Ayhan Yüksel
Ayhan Yüksel
sunkur28@gmail.com
KEMENÇE SANATKÂRI PİÇOĞLU OSMAN
  • 0
  • 1075
  • 27 Nisan 2023 Perşembe
  • +
  • -

Sadi Yaver Ataman’ın “Karadeniz kemençesinin usta sanatçılarından biri idi, hatta gelmiş geçmiş kemençecilerin en ustasıdır diyenler de vardır” diye söz ettiği Piçoğlu Osman, sözel kaynaklara göre 1899 yılında, nüfus kaydına göre 1901 yılında Doğu Karadeniz’in bir kıyı kasabası olan Görele’nin Daylı köyünde doğdu. Daylı köyü, şair-yazar Hasan Âli Yücel’in dedesi Posta ve Telgraf Nazırı Hasan Âlî Efendi’nin de köyüdür. Babası Gökçeoğulları’ndan İsmail Efendi, annesi Cındıkoğulları’ndan Esma Hanım’dır. Kaynak kişilerin ifadesine göre “etine dolgun, orta boylu, başından şapka eksik olmayan” birisiydi.

Daylı köyü “Türkmen muhacereti” sırasında Türkistan Horasanı’ndan yola çıkanlar tarafından “yurt tutulan” yerleşim yerlerinin içindedir. Buraları yurt tutanlar başta Çepniler olmak üzere diğer Türkmen boylarıdır. Giresun, Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir’e yerleşen bu Türkmenler beraberinde “kemençe”lerini ve ozanlık geleneğini de getirdiler. Konar-göçer hayat tarzından yerleşik hayata geçtiklerinde de yanlarından ayırmadıkları kemençeleri, günlük hayatlarında, düğün-derneklerinde, horonlarında, 400 yıldan fazla bir sürede “otçu göçü” denilen ve bayram olarak nitelenen yaylaya çıkışlarında kendilerine eşlik etti.

İşte, Piçoğlu Osman, yöre kültürünü özellikle kemençe ile ifade eden böyle bir ortamda doğdu. Bulunduğu ortam nedeniyle küçük yaşlardan itibaren kemençe ile tanıştı. Babası da kemençe çalardı. Sonrasında “Karaman” lâkabı ile tanınan Halil Kodalak’ı usta belledi. Karaman, askerliği sırasında İstanbul’da sarayda, radyoda sanatını icra eden, burada öğrendiği “Cezayir Havası”nı Görele’ye taşıyan usta bir sanatçıdır. Hatta kendisine bir kızgınlığın ifadesi olarak lâkap takan ustadır.

Çok abartılı da olsa sözel kaynaklara göre Gökçeoğlu Osman’a ustası Karaman Halil Ağa bütün gaydeleri/havaları öğretmiştir. Ama kimilerine göre “Tuzcuoğlu Havası”nı, kimilerine göre de “Kıtırık Havası”nı öğretmemiştir. Bir gün, Osman bir köprünün altında saklanır, yanındakiler Karaman’a Tuzcuoğlu’nu çaldırırlar, “gaydeyi kapan” Osman köprünün altından kendisinden esirgediği havayı çalarak çıkar. Buna kızan Karaman, Osman’ı kovar ve peşinden silah atmaya kalkar ve bir taraftan da “Ulan ben sana her gaydeyi öğrettim. Bunu da mı çalacaktın, Piçoğlu Piç” diye bağırır. Ama, aynı Karaman, Piçoğlu Osman öldükten sonra Daylı’da bir düğün sırasında Piçoğlu’nun evinin önünden geçerken çalgıları susturacak ve hıçkıra hıçkıra ağlayacaktır… Geçmişte kızgınlığını dile getiren Karaman, onu ne kadar sevdiğini de gösterecekti…

Bir diğer söylentiye göre de Osman’ın babasına “senin uşak kemençe çalıyor” dediklerinde babası İsmail Efendi gülerek “o benden değil” diye espri yapar. İşte, Osman’ın Piçoğlu lâkabı almasının hikâyesi… Bundan sonra Osman’ın lâkabı “Piçoğlu” olarak kalır ve bu lâkap Gökçeoğlu Osman tarafından da benimsenir.

Bu “Piçoğlu” lâkabını okuduğu plakta türküleri takdim ederken ve bazı türkülerinde kendisi de dile getirir:

 

Karşıda komar moli

Doli yağıyor doli

Sarılsın boğazına

         Kemençeci Piçoğli

 

         Piçoğlu” lâkabı ile ünlenen Gökçeoğlu Osman, kemençe çalmadaki ustalığı, yöre tavrına olan hâkimiyeti onun Doğu Karadeniz’de, yurdun hemen her köşesinde tanınmasına vesile olur. Yöredeki hemen bütün düğünlerde, “otçu göçü”nde, yaylalarda, derneklerde aranılan bir kemençecidir artık…. Komşu kazalardaki eşraf düğünlerine özellikle davet edilir, burada kendisine çok hürmet gösterilirdi…

Atatürk’ün 1924 yılındaki ilk Trabzon gezisinde orada askerlik görevini yapmakta olan Piçoğlu, Atatürk’ün huzurunda kemençe çalar. Atatürk tarafından “bu delikanlıyı iyi saklayın, büyük bir sanat dehası” sözleri ile övülür.

1937’de derleme için Giresun’a gelen Muzaffer Sarısözen’le tanışır ve Ankara’ya gelmesi için davet alır. Ankara’ya giden Piçoğlu Osman, orada üç ay kadar kalır ve programa katılır. Kendisinden türkü tespit edilir. Kısa süre de olsa radyoda çalması çok önemlidir. Diğer usta kemençecilerin on yıl kadar sonra radyoya girmesi Piçoğlu Osman’ın ustalığına bir işarettir.

Piçoğlu Osman’ın repertuarı önemli ölçüde anonim türkü ve kendisinin üzerine söz döşediği türkülerden ve oyun havalarından, ağıtlardan oluşmuştur. Plağa okuduğu türkülerde yöresinin sosyal olaylarına ilgi duymuş, bu sosyal olaylar üzerine yakılan veya kendi döşediği türkülere yer vermeyi ihmal etmemiştir. Ayrıca, medeni cesaret sahibidir. Çekincesi yoktur. Trabzon İskele Kâhyası Karaosmanoğlu Yahya’nın ve Giresun/Piraziz’den Gedikalioğulları’ndan Eşref Bey’in 1934’te vurulması üzerine çıkan ağıtları tek parti döneminde plağa okumaktan çekinmemiştir.

İttihatçıların önemli isimlerinden Yahya Kâhya, beraberinde misafiri Sivas Sanayi Mektebi Mızıka Muallimi İzzet Bey, şoförü ve uşağı olduğu halde akşamüzeri Soğuksu’ya giderken pusu kuran üç kişi tarafından 3 Temmuz 1922’de suikasta uğramıştı. Yahya Kâhya’nın ölümü halk üzerinde derin bir üzüntü yaratmış ve günümüze kadar gelen bir ağıt ortaya çıkmıştır. Piçoğlu Osman bu ağıtı 1942’de “Trabzon İskele Kâhya Şarkısı” adıyla taş plağa okumuştur. Ağıtta geçen “makine” sözü otomobili ifade etmektedir. “Asker vurdu beni yaram sızılar” dizesi ise halkın suikastı Tümen Kumandanı Sami Sabit Bey’den ve Kazım Karabekir Paşa’dan bilmeleriydi. Hâlbuki Yahya Kâhya siyasî çekişmeler nedeniyle İsmail Hakkı [Tekçe] Bey tarafından vurulmuştu.

Piçoğlu Osman’ın plağa okuduğu ve halkın üzüntüsüne sebep olan bir olay da Giresun’da Eşref Bey’in 1934’te muhasebecisi Hakkı tarafından vurulmasıdır. Bu olay üzerine “Giresun üstünde vapur bağırıyor…” dizesiyle başlayan ağıtı “Giresun Eşref Bey Şarkısı” adıyla plağa okumuştur. Ağıtı bütün Giresun’a mal etmek için de Piraziz’de “Gedikalizadeler-Tiralizadeler” ailelerini ifade eden “Abdal beyleri” yerine “Giresun beyleri/gençleri” demeyi tercih etmiştir.

Romiko/Giresun Milli Şarkısı’nda İsmet İnönü’ye de söz atar:

 

Oy duman kara duman

         Yol ver güneşi yansın

         Emir ver İsmet Paşa

         Seven seveni alsın

 

Kaynak kişi olan Piçoğlu Osman’dan bazı türküler derlenmiştir. 1 Ağustos 1943’te yapılan bu derleme sırasında kendisinden “Kâhya, Tulum Havası, Naciyem, Kol oyunu, Metelik-Kolbastı, Gelin Ağlatma, Ören Havası: Dizgine Deresi, Durnalar” adlı parçalar alınmıştır. Doğu Karadeniz coğrafyasında yer alan Trabzon, Akçaabat, Hemşin, Batum, Tonya gibi yerlerden kaynak kişilerden aldığı türküleri/oyun havalarını çalmış/söylemiştir.

Şebinkarahisar’dan uzun hava örneklerinden Tamzara’yı bugüne kadar içtenlikle okuyan başka bir sanatçı olmamıştır. Bu uzun havadaki bir dörtlük, belki de Piçoğlu Osman’la özleşmiştir:

 

Ölürsem başucumda

         Söyleyin Tamzara’yı

         Yâr gelince gösterin

         Sinemdeki yarayı

 

Piçoğlu Osman, “usta-çırak ilişkileri” işinde sanatını geliştirmiş, içinde doğup büyüdüğü toplumun neşesi, sözcüsü olmuştur. Sanatında ustalığı nedeniyle o hiçbir zaman “çalgıcı” olarak görülmemiştir. O, “Osman Efendi”dir. Bunu, âşıklık geleneğinde olduğu gibi irticali/doğaçlama söylediği “atma türkü”lerle her zaman göstermiştir. Eski kemençecilerde atma türkü ustalığının bir işaretidir. Bugünkü genç kuşak kemençeciler bu yetenekten yoksundurlar. Usta kemençeci, bulunduğu ortamda bütün isteklerini atma türkü atarak dile getirir. Bu özellik Piçoğlu Osman’a ayrı bir saygınlık kazandırmıştır. Bu ustalığına örnek vermek gerekirse;

Tirebolu’nun Ede köyünde düğünü dağıtmaya gelen jandarmaya:

 

Yüksek dağın başında

Dil veriyor serçeler

Ne has horon tepiyor

Yaşasın Edeliler

 

Yüksek dağın başında

Eğil fidanım eğil

Uşak horonu bozman

Candarma bi-şi değil

 

diye türkü atması, bunu jandarmanın anlayışla karşılaması; Espiye’nin bir köyünde düğünde çıkan kavgada “şapka”sını kaybetmesi, bunu soranlara;

 

Espiye’nin üstünde

Bulutlar dönüyordu

Siz şapka soruyonuz

El beni vuruyordu

diyerek cevap vermesi hâlâ unutulmamıştır.

Piçoğlu Osman, taş plaklara “Tamzara Havası, Giresun Eşref Bey Şarkısı, Trabzon Kâhya Şarkısı, Fadime, Romiko, Sıksara Horon Havası, Trabzon Ören Havası, Giresun Karşılaması, Hemşin/Tulum Zurna, Korsobon Rum Havası, Tonya Lâz Havası, Büyük Liman Havası, kilise Kapısı/Lâz Havası, Akçaabat Lâz Havası, Maçka Lâz Havası, Tepeler/Batum Lâz Havası” adlı parçaları okudu.

Piçoğlu Osman, ilk evliliğini Havva Hanım’la, ikinci evliliğini Gülsüm Hanım’la yapmıştır. İlk evliliğinden üç kız, iki oğlu olmuştur.

Son yıllarda siroz hastalığına yakalanır. Son kez tedavi için İstanbul’a gitmeye karar verir. Fırtınalı bir hava olmasına rağmen geminin Görele’ye uğraması sağlanır. Alınan tek yolcu Piçoğlu Osman’dır. Çünkü, Karadeniz seferi yapan bütün gemi süvarileri kendisini tanırlar ve saygı duyarlardı. Gemi süvarisi Deli Bahtiyar, iskeleyi indirerek Piçoğlu Osman’ı alarak birinci mevkie çıkarır. Gemi, Zonguldak üzerinde iken bu usta sanatçı son nefesini verir. Tarih, 31 Mayıs 1946’dır. Süvari Deli Bahtiyar, cenazeyi İstanbul’a getirir ve Göreleli hemşerilerine teslim eder. Kasımpaşa-Kulaksız Mezarlığı’nda 4 Haziran 1946’da büyük bir katılımla toprağa verilir.

Mezarına imla yanlışları ile dolu bir de mezar taşı yaptırılır. Yıllar sonra, 2005’te Bayrampaşa Giresunlular Derneği, bu usta sanatçılarını unutmazlar ve bir vefa örneği göstererek mezarını yeniden yaptırırlar. Kemençe motifinin yer aldığı mezar taşına da ölmeden önce söylediği nakledilen şu dörtlük yazdırılır:

 

Kestim parmacığımı

         Kanım akıyor kanım

         Zonguldak’ın üstünde

         Canım çıkıyor canım

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM