15 TEMMUZ MİLLETİN SİNESİNDE PARÇALANDI

15 TEMMUZ MİLLETİN SİNESİNDE PARÇALANDI

Sivil idareye müdahalenin adı bazen1960, bazen 12 Eylül, bazen 28 Şubat, bazen de 15 Temmuz oldu. Diğer müdahaleler ülkenin iç meseleleri, ekonomi, sivil idare zafiyeti bahane edilerek yapılan müdahalelilerdir.

15 Temmuz ise milli iradenin tamamen devre dışı bırakılarak ordu, emniyet, bürokrasi, eğitimci, sanayicilerin ve siyasetin gücünü kullanarak; milli iradeyi Yok sayarak devre dışı bırakıp ülkeyi dış güçlere teslim etmek için yapılmış bir darbe girişimidir. T.C. devletini kuran Mustafa Kemal ve silah arkadaşları yeni cumhuriyeti kurarken, ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ diyerek milletin üstünde hiç bir güç olmadığını tescillemiştir.

1938’de ulu önder Atatürk’ün hasta yatağında Hatay’ı T.C. devleti ile birleştirmesi ne denli büyük bir lider olduğunun göstergesidir. Atatürk’ten sonra ise 2. Dünya Savaşı’nın başlaması, Kurtuluş Savaşı’nda bize desteğini esirgemeyen Sovyetler Birliği lideri Lenin’in 2. Dünya Savaşı galibi olarak İstanbul’dan üst istemesinin yanı sıra Kars ve Ardahan’ı istemesi üzerine İnönü tarafından ABD’den destek istenmişti. Dönemin ABD Başkanı Truman, ‘ABD’nin sınırları Kars ve Ardahan’dan başlamaktadır’ diyen tarihi açıklamayı yaparak Türkiye’yi Rusya’dan korumak adına Türkiye’ye üsler kurmaya yerleşmeye başlamıştır. T.C. devletini kendi uydusu olarak gören ve kendine göbek bağıyla bağlayan ABD bir türlü istediği neticeyi alamayınca cemaat üzerinden 1974’de başlattığı yapılanma hızla büyüyerek devletin mahrem her noktasına nüfus etmiş ülkede idareye yönelik ikinci bir paralel yapı oluşturulmuştur. 17-25 Aralık’tan sonra bu durumum ayan, beyan gün yüzüne çıkması bu yapıyı harekete geçirmiştir. Atatürk; Nutuk’un 6. bölümünde yer alan, ‘Ülkede Dirlik ve Düzeni Kurmak İçin Uygulanan Olağanüstü Tedbirlerin İyi Sonuçları’ başlıklı bölüm ise şu şekildedir:

“Baylar, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük, türbe bekçiliği vb. gibi birtakım sanların yasak edilmesi ve kaldırılması da Takriri Sükûn Yasası yürürlükte iken yapılmış işlerdir. Bunlarla ilgili yürütüm ve uygulamaların, toplumumuzun, boş inanlara bağlı, ilkel bir topluluk olmadığını göstermesi bakımından, ne denli gerekli olduğunu çok iyi bilirsiniz.

Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?
Ulusumuzun gerçek niteliğini, yanlış anlamda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi öğeler ve kurumlar, Yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde sürdürülmeli miydi? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına, en büyük ve düzeltilemez bir yanılgı olmaz mıydı? İşte biz, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte oluşundan yararlandıksa, bu tarihsel yanılgıyı işlememek için; ulusumuzun alnını, olduğu gibi açık ve temiz göstermek için; ulusumuzun bağnaz ve ortaçağ anlayışlı olmadığını tanıtlamak için yararlandık.”

Buna rağmen dini konularda görevli insanların makamlarını gördüğümüzde bu yapıya nasıl körü körüne bağlanabildiklerini anlayamıyorum. Gün geldi; 15 Temmuz akşamı kendince ikbali millete rağmen görenler darbe girişimine başladılar. Yalnız, bu millet Menderes’e vefasını gösterememişti. Bu acizliğini de her ortamda dile getirmekteydi. 15 Temmuz’da ise iletişimin yaygın olması Erdoğan’ın milleti sokağa davet etmesi üzerine millet sokağa çıkarak Menderes’e gösteremediği vefayı Erdoğan’a gösterdi. Bu sayede darbe girişimi milletin sinesinde parçalanmıştır. Ancak bu yapının 1974’den bugüne devlette yapılanması ve siyasi iradeden aldığı destekler yansıtamaz. 1993 yılında suikasta kurban giden gazeteci yazar Uğur Mumcu, yıllar önce yaptığı açıklamalarda cemaat tehlikesine dikkat çekmiş ve, ‘Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra General olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar’ demişti. Bu nedenle, artık cemaatlerin siyasilere ilgi duymadığını anlamanın zamanı geldi. Daha önce tarikatlara destek olan siyasileri diğer yandaşları gibi değerlendirip, at gözlüklerini çıkarma ve ilerleme zamanının geldiğinin farkına varın.

15 Temmuz 2016 sabahında olduğu gibi bugün de aynı kararlılıkla darbeye ve darbeci zihniyete birlikte tek yürek halinde karşı olan Türkiye ülkemizi karanlık günlere götürme girişimlerine asla izin vermeyecektir.

15 Temmuz’da demokrasimiz için canını çekinmeden feda eden şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü’nde Türkiye demokrasimizin savunucusu olmaya her daim devam edeceğimizi tüm dünyaya duyuruyoruz.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?