BİZLER ÖĞRETMEN OKULU ÖĞRENCİLERİYDİK NEREDE OLUMSUZLUK VARSA ÜZERİNE GİTTİK

BİZLER ÖĞRETMEN OKULU ÖĞRENCİLERİYDİK NEREDE OLUMSUZLUK VARSA ÜZERİNE GİTTİK

 

İki-üç gündür öğretmen okulları üzerine yaptığımız söyleşiye bugünde devam ediyoruz…

Ve yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ait bir sohbet-yazısı daha yazdıktan sonra bu söyleşiyi sonlandıracağız…

Birçoklarınızın da bildiği üzere, Köy Enstitüleri kapatılınca onun yerine köy enstitülerinin eğitim-üretim içindir anlayışı ve ilkeleri biraz budandıktan sonra ülkenin öğretmen ihtiyacını sağlayacak Öğretmen Okullarını kurdular…

Köy Enstitülerini kapatıp, onun yerine Öğretmen Okullarını kurdular-kurmasına ama bir şeyi ister istemez unuttular…

Neyi mi unuttular?

Öğretmen Okullarında ders verecek öğretmenlerin; kapattıkları Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenler olacağını unuttular…

Onun için biz öğretmen okulu öğretmenlerinin birçoğu Köy Enstitülerinde okumuş, onun felsefesiyle donanmış olan birçok öğretmenimiz oldu bizimde…

Edebiyat öğretmenimiz; Ali Uysal gibi…

Hızır Yılmaz ve Sabiha Bedük gibi…

Abdullah Güngör ve Kemal Ercan gibi…

Ve bu öğretmenlerimizin eksenini aynı eğitim anlayışına sahip; Hüseyin Şensoy, Mehmet Ali Okan ve Mehmet Cahit Onur gibi..

Mustafa Sönmez yüceler ve Toksal Başara ve Tülay İnce gibi..

Saadettin Öztürk, Murat Kahyaoğlu, Esma Söğütönü ve Birsen Başara, Müzeyyen Aşıkoğlu gibi öğretmenlerimiz biz köylere çıkacak olan biz öğrencilerine;öğretmenlik mesleğinin canından daha çok sevecek biçimde formasyon yükleyen eğitimcilerin başında gelmekteydiler…

(Ben bizim mezun olduğumuz okulun öğretmenlerin aklıma gelenlerinden örnek verdim, elbet ülkemizin diğer öğretmen okullarında görev yapan öğretmenlerde en az bizimkiler kadar başarılı öğretmenler mevcuttu)

Şimdi burada yazının ‘üst başlığında’ belirttiğim gibi bizler birer öğretmen okulu öğrencileri olduğumuz gibi ister okulumuzun kendi bünyesinde olsun, isterse ülkemiz üzerinde oynanan bir olumsuzluk veya oyun olsun, bizlerde diğer öğretmen okulları ve üniversiteli öğrenciler gibi hassas ve duyarlı bir yapıya sahiptik…

Yani nerede bir olumsuzluk ve haksızlık varsa üzerine giderdik.

Tıpkı ülkenin dört-bir yanında başlayan ‘şapkaların kalkması’ boykotuna da,bizim Giresun Öğretmen Okulunun duyarsız kalmayıp, Öğrenci Örgütünün öncülüğünde ‘Şapka Kaldırma Boykotuna’ bizim okulumuzda da tüm öğrencilerin katıldığı gibi.

Tıpkı,yatılı kız öğrenci arkadaşlarımızın(yemekle bozuk çıkınca) Yemekhanede ‘yemek yememe’ direnişine geçmeleri ve tabak-çanakları masalara hep birlikte vurarak gürültüler çıkararak “Yemek Boykotu” yaptıkları gibi…

Tıpkı bir öğrencinin (bu Milli eğitim müdürünün oğlu ve devre arkadaşımızdı) ödevini yapmayıp, haksız olduğu halde sınıfta edebiyat öğretmenimiz Saadettin Öztürk’e hem karşı gelip ve hemde fiziki müdahalede bulunmasına rağmen,öğretmeninde bu arkadaşımızı sınıftan dışarı çıkmasını istemiş.ve daha sonra da Milli Eğitim müdürü, haksız bir biçimde öğretmenimizi açığa alınca bizlerde haberi duyar-duymaz; sınıflara girmemek için boykota başlamış ve direnişe geçmiştik…

Ve yaptığımız bu eylem sonucunda ise öğretmenimiz bir hafta sonra öğrencilerin omuzlarında görevine geri dönmüştü…

Yine bizler son sınıfa geldiğimizde okula yeni müdür olarak Azmi Osman Aydın Türk gelmiş ve çok zaman geçmeden de sınıf içerisinde erkekle-kızların yan yana oturduğunu yasakladığı gibi okul bahçesinde de yan yana kızlarla gezmeyi yasaklamış ve biz öğrencilerde spontane bir şekilde harekete geçerek, direnişe ve boykota geçmiştik de (şimdi ismini pek anımsayamıyorum) kız arkadaşlarımızdan birisi çok anlamlı ve etkili bir konuşma yapmış ve şöyle demişti;

“Sayın müdürüm, bizlerin sınıfta yan yana oturmasını ve okul bahçesinde birlikte gezmesini yasaklıyorsunuz.Peki bizler bir-iki ay sonra mezun olup köylere çıkacağız. Eğer tesadüfen de olsa erkek arkadaşımızla aynı okula tayinimiz çıkarsa ne gibi bir önlem alacaksınız” şeklinde bir konuşma yapmıştı da, okulun bahçesinde bütün öğrencilerden büyük alkış almış ve sonunda da bu ‘yasak’ ortadan kalkmıştı…

Sonuç;

Ben her ne kadar mezunu olduğum Giresun Öğretmen okulu üzerinden söyleşiyi buraya taşısam da, diğer bütün öğretmen okulları da aynı felsefeye ve aynı benzer anlayışa sahipti…

Yani biz öğretmen okulu mezunları olarak; ülkenin dört-bir yanında görev alacak bir biçimde yetiştirildiğimiz gibi ve aynı zamanda ülke sorunları üzerinde de duyarlı olacak bir biçimde yetiştirildik…

Yoksa durup-dururken niye kapatsınlar ki öğretmen okullarını!

Niye onunda köy enstitüleri gibi kapısına kilit vursunlar ki!

Öğretmen dediğin; efendisinin sözünü dinleyen ve onun önünde doksan derece eğilip, el-kenetleyen öğretmen öğretmendir!

Bu tanımın dışına çıkanlar ise öğretmen değil, olsa-olsa ya bozguncu, ya da anarşisttir!

Sizce de öyle değil midir?

Yarınki son sohbetimiz Atatürk ve 24 Kasım üzerine olacak diye bir anımsatma yaptıktan sonra, sağlıkla ve hoşça kalın…

Tekrar görüşmek üzere…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?