Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
BAZI ANILAR HİÇ PAS TUTMAZ YILLAR GEÇSE DE UNUTULMAZ
  • 0
  • 277
  • 03 Kasım 2020 Salı
  • +
  • -

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Herkesin herkese özgü anıları vardır….
Bellek altına kayıt ettiğimiz anıların bir kısmı hüzün ve acılarla doludur…
Ve bu anıları genellikle pek anımsamak istemezsiniz…
Ancak mutluluğa dayalı öyle anılarınız vardır ki;
Bu güzel anılarınızın bellek altından silinmemesini istemediğiniz gibi sabahlara kadar sohbetini yapmak isterseniz…
Şimdi benim yapmak istediğim gibi…
Sevgili dostlarım,
Saygıdeğer sayfa arkadaşlarım;
Baştan söylemedi demeyin…
Bugünkü sohbetimiz biraz özel…
Yani daha açık bir ifadeyle söylersek;
Sizlere sıkıcı gelebilir ama bizim için çok güzel…
Her neyse…
Sözü daha fazla uzatmıyorum…
Ve konuya giriyorum…
Bundan tam 55 küsur yıl önce…
Küçücük bir kasaba olan Dereli ilçesinde;
Kemer Köprünün hemen yanı başında küçük bir jandarma karakolu vardı…
Asker sayısı ise -ortalama- 15-20 kadar falandı…
Karakol komutanı olan Başçavuş’un adı; Akdoğan Güveli…
Karakol Yazıcısının adı ise Ahmet SÖYLEMEZ’di…
İşte bu jandarmanın biz -o dönemin gençlerinde- bıraktığı sevgi ve saygıdan söz etmek istiyorum…
Şimdi birçoklarınız da belki şöyle düşünecektir;
“Vay be!”
“Bir jandarma, gençlerin üzerinde ne gibi bir iz bırakabilir ki?”diye düşünmüş olabilir…
Ama bırakıyor işte…
Hemde aradan yıllar geçse de, unutulmayacak bir biçimde…
Bir insan düşünün ki;
İster köylü, ister kentli olsun…
Yüreği insan sevgisiyle dolsun!
Ve nereye giderse; sevgisini de oraya götürmüş olsun…
İşte, ilçemizde askerlik görevini yapan Ahmet Söylemez ağabeyimiz böyle birisiydi…
‘Ağabeyimiz’ diyorum…
Çünkü Karakol Yazıcısı Ahmet Söylemez ağabeyimiz, bizlerin kimisi 15-16 yaşlarındayken, o ilçemizde askerlik görevini yapıyordu…
Ve ‘efendiliğiyle’ sadece Karakolda görev yapan komutanlarının ve asker arkadaşlarının sevgisini değil, ilçede onu tanıyan herkesin saygısını kazanan bir kişiliğe sahipti…
Peki biz gençler neden onu çok severdik?
Çünkü en güzel futbolu o oynadığı için ona hayran kalırdık…
Hemde öylesine hayran kalırdık ki; (ona karşı rakipte oynasak)
Onunla mücadele etmeyi bırakıp, adeta onu seyre dalardık…
O Tarihlerde futbol maçlarını karakolun hemen karşısında olan İlkokulun bahçesinde karşılıklı 6’şar kişilik takım kurarak oynardık.
Ahmet ağabeyi aramızda olmazsa, oynadığımız futboldan zevk alamazdık…
Onun için gider Karakol Komutanı Akdoğan Güveli’den Ahmet ağabeyinin bizimle top oynaması için izin alırdık…
Karakol Komutanı’da futbolu severdi…
Hatta çoğu kez gelir, Ahmet ağabeyi o da zevkle izlerdi…
(Ki, belkide bu yüzden o sıralar kurulan ve siyah-beyaz renklere sahip olan Beyaz Şimşekler Futbol Kulübünün kurucu üyeleri arasında Karakol Komutanı Akdoğan Güveli’de vardı.)
Her neyse…
Tekrar konuya geri dönecek olursak…
Karakol yazıcısı Ahmet Söylemez ağabeyimiz çok güzel top oynardı.
Hemde bizim gibi sivil ve spor giysileri giyerek değil…
Ayağında ağır askeri postallarla öylesine güzel futbol oynardı ki…
Bizim hafif bez ayakkabılarla zor attığımız çalımları, o ağır postalıyla öylesine güzel çalım atardı ki bizlere…
O ağır postallarıyla öylesine isabetli şutlar atardı ki; kale olarak kullandığımız okul duvarına…
Ramazan topu gibi patlardı!…
Kısacası, çok güzel futbol oynardı…
Bizlerin o zaman kadar görmediği en güzel futbol figürlerini ondan öğrendik desem yeridir…
Üstelik güzel futbol oynadığı gibi, insan sevgisiyle dolu bir yüreği de vardı…
Yani gündelik davranışları da, futbol kadar güzel, nazik ve kibardı..
Kim bilir; belkide o da kendisine -rol model olarak- Metin Oktay’ı örnek almıştı…
Neden olmasın?
Tüm farklı taraftarların kalbine taht kuran Metin Oktay’da İzmirliydi.
Bizlere futbolda ağabeylik yapan Ahmet Söylemez’de İzmirliydi…
Ve lisansiyer olarak Armutlu Sporda futbol oynuyordu…
Bu özel sohbetimizi özetleyerek sonlandıracak olursak…
(Ben o dönemlerde okula ara vermiş ve dükkanımızda çalışıyordum)
Bizim dükkanımız hemen kemer köprünün yanı-başındaydı…
Karakolla 20 adım ötede karşı-karşıyaydı…
Ve bizim dükkanımızda alışveriş şekli diğer dükkanlardan farklıydı.
Şöyle ki;
Ulusal gazete ve dergi gibi yenilikleri ilçeye ilk biz getirdiğimiz gibi;
Spor Toto gibi şans oyunlarını da biz getirmiştik…
(Zaten bu yüzden babamın lakabı ‘Toto Osman’ kaldı ya)
Diğer dükkanlardan farklı olarak, çikolata, Pandispanya, Kahvaltılık kavurma, kuru yemiş gibi şeyler satardık biz…
Bu nedenle de müşterilerimiz daha çok ilçe merkezine yönelik bir şekilde olurdu…
Ahmet Söylemez ağabeyimizde bizim müşteriler arasındaydı…
Abone olduğu gündelik gazetesini muntazam bir şekilde alır okurdu….
Her hafta muntazam bir şekilde en az 10 kolon totosunu oynardı.
O dönemlerde Pandispanya denilen (keki) Giresun’da getirip sattığımız için bazen çok erken satıldığını bilen Ahmet Söylemez ağabeyi bana 150-250 gram pandispanya ayırmam için tembih ederdi…
Ve zaman geldi; ayrılık kapıyı çaldı…
Ahmet Söylemez ağabeyimiz teskereyi aldı…
Hepimizle tek-tek vedalaşarak ve bizlerden nemli gözlerle ayrıldı!
Aradan on yıl değil, yirmi yıl değil, tam 55 yıl geçti….
Bu süre içerisinde hem iş şeklimiz ve hemde adreslerimiz değişti!
Ancak aradan kaç yıl geçerse geçsin…
Adresler ne kadar yer değiştirirse değiştirsin…
Unutmayan bellek unutmuyor…
İstedikten sonra, taşın gediğine de saklansa; bulmak istediğini buluyor…
Tıpkı geçen yıl Engin Türker arkadaşımızın Ahmet Söylemez ağabeyimizi İzmir’de gidip bulduğu gibi…
(2. Görselde paylaştığım fotoğrafta görülüyor)
Ve sevgili arkadaşım, Ahmet ağabeyimizi 55 yıl sonra bulunca cep telefonuyla hemen beni aramıştı;
“Şaban’cığım sana bir sürprizim var” dedikten sonra bende “nasıl bir sürprizin olabilir ki?” diye sorduğumda;
“Yıllar önce Dereli’de bizlerle futbol oynayan Ahmet Söylemez ağabeyi buldum. Dur seni de görüştüreyim” dedikten sonra, cep telefonuyla bende özlem giderici bir konuşma yapmıştım…
Biraz sağlık sorunları olduğunu dile getirmişti…
Ve kısa bir zaman diliminde de yüz-yüze görüşme temennisi dilemişti…
Ve bu arada oğlu Halil Söylemez ile Sosyal medya arkadaşı olduk.
Ayrıca bazende telefonlarla iletişim kurduk…
1 Kasım akşamı saat; 21.00 sularında bilgisayarımın mesaj kutusuna şöyle bir ileti düştü;
“Şaban hocam, babamı kaybettik.”
“Babamı çok sevdiğinizi bildiğim için haber vereyim istedim.”
Bu iletiyi duyunca gerçekten üzüldüm…
Ve ölüm gerekçesi “Deprem mi, yoksa hastalığı mıydı?” diye sordum;
“Hastalığından, yani çoklu organ yetmezliğinden kaybettik” dedi.
Rahmet ve sabır dilemekten başka ne yapılabilir ki…
Güle güle git Ahmet ağabeyi…
Güle güle git…
Yolların ışık, mekanın cennet olsun…
DİP NOT;
1. Görsel; Dereli İlkokulunun bahçesi olup, fotoğrafta soldan-sağa ayakta olanlar; Ahmet Söylemez-Hasan Özbek ve Engin Türker…
Öndekiler; Helim Kılavuz (keleşin Helim) Önder Özer- Rahmi Şirin (Laz Mustafa’nın oğlu) ve Halil Aykın (Nalbandın Halil)
2. Görsel ise; Geçen yıl Engin Türker’in, İzmir’de Ahmet ağabeyi gidip bulması ve evinde anılar üzerine sohbet ederken…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM