Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
KÖY ENSTİTÜLERİNİ KAPATANLAR O GÜNDEN- BU YANA İKTİDARLAR
  • 0
  • 166
  • 19 Nisan 2021 Pazartesi
  • +
  • -

Yani;

Dedesi gitti…

Yerine oğlu geldi…

Oğlu gitti;

Torunu geldi..

Kızı yoksa, gelini geldi…

Yok, daha da olmadı;

Köy Enstitülerini her kim kapattıysa, onların çıkarlarını savunanlar ve sürdürmek isteyenler geliverdi…

Peki bunlar kimlerdi?

Bu ülkenin eşsiz lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün düşleri olan; ‘Toprak Reformuna’ 1945 yılında kimler karşı çıktıysa onlar kapattı Köy Enstitülerini…

Şahsına ait binlerce dönüm toprağa sahip olanlar kimlerse; onlar kapattırdı..

“Senin köyün mü daha çok, benim köyüm mü daha çok” yarışı yapan toprak ağaları kapatılmasını istedi Köy Enstitülerinin…

Ki; ‘kapatılmasını’ istemekte de -kendilerince- haklıydılar!

Çünkü o Köy Enstitüleri ki;

Daha ilk mezununu verir-vermez tehlikeli olmaya başlamıştı!

Yani;

Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler, köylere çıkar çıkmaz; bir yandan öğrencilerine eğitim-öğretim veriyor…

Öte yandan anasına-babasına okuma-yazma öğretip aydınlatıyordu…

O; Köy Enstitülü öğretmenler ki;

Yüzyıllardır ‘aydınlığın’ önüne duvar olan; bağnazlığın, çağdışı kör geleneklerin sürmesini istemiyordu…

Toprak ağalarının…

Tarikat Şeyhlerinin..

Din taciri tüccarların…

Dervişlerin ve yobazların tekerine çomak sokuyorlardı!

Sadece tekerlerine çomak soksalar, amenna!

Uyurken derisini soydukları yılanı uyarmaya çalışıyorlar!

Yani, sömürüye tabi tuttukları köylünün, marabanın gözünü açıyorlardı…

Yüzyıllardır atadan-dededen miras kalan ‘Ağalık Düzenine’ karşı köylü başkaldırmaya başlıyor;

Toprak Ağasına kul-köle ve biat etmekten uzaklaştırıyorlardı…

Şeyhin, Şıh’ın ve muska ticareti yapanların saltanatına son vermek istiyorlardı…

Vesaire, vesaire…

Eh, şimdi siz ‘toprak ağası’ olsanız…

İster misiniz; atadan-dededen kalma ‘kurulu düzeninizin’ yıkılıp tarumar edilmesini?

Muhtemelen istemezsiniz…

İşte, o dönemin ‘toprak ağaları’ ve onlarca, yüzlerce köye sahip olan feodal derebeyleri de olması gerekeni yapıyor…

Köy Enstitülerinin bir an önce kapatılmasını istiyor…

Ve toplumu en kolay yoldan inandırabilmesi içinde şu gerekçeleri öne sürüyor;

“Köy Enstitüleri komünist yetiştiriyor”

“Bu öğretmenler din-iman tanımıyor”

(Halbuki yüzde-doksanı dini vecibelerini yerine getiriyor)

İşin en ilginç ve düşündürücü yanıysa şurası;

Köy Enstitülerinin kapatılmasını en çok isteyen ‘Toprak Ağası’ ise 258 köye sahip Kinyas KARTAL denen bir ağa olduğu gibi, bu zatı muhterem eğitimine de Komünizmin başkenti Moskova’da yapıyor.

Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra kendisine yıllar sonra gazeteciler şu soruyu soruyor;

“Köy Enstitüleri gerçekten komünist mi yetiştiriyordu?”

(Hakkını teslim etmek gerekirse bu kez doğruyu söylüyor;)

“Yok canım. (CHP’yi kastederek) onlar benim kadar komünizmi bilmezler…

Bu Köy Enstitülü öğretmenler köye gelmeden önce bütün köylü ne işi varsa bana sorardı…

Evlenecekse, boşanacaksa, askere gidecekse bana gelir danışırdı…

Bunlar geldikten sonra benim itibarım sıfıra düştü.

Bu nedenle doğudaki bütün toprak ağalarına telefon ettim..

Hepsini bir araya topladım..

Yanıma Eskişehirli toprak ağası Emin Sazak’ı da alarak başbakan Menderese çıkarak pazarlık ettim;

“Bu Köy Enstitülerini kapatmazsan sana oy yok” dedim.” diyor…

Ve 14 Mayıs 1950 yılında Adnan Menderes iktidara gelince de, tüm hazırlıklarını tamamlayıp 1954 yılında Köy Enstitülerinin kapısına kilit vuruluyor…

E, kapatılmasaydı ne olurdu?

Sizler bu konuda ne düşünürsünüz onu pek bilemem ama…

Eğer bana soracak olursanız;

Bugün peşinde koşmayı hayal ettiğimiz ülkelerin peşinden koşan ülke biz değil, en azından birçok ülke bize yetişmenin hayallerini kurardı…

Daha da daraltıp, güncelleyerek söyleyecek olursak;

Demokrasimizin rayına oturup-oturmadığını tartışmazdık…

Sıkıştığımız yerde; ‘hak-hukuk ve adalet’ arayışı yapmazdık!…

En azından 75 yıllık parlamenter sistem yolculuğumuzda;

İki de-bir (tadımlık demokrasimizi) askıya alıp; askeri darbelerin ve muhtıraların muhatabı olmazdık…

Yani her canımız sıkıldığında;

Parlamenter sistemle mi yönetilsek iyi olur?

Yoksa -bize özgü- ‘başkanlık’ sistemi mi bedenimize daha iyi oturur? gibi…

‘Kararsızlık Deryasında’ kulaç atmazdık!

Evet;

Bu köylülüğe dayalı ‘Köy Enstitülü Öğretmen’ sohbetimizi daha fazla ‘köylülüğe bulaşmadan’ özetleyip sonlandıracak olursak, şu kısa başlıklarla sonlandırmak isterim…

Bundan seksen yıl önce köylere, kasabalara öğretmen yetiştiren Köy Enstitüleri;

Karanlıkları bilgiyle aydınlatmayı yeğleyen bir mum fabrikasıydı…

İşte o mum fabrikasını kapattılar…

Kapattıkları o Köy Enstitüsünden yetişen öğrenci ve öğretmenler ki;

Gittikleri yerde salt öğretmenlik yapmıyorlar ve aynı zamanda kitap okuma alışkanlığı da kazandırıyorlardı oka-yazma öğrettiklerine…

Yanlarında götürdükleri ‘kemanlarıyla’ Mozart ve Beethoven’den klasik parçalar çalıp dinletiyorlardı…

O, Köy Enstitülü öğretmenler ki;

Gittikleri her köy ve kasabada ‘kütüphane’ kuruyorlardı…

Kütüphane kuramazlarsa; eşeklere yükledikleri kitapları köyden-köye götürerek ‘kitap okuma alışkanlığı’ kazandırıyorlardı…

Yani;

Okuduğu kitabı anlayan…

Anladıklarını çevresine anlatan…

Düşünenlerin peşinden koşan değil;

Kendi düşünce eylemini yaşamın pratiğine taşıyan bireylerin çoğalıp ve top-yekun ‘kültürlü bir toplum’ yaratmanın peşinde koşuyorlardı.

Böylesi bir yolculuğun önünü belli azınlık güçler kesmeyecekti de, daha kimler kesecekti?

Her neyse…

Söz yine fazla uzadı gibime geliyor…

Umarım, kafanızı fazla yormamışımdır…

Ama yine de bu konun üzerinde birlikte düşünelim derim…

Buyurun…

Şimdi söz sırası sizin…

NOT; Eğer işe yarayacağını düşünüyorsanız, bu sohbet yazısını sizde paylaşabilirsiniz…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM