Bu söz bana ait değil…

Bu söz;

Bir zamanlar ‘Öğretmen Okullarında’ meslek dersi öğretmenleri tarafından söylenen klasik ve mesleki bir söylemdi…

Derlerdi ki;

“Öğretmenler bir sanatçıdır…

Ve seyircileri, dinleyicileri de her zaman sınıfta hazırdır.”

Yazı-tahtasının önü bir sahne;

İzleyicilerin ve dinleyicilerin oturduğu salon ise sınıftır…

Öğretmen dediğin;

Çok yönlü bir sanatçı olmalıdır…

Hiç abartıya kaçmadan;

Hayatın gerçekleri üzerine rol yapmalıdır…

El ve yüz makyajını tebeşirden yapıp;

Gelecek güzel günlerin planını öğrenci-seyircisiyle birlikte planlamalıdır…

Yorgun düştüklerinde;

Türkülerle, şarkılarla dinlenmesini bilmeli…

Yeri geldiğinde; öğrencileriyle birlikte halay çekmelidir…

Yeri geldiğinde; birlikte ağlamayı ve gülmeli bilmeli” derdi bizleri ‘öğretmenlik’ mesleğine hazırlayan öğretmenlerimiz…

Derlerdi ki;

Karatahtanın önünde kaderiniz kararsa da…

İlgisizlikten betiniz-bendiniz sapsarı sararsa da…

Sizi yönetenler;

“Aç mısınız, tok musunuz, açıkta mısın?” diye sormasa da…

“Sizler karanlıkları aydınlığa çevirmeden asla geri adım atmayacaksınız” derlerdi…

Öğretmenlerimiz pedagoji derslerinde bizlere her ne kadar;

“Her öğretmen bir sanatçı olmalıdır” derlerdi demesine de…

Bizler öğrencilerimizin karşısında ne kadar sanatçı gibi durduk?

Epik oyunlar oynadığımız ‘kara-tahtanın’ önünde ne kadar sanatçı edasıyla durduk?

Ne kadar ünlü ve meşhur olduk?

Ne kadar küpümüzü doldurduk? onu pek bilemeyiz ama…

Köy Enstitüleri başta olmak üzere…

Onun ardılı olan Öğretmen Okulu bünyesinden ‘öğretmen kökenli’ bir hayli ünlü sanatçı ve edebiyatçı yetiştirildiğini söyleyebilirim…

Köy Enstitüsünden mezun olup ve daha sonra edebiyat dünyasında önemli bir yere sahip olanları ve -yazılı edebiyat yoluyla- toplumun aydınlanmasına büyük katkı sağlayanlardan -aklıma gelenleri-şöyle sıralayabilirim;

Rıfat Ilgaz…

Ümit Kaftancıoğlu…

Mahmut Makal…

Talip Apaydın…

Fakir Baykurt…

Yusuf Ziya Bahadanlı…

Mehmet Başaran…

Dursun Akçam…

Adnan Binyazar…

Osman Bolulu,,..

Osman Şahin…

Hasan Kıyafet, yazdıkları öykü ve romanlarla toplumun aynası olan değerli ‘yazın dalı’ sanatçılarımızdandır…

Öğretmen Okulu mezunu ‘öğretmen’ kökenli sanatçılardan yine aklıma gelenlerden birkaç tane örnek verecek olursam;

Tiyatro ve sinema sanatçısı; Şener Şen bir İlkokul öğretmenidir…

Müzisyen Hakkı Bulut; İlkokul öğretmenidir…

Yusuf Atılgan, Edebiyat öğretmenidir…

Kamil Sönmez, İlkokul öğretmenidir…

Tuğrul Şan, İlkokul ve aynı zamanda Müzik öğretmenidir…

Hüsamettin Subaşı, İlkokul öğretmenidir…

Ali Rıza Binboğa, Müzik öğretmenidir…

Futbol dünyasının ünlülerinden;

Şenol Güneş, Türkçe öğretmenidir…

(Aklınıza gelenleri sizlerde ilave edebilirsiniz)

Özetlersek;

Eskiden Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları, yetiştirdiği öğretmenleri çok yönlü olarak yetiştirirlerdi…

Yani, yetiştirdikleri öğrenciler tadımlıkta olsa;

Beethoven, Chopin ve Mozart dinlerlerdi…

Resim yapma yetenekleri olmasa da;

Pablo Picasso’nun…

Leonardo Da Vinci’nin…

Van Gogh’un hangi eserlerin altına imza attıklarını ve hangi ülkenin sanatçıları olduklarını bilirlerdi…

Belki roman ve öykü yazma yetenekleri yoktu ama;

Ülke klasikleri başta olmak üzere, dünyanın bütün klasiklerini yudum-yudum, su içer gibi okumuşlardır…

Şimdi benim bu anlattıklarıma bazı kesimin inanmadığına adım gibi biliyorum…

Ve sözü daha uzatmadan da;

Şimdi söz sırasını size bırakıyorum…

Görselle ilgili bilgi notu;

Birinci fotoğrafta; Şener Şen, bir zamanlar Muş’ta öğretmenlik yaparken öğrencilerine ders veriyor…

İkinci Fotoğrafta;

Türkçe Öğretmeni Şenol Güneş, bir zamanlar öğretmenlik yaptığı Trabzon Ortahisar Merkez Karakaya Ortaokulunda öğrencileriyle okulun kapısında resim çektiriyor…