Sizlerde gazetelerden okumuşsunuzdur ya;

23-25 Kasım tarihleri arasında İstanbul-Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında yapılacak olan ve adına “Dünya Helal Zirvesi” denilen bir kongrenin yapılacağını ve bu yapılacak olan tarihi kongreyi unutmamanız için birde ben gündeme getirim istedim.

Sayın Cumhurbaşkanımız; Recep Tayyip Erdoğan’ın da icabet edeceği bu kongrenin organizasyonunu; Türkiye Standartlar Enstitüsü (TSE) ve İslam İşbirliği Teşkilatına bağlı diğer İslam ülkeleri standartları ve Metroloji Enstitüsü organize etmiş…

İstanbul’da yapılacak olan “Dünya Helal Zirvesine” şu kurum ve kuruluşların katılacakmış;

Ekonomi Bakanlığı

Dışişleri Bakanlığı

Kültür ve Turizm Bakanlığı

BDDK, DEİK, TYDTA, KOSGEB, TOBB ve bunların dışında bazı sivil toplum kuruluşları da katkı sağlayacakmış…

Ve üç gün boyu sürecek ‘Helal Zirve’ kongresi yapılırken diğer yandan de eş-zamanlı olarak “Helal Expo Fuarı” düzenlenecek ve bu fuarda üç gün sürecekmiş…

Üç gün 5 konferansın yapılacağı ve bu konferanslarda 16 farklı alt başlıkta 18 oturum düzenlenip ve 90 konuşmacı olacakmış…

Ve bu üç gün sürecek olan kongrelerde yer alacak önemli kuruluşlar ise şunlar olacakmış:

Helal Gıda Enstitüsü

İslami Finans

Helal Turizm

İslami Yaşam

Helal Kozmetik ve Ecza yer alan kurumların başında geliyormuş

*** *** ****

Şimdiiiiiiiii!!!!

Gel-gelelim fasulyenin nimetlerine!

Veya zurnanın zırt dediği yere!

Öyle zannediyorum ki; birçoğunuz ‘Dini Eğitiminizi’ benim gibi köy imamlarından veya Hafızlarından aldığınızı düşünüyor ve mutlaka ‘Haram-Helal’ konusu üzerine eğitim almışsınızdır diye tahmin ediyorum…

Ve bizler köy imamlarından ve hafızlarından aldığımız ‘haram- helal’ inancını günümüze kadar taşımaya çalıştık ve bizzat yaşamın pratiğine taşıdık…

“Nereden belli taşıdığınız?” diye bir kuşkunuz varda bir kanıt istiyorsanız; halimize ve varlığımıza bakmanız yeterde artar bile!

Neyse geçelim bunları…

Üstelik bazı zevatı muhteremlerin dediği gibi size; “Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmazda” diye bir ifade de kullanmayacağım!…

Çünkü bu ifadeyi günümüzde en çok kullananlar; göbeğini ve çene altını haram yiyerek şişirenler kullanıyorlar da onun için ben bu ifadeyi kullanmak istemiyorum!

Üstelik neyin ‘haram’ neyin ‘helal’ olacağını da çok iyi biliyorum!

Benim yaşadığım toplumda her şey ‘ters-yüz’ olmuşsa ‘doğru’ ile ‘yanlış’ yer değiştirmişse; “namuslu kimdir?” ve “namussuz kime denir?” bunlar birbirine karışmışsa, nasıl çıkılır bu işin içinden?

Örneğin aklımıza gelen birkaç örnekle sonlandıracak olursak;

“Komşusu açken, kendisi tok olanın yediği şey helal mıdır?”

“Devlet malı deniz, yemeyen domuz” özdeyişinden hareketle, ülkenin ortak değerlerini bir-şeklide üstüne geçirenlerin kasasını dolduranların kazandıkları para ‘haram mıdır, helal mıdır?”

“Toplumun ortak değerleri olan öz kaynaklarını (komisyon ve avantasını alarak) yok pahasına başkalarına satan ve kazandığı komisyonlarla oğlun-kızına, gelinine-torununa devasa iş merkezi veya deniz filosu kuranların bu kazançları bizim bildiğimiz şekli ile ‘haram mıdır, helal mırdır?”

“Dış ülkelerden gemilerle getirilen Kurbanlık hayvanların kesimi dinen haram mıdır, helal mıdır?”

Yine dış ülkelerden “Helal Et” sloganı ile getirilen kırmızı etler helal mırdır haram mıdır?”

Hani inanın bunları sormakla hiçbir art niyetim yok…

Salt merak ettiğim için soruyorum…

Birde ara-sıra komşular hiç yeri yokken bana soruyorlar, bende yanıt vermekte tıkanıyorum da onun için soruyorum bunları!…

Yoksa durup-dururken niye sorayım ki!

Sonuç ve birden en çok merak ettiğim şey şu;

Acaba 23-25 Kasım tarihleri arasından yapılacak ‘Helal Zirve’ kongresinde konuşmacı olacaklar veya fetva verecek olanlar; “hayatlarında hiç ‘haram’ yemişler midir, yememişler midir?” inanın bunu çok merak ediyor;

Ve sohbetimizi Ömer Hayyam’ın ‘helal ve harama’ bakışını anlatan bir dörtlüğü ile bitiriyorum;

“kim demiş haram nedir bilmez hayyam

ben helali haramı karıştırmam

seninle içilen şarap helaldir

sensiz içtiğimiz su bile haram”