| YAĞMUR-ÇAMUR DEMİYORLAR ‘ÖZGÜRLÜK’ İÇİN YÜRÜYORLAR |
Yürüyorlar;
Milli İrade tutsak kalmasın diye yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Anti-Demokratik uygulamalara dikkat çekmek için yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Gezi Tutsakları özgür kalsın diye yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Kadınların ikinci sınıf insan sayılıp, her gün bir cinayete kurban gitmemesi için…
Üniversiteye giden gençlerin sokaklarda yatmaması için yürüyorlar..
Yürüyorlar;
Ülkenin taşı-toprağı gözleri doymayan bir avuç ‘Azgın Azınlığa’ peşkeş çekilmesin diye yürüyorlar…
Dereler özgür aksın diye yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Oldum-olası zaten topal ve aksak yürüyen demokrasiyi sağlığına kavuşturmak için yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Düşüncenin suç ve tutsak olmaması için yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Bir an önce ‘Tüketim Toplumundan’ kurtulup ‘Üretim Toplumu’ olmak için yürüyorlar…
Yürüyorlar;
Hatay’dan yola çıkıp, seslerini duyurmak için Ankara’ya doğru yürüyorlar…
Yürüdükçe büyüyüp çoğalıyorlar…
Kimlerden mi söz ediyorum?
Türkiye İşçi Partisi (TİP) in Hatay’dan-Ankara’ya başlattığı ‘Özgürlük Yürüyüşünü’ dile getirmeye çalışıyorum…
Ama gördüğünüz gibi bir türlü konuya geremiyorum…
Efendim, sizlerin de çok iyi bildiği gibi;
Bizler ‘nalbantçı keseri’ gibi kendi tarafımıza yontmayı çok severiz…
Yani, eşit bir şekilde ortaklaşa kullanmamız gereken kuralları bencilleştirir ve çok fazla önemsemeyiz…
Örneğin, diyelim ki konu ‘Milli İrade’ olsun;
Eğer gelişen olaylar çıkarımızaysa mangalda kül bırakmayız…
Yani ‘milli iradeyi’ yere-göğe sığdıramayız…
Yok, eğer rakiplerimizin lehineyse;
Bu sefer de ‘milli irade’ denilen şeyin yanına yaklaşmayız…
Hatta yanına yaklaşmaktan vazgeçtik;
Çeşitli bahaneler ve suçlamalar üretip, girdiği delikten çıkartmayız…
Burada şunu da ifade etmek isterim;
Hukukçu olmadığım için hukuktan filan anlamam…
Daha doğrusu ‘hukukçular’ hangi konuda doğru karar verirler…
Hangi konuda eksik karar verdiklerini bilmediğim için işlerine burnumu sokup karışmam…
Neme lazım!
Ancak hukuktan anlamam anlamasına da;
Düz mantıkla düşünsem de aklıma ister-istemez şu sorular geliyor ve ‘yanıtını’ bir türlü bulamıyorum…
Örneğin;
Ülkemizin parlamentosunda görev yapacak kişiyi seçeceğiz…
Beş yıl süreli ‘milli irademizi’ bize ‘vekil’ olmak isteyene teslim edeceğiz…
Ancak ne düşündürücüdür ki;
İrademizi teslim edeceğimiz kişi ‘vekil olma’ müracaatı yaptığında koskoca kurumlar; suçlu mu, suçsuz mu, sicili bozuk mu? bilmiyor…
Yapılan müracaatı -kontrol etmeden- kabul ediyor…
Ve eğer ‘vekil’ olmak isteyen kişi ‘milletvekili’ seçilirse de bu kez de ‘hukuk kurumu’ araya girerek “bu adam suçlu vekil olamaz” diyor…
Kimden mi söz ediyorum?
14 Mayıs Genel Seçimlerinde Hatay ilinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) ten ‘milletvekili’ seçilen Can ATALAY’dan söz ediyorum…
Kimlerden mi söz ediyorum?
76 bin 106 Hataylının kullandığı ‘oyların’ milli idareden sayılmayan vatandaşların durumunu sizlerle paylaşmaya çalışıyorum…
Üstelik işin en düşündürücü yanı da şurası;
Zamanında Yüksek Seçim Kurulu Can Atalay’ın müracaatını kabul ediyor…
Can Atalay, milletvekili seçiliyor…
TBMM tarafından ‘Mazbatası’ düzenleniyor…
Kendisine bir ‘Makam Odası’ tanzim edilip ve ‘Danışman Kadrosu’ veriliyor…
Ancak bütün bunlara karşın;
Milli İradenin seçtiği Can Atalay özgür bırakılıp, TBMM çatısı altına davet edilerek ‘Milletvekili Yemini’ ettirilmiyor…
Tam 4 aydır bu sürünceme devam edip gidiyor…
Milletvekili yemini ettirilmesinden vazgeçtik;
Üstüne-üstlük ‘tutsaklık’ kesinleşmiş cezaya dönüştürülüyor…
Şimdi bu durumda ‘ananı kadı bellemişse’ kimi-kime şikayet edeceksin ki!?
Kısacası;
İşte bu yüzden yürüyor Türkiye İşçi Partililer ve özgürlük sevdalıları Hatay’dan Ankara’ya doğru…
Hem de yağmur-çamur demeden yürüyorlar…
Yol-boyu yürüdükçe çoğala çoğala büyüyorlar…
Ve yürüyüşe katılma olanağı bulamayanlar;
Uzaktan da olsa desteklemeye çalışıyorlar…
Şahsen uzaktan destekleyenlerden birisi de benim…
