Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
EVLENECEK KIZIN ÇEYİZİ KİTAP OLSUN KÜTÜPHANEYİ ERKEK TARAFI KURSUN
  • 0
  • 217
  • 28 Mart 2021 Pazar
  • +
  • -

Ondan sonra nikah masasına oturulsun…

Ve kurulmak istenen; çekirdek aile böyle kurulsun…

Hatta ve hatta iş bu aşamaya gelmeden önce…

Yani gençler birbirini ciddi arkadaşlık teklif ettiği günlerde…

Birbirlerini daha iyi tanıyabilmek için şu soruları sorsun;

(Eğer oğlan kıza soruyorsa)

“Çeyiz Sandığında ne kadar kitap biriktirebildin?”

“Biriktirdinse; hangi kitapları okuyup biriktirdin?”

Bu kez de kız şöyle sormalı;

“Evinde kütüphanen var mı?

“Varsa; içinde kaç kitabın var?

“Benim çeyiz olarak getirdiğim kitaplarda gelince, hepsini alır mı kütüphanen?” gibi…

Buna benzer sohbetler yapmalı gençler birbirlerini ilk tanışma sürecinde…

Kitap okuma alışkanlığı konusunda birbirlerini iyice tanımalılar…

Ondan sonra işi ciddiye alıp ‘çekirdek ailelerini’ kurmaya karar almalılar…

Ve ondan sonra gidip konuyu aile büyüklerine açmalılar…

Yetmez…

Usuldendir…

Oğlan tarafı, kız istemeye gidince;

“Allah’ın emri, peygamberin kavli” faslı bitince de, yine şöyle sorgulamalar devam etmeli…

Örneğin, kız tarafı oğlan tarafına;

“Oğlunuzun evi-barkı var mıdır?”

“Malı-mülkü ne kadardır?” diye soracağı yerde;

“Oğlunuzun evde kütüphanesi var mıdır?”

“Oğlunuz ayda ve yılda kaç kitap okumaktadır?” diye sormalı…

Oğlan tarafı da;

“Evvel-Allah oğlumuzun kitap okuma alışkanlığı yerindedir.”

“Köşkümüz-sarayımız, yatımız-katımız ve son model arabamız yoktur ama; çok şükür kütüphanesinde şu kadar kitap biriktirmiştir” diye yanıt vermeli…

Kız tarafı tekrar sorar;

“Peki oğlunuz, Dostoyevski’nin Suç ve Cezasını okumuş mudur?”

“Oğlunuz, Victor Hugo’nun ‘Sefillerini’ okuduysa ne gibi bir değişiklik olmuştur?”

Vesaire, vesaire…

‘Kız isteme’ diyaloglarının böyle gelişeceği günler olmalı…

Olmalı ki;

Kurulmak istenen yeni ‘çekirdek aile’ sağlam kurulmalı…

Kültürel donanımlı olmalı…

Doğacak çocukları; daha doğmadan kültürlü doğmalı…

Gözlerini dünyaya açtığında;

Karşısında kitaplarla dolu koskoca bir kütüphane olmalı…

Peki, bir insanın kitap alışkanlığı olmazsa ne olur?

Vallahi bu sorunun yanıtını vermek o kadar çok zor ki…

Hani, başka ülkelerde nasıl olur onu pek belemem ama…

Benim bu güzel ülkemde ya; kabadayı olur…

Ya; maganda olur…

Yada ne bilim ben;

En iyi mevkilerde onlar oturur!…

Hani bilenler bilir…

CİCERO’nun şöyle bir sözü vardır;

“Kitapsız bir ev, ruhsuz bir vücut demektir.”

Bu tanımlama bize ne kadar yakışır onu bilemem…

Ancak çok iyi bilenen bir şey var ki, o da şu;

Gün geçtikçe sokaklarda ruhsuz dolaşan o kadar çok ruhsuz vücut var ki, sürüsüne bereket!…

Sokakta yürürken; kollarını yan tarafa iyice açtıktan sonra, gerine gerine yürüyen ‘kabadayı’ özentisi içinde olan gençler mi istersin;

Sürüsüne bereket!…

Babasının aldığı arabanın koltuğuna kurulup;

Teybin sesini en yüksek tonda açıp, arabanın bütün camlarını da aşağıya indirdikten sonra; “bu müziği herkes dinlemek zorunda” dercesine, çevreye rahatsızlık verip, gürültü kirliliği yapan genç mi istersin;

Sürüsüne bereket!…

Kaldırımda yürürken;

Gözünü, elindeki telefonun ekranından ayırmayan…

Karşıdan gelen yaşlı birisine bile-bile omuz atıp toslayan…

Yaptığı saygısızlık yetmezmiş gibi, birde lümpen bir tavırla;

“Doğru yürüsen ya be moruk!” diye takılanın sayısını mı merak ediyorsunuz?

Sürüsüne bereket!…

Peki bu olumsuzluklar günden-günü nasıl oluyor da çoğalıyor?

Ve bütün bu olumsuzlukları bizler görüyoruz da, neden görmesi gerekenler görmüyor?

Öyle ya;

Bu bozulma ve çürüme evden mi başlıyor?

Evde başlayıp, okulda da devam mı ediyor?

Bu yozlaşmada çevrenin katkısı ne kadar oluyor?

Bugün bir gencin en düşük eğitim mezuniyeti Yüksek Okul veya bilemedin en az lise mezunu olmasına rağmen;

Nasıl oluyor da; gençlerimiz bozuk bir kültür yolculuğu yapıyor?

Acaba bunda ‘kitap okumama’ alışkanlığı olabilir mi?

Bunda televizyon kanallarına -bilinçli olarak- servis edilen abur cubur vurdulu-kırdılı, magazin dili veya internet diliyle yapılan konuşmaların etkisinde kalıp, bilinç altına bu kültürü yerleştirmiş olabilirler mi?

Hani yanlış anlamayın;

Anladığımdan değil de…

Anlamadığım için soruyorum…

Bu hayal ürünü ve anlamsız sohbetimizi özetleyerek sonlandıracak olursak…

Hiçbir şey geç değildir…

Üstelik bu konuda da söylenmiş bir sürü özdeyişimiz vardır;

“Zararın neresinden dönülürse kardır.”

“Selin önünden ne kurtarırsak kardır” gibi sözlerimizde vardır…

O halde ne yayıp-edip;

“Bundan sonra şu TV’lerde yayınlanan rezil, kepaze ve abuk-sabuk, ipe-sapa gelmez programları izlemeyeceğiz.”

Bu saçma-sapan programları izleyerek, çocuklarımıza kötü örnek olduğumuz gibi, bu saçmalıkları bellek altımıza yerleştirmeyeceğiz.

Ya ne yapacağız?

Tekrar eskiden olduğu gibi ‘kitap okuma’ alışkanlığımıza bir an önce geri döneceğiz….

Başka çıkar yolu yok…

Hele hele bu konunun şakaya gelir yanı hiç yok…

Sonuç;

Bundan 2 bin yıl önce küsur yıl önce yaşayan Romalı düşünür, devlet adamı ve oyun yazarı SENECA derki;

“Kitapsız yaşamak; kör, sağır, dilsiz yaşamaktır.”

Peki ben neden bugün böyle bir sohbet konusu seçtim?

Hemen söyleyeyim;

Mart ayının son ‘Pazartesi’ günü 1964 yılından bu yana ‘Kütüphane Haftası’ olarak kutlanıyor da onun için seçtim…

Son söz;

Elimizde en pahalı cep telefonlarıyla değil, kitaplarla dolaşalım…

NOKTA

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM