HERKES GİBİ BENİMDE BİR ANNEM VARDI HER TÜRLÜ YOKSULLUĞU BİRDEN YAŞADI |
Yani;
Zenginlik nedir, neye denir hiç tanımadı…
Bu dünyaya veda ettiği güne kadar;
Yoksullukla hep can-ciğer arkadaş gibi yaşadı!
Onun zamanında;
Kız çocuklarının ‘Kuran Mektebinden’ başka okula gitmesi günah sayıldığından okula gönderilmemişti…
Sadece ve sadece namaz duaları öğretilmişti…
Hatta ‘Cüz’ eğitimi de almadığı için;
Arapça yazılan ‘elif’ harfini görse ‘mertek’ sanırdı!…
Üstelik sadece Arapça harfleri tanımamakla kalsa yine iyi…
Yerde Latin harfleriyle yazılmış bir kağıt parçası görse;
‘Kuran Harfleriyle’ karıştırır, besmeleyle yerden kaldırır ve üç defa öpüp alnına koyduktan sonra çiğnenmesin diye yüksek bir yere kaldırırdı…
Yani;
Okuma-yazma bilmezdi ama…
Kadere ve alınyazısı onun tek dayanağıydı!…
Ve başına hangi kötü olay gelirse gelsin;
Bütün bunların alnına yazıldığı ‘yazıdan’ dolayı ileri geldiğine inanırdı…
İnançlıydı;
Namazında-niyazındaydı…
Haram neye denir?
Helal lokma nasıl yenir?
Sabah-akşam bu konuda nasihat yapardı…
Asla ve asla ‘haram lokmanın’ yanına yanaşmazdı…
Yoksulluk kapının eşiğinden ayrılmasa da;
Ve o günü boğazından hiçbir lokma geçmeyip aç kalsa da…
Kapıya bir dilenci veya karnı aç biri gelince;
Kıyada-köşede zor günler için sakladığı bir lokmayı veya hırkayı kapımıza gelen kişiye verirdi…
Ve yardım ettiği konuğu uğurlarken de;
“Senin bize dua etmen yeterde, artar bile” derdi…
Hatta ve hatta işi daha da ileriye götürür;
“Bir şeye ihtiyacın olursa, yine gel” diye de tembih ederdi…
Özetleyecek olursak;
Biz üç erkek kardeştik…
Üçümüzde yoksul bir ailenin üyesiydik…
Birçok aile varsıllık denizinde kulaç atarken;
Bizler hep; “elbet bir gün bu yoksulluk bizim kapımızı da terk eder” düşleriyle çocukluk ve gençlik yıllarımızı tükettik…
Belki de şöyle ifade etsem daha doğru olur;
“O, benim yoksul anam ve babam, yemediler içmediler…
Bizim daha iyi ve daha güzel yaşamamız için;
Boğazından kesip, dişinden-tırnağından artırıp, bizim için ömürlerini kısaltıp tükettiler…
Burada bir gerçeği daha ifade etmek isterim;
Benim anam -miladi takvime göre- ne doğduğu günü bilirdi…
Nede ‘anneler gününün’ ne zaman olduğunu bilirdi…
Hatta birisi böyle bir ‘günün’ olduğunu söyleyince de;
“O da neyin-nesiymiş” diyerek gülüp geçerdi…
Uzun sözün özü;
Kimisinin anası zengin bir ailenin kızıdır…
Eğitimlidir, okur-yazardır…
Belki de elini sıcak sudan soğuk suya sokmazdır…
Kimilerinin anasıda;
Benim anam gibi ‘alınyazısından’ başka yazı tanımazdır…
Tozun-toprağın, ekilecek-biçilecek toprağın hanımıdır!…
Çocuklarını sevmek için gece-gündüz ayrıma yapmayan;
Varını-yoğunu çocuklarının mutluluğu için adayan anadır…
Ve bu tespitten sonra;
Başta benim rahmetli çilekeş anam olmak üzere, yaşayan tüm anaların ‘Anneler Gününü’ kutluyorum…
Aramızdan ayrılan tüm annelerinde;
Işıklar içerisinde uyumasını diliyorum…