Sadece asli görevini yapmakla kalmıyor;

Bir yandan kendi ‘mesleki örgütlenmesini’ yaparken, bir yandan da toplumun bir an önce örgütlenmesini istiyordu…

İstiyordu ki;

Bölük-pörçük, dağınık bir şekilde yaşayarak sömürü düzeninin bir parçası olmasın…

İstiyordu ki;

Okuttuğu öğrencinin velisi eğer işçiyse, emek sömürüsüne tabi tutulmasın…

Öğretmenin okuttuğu öğrencinin velisi köylü ve tarım emekçisiyse;

Aracılar, tefeciler, faizciler ürünlerini yok-pahasına satın almaması için ‘üretici çiftçinin’ bir an önce kendi aralardın da örgütlenmesini istiyordu öğretmenler…

Ve yine istiyordu ki;

Yüzyıllarıdır kör kuyuların içinde batıl ve kör inançlarla debelenip duranların bir an önce gün ışığına çıkmasını istiyordu öğretmenler.

Kısacası;

Mesleğinin sadece okuma-yazma öğretmek olmadığını…

İçinde yaşadığı toplumun sorunlarına da duyarsız kalmadığı içindir ki; en üst düzeydeki egemen güçlerle, onların en alt kademedeki görevlendirdiği erkler bu tip öğretmenlerden rahatsız oluyordu…

Bu tür öğretmenlerden rahatsız olanlar sadece bürokratik sistemin ve düzeneğin içinde görevlendirilmişler mi rahatsız oluyordu?

Tabi ki ‘hayır’…

Toplumun ve çağının sorumluluğunu omuzlarında hisseden her öğretmenden;

Çıkarına çomak sokulan patronlarda rahatsız oluyordu…

Toprak Ağası da karıncalanıyordu!

Aracının, tefecinin, gericinin ve iktidara muktedir olan siyasetçinin yalakalarının da bu tür öğretmenlere karnı ağrıyordu!

Ve işaret parmağını öne çıkararak;

“Halkın arasında böyle ‘ikilik’ çıkarırsan, soluğu Hakkari’de alırsın ha!” diyerek, aslında aynı ülkede bir ilin mahrumiyetini anlatır ve bir şekilde -farkında olmadan- kendisi itiraf ederdi hizmetten mahrum kalan bir yöreyi tarif ederdi…

Giresun özelinde de bir zamanlar ‘öğretmenlerin’ sürgün yeri, Alucra ve (o tarihlerde Alucra’nın bir yerleşkesi olan) Mindaval (Çamoluk) a sürgün etmekle tehdit edilirdi öğretmenler…

Özetlersek;

Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra iktidara muktedir olanlar, öğretmene gereken değeri vermemişlerdir…

Tam tersine;

Aydınlıktan yana ve toplumcu düşünen öğretmenlerden hep rahatsız olmuşlardır…

Öğretmenler kendi mesleki çatısı altında örgütlenmek istemiş;

Örgütlü mücadelenin önünü kesmişlerdir…

Örgütlenip, özlük hakları için meydanlara inmişler;

Öğretmenin yetiştirdiği kolluk güçleriyle engellenmişlerdir..

Muktedirlerin emriyle coplanıp dövülmüşlerdir…

Hücrelere tıkılıp, en acımasız işkencelerden geçirilmişlerdir…

Sürgünlere gönderip, sürüm-sürüm süründürmüşlerdir..

Son sözü Mustafa Kemal Atatürk’ün (üst başlıkta da ifade ettiğim gibi) öğretmenler için söylediği;

“Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık tutar.”

Hoş kalın,

Hoşça kalalım.

Ve unutmayalım ki;

Bulunduğunuz yerlere öğretmenlerinizin gösterdiği fedakarlıklar sayesinde geldiniz…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM