Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
KÖY ENSTİTÜSÜNDEN YETİŞENLER ÖĞRETMENSİZ KÖYE TORPİL İSTER
  • 0
  • 179
  • 18 Kasım 2021 Perşembe
  • +
  • -

Merhaba sevgili dostlar,

Merhaba değerli canlar,

Dünkü sohbetimizde de ifade ettiğim gibi;

24 Kasım Öğretmenler Gününe kadar ‘eğitim-öğretim’ ve ‘öğretmen’ konulu sohbetlerimize devam ediyoruz…

Dün;

Köy Enstitülerinin kurucu ‘Eğitim Bakanı’ Hasan Ali Yücel’in oğlu Can Yücel’i -yanlış anlaşılır- diye yurtdışında eğitim yapmasına müsaade etmemiş ve arkadaşı Gazi Yaşargil’e izin vermesinden söz etmiştik…

Bugünkü sohbetimizde de;

En az ‘eğitim bakanı’ Hasan Ali Yücel kadar büyük emeği olan ve öğrenciler tarafından da çok sevildiği için ‘Tonguç Baba’ unvanını alan İsmail Hakkı Tonguç ile iki ay sonra mezun olup ‘öğretmen’ olacak öğrenciler arasında yaşanan bir olayı paylaşacağım sizlerle…

Köy Enstitülerinin kuruluşunda büyük emeği olan İlköğretim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, zaman zaman Köy Enstitülerini ziyarete gider…

Bu kez yolu Hasanoğlan Köy Enstitüsüne düşmüştür…

İki ay sonra mezun olup ‘öğretmen’ olacak son sınıf öğrencilerinin dersini dinlemeye girer…

Ve bir süre dinledikten sonra;

“Bu sınıfın en çalışkan öğrencisi kim?” diye sorar…

Sınıftaki arkadaşları adeta koro halinde;

“Hüseyin” derler…

İki ay sonra ‘öğretmen’ olacak olan Hüseyin’e, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç beş soru sorar…

Ve Hüseyin, sorulan soruları hiç teklemeden tıkır tıkır eksiksiz doğru yanıtlar…

Hüseyin’in çok başarılı olduğunu gören Tonguç Baba kocaman bir ‘aferin’ çektikten sonra; “Ödül olarak ne istersin benden evladım” dedikten sonra Hüseyin, sıkılgan ve utangaç bin halde;

“Sizler ne isteyeceğimi tahmin edebilirsiniz efendim” der…

Tonguç Baba, her ne kadar ne istediğini tahmin etse de, istenilen ödülün sınıftaki arkadaşlarının da duymasını istercesine;

“İstediğin ödülü yüksek sesle söyle de arkadaşlarında duysun” der.

Hüseyin, sanki ‘dağ başındaki köyleri bana bağışla’ dercesine;

“Beni öğretmeni ve okulu olmayan bir köye tayin etmenizi isterim efendim” diyerek, başarısının böyle ödüllendirilmesini ister…

Tonguç baba;

“Tamam evladım. Seni öğretmensiz ve okulsuz bir köye tayin edeceğim” diyerek, Hüseyin’i arkadaşlarının gözleri önünde isteğini yerine getirmek için söz verir…

Tonguç Baba tekrar sınıfa “2. sırayı kim alıyor?” diye sorar;

“Sınıfımızın 2. çalışkan öğrencisi de Ahmet’tir efendim” derler…

İki ay sonra mezun olduklarında ‘tayinlerini’ yapacak olan İlköğretim Genel Müdürü, beş soruda sınıfın 2.’sine sorar…

O da tıkır-tıkır yanlışsız bir şekilde yanıtlar soruları…

Ve “Ödül olarak sen ne istersin?” diye sorulduğunda, o da biraz önce Hüseyin arkadaşı gibi ‘öğretmensiz ve okulsuz’ bir köye tayin olmasını isteyince, Ahmet’i de aynı şekilde ödüllendireceğine dair söz verir…

Sözü uzatmayalım;

Sınıfın 3.’süde sorulan soruları eksiksiz yanıtlayınca, ona da aynı sözü verince, bir başka öğrenci parmak kaldırarak söz ister;

“Efendim, sınıfta 3.cü çalışkan öğrenci kadar bende çalışkanım. Hatta kimin 3. olduğu bu konuda pek belli değil” deyince, Tonguç Baba, bu öğrencinin de bilgi ölçümünü yapmak için 5 soru sorar. Ancak 3. kadar yeterli olmadığını görünce;

“Sen henüz 3.üncü arkadaşının seviyesinde değilsin. Sende onun seviyesine gel, seni de öğretmensiz ve okulsuz bir köye tayin edeceğime söz veriyorum” der…

Peki, öğretmensiz ve okulsuz köye ‘ödül’ olarak ‘torpil’ istemesinin altında yatan saklı sır ve güzellik ne olmalı dersiniz?

Hemen söyleyelim;

Köy Enstitülerinde yetiştirilen ‘öğretmenler’ öncelikle karanlıkları dağıtmak için yetiştiriliyorlardı…

Okulsuz ve öğretmensiz köy istiyorlardı ki;

Gittikleri köylerde -eğitim yapılacak- okulları, köylülerle ve öğrenci birlikteliğiyle ilk harcını o öğretmen atsın…

Köyün ‘ilk öğretmeni’ olarak hafızalara kazılsın…

Kuşaktan-kuşağa anlatılarak, ebediyete kadar unutulmasın…

Öğretmen kökenli ünlü şarkıcımız Ali Rıza Binboğa iş olsun diye gelişigüzel notalara dökmedi ya;

“İlk öğretmenin kim senin,

Kim öğretti sana alfabeyi” diye boşu boşuna yazmadı ya…

Şimdi diyeceksiniz ki;

O halde neden söndürdüler köylere ışık taşıyan bu meşale ocağını?

Karanlıkları aydınlatmak için ‘öğretmen’ yetiştiren bu okulların kapısına neden kilit vurdular?

Niçin sevmediler ‘köyünü-köylüsünü’ sevenlerin?

Köylüyle birlikte nefes alıp, birlikte yatıp kalktığı için mi?

Yoksa onları kör kuyulardan çıkarmak için elinde tutup aydınlığa çıkarmak istediği için mi?

Vallahi bu soruların yanıtını yarım-yamalakta olsa bilmesine biliyorum da…

Ancak, karşımdakinin ‘düşünce eylemine’ saygısızlık olur diye bu soruların vermek istemiyorum…

Ve burada ben aradan çekiliyorum…

Son sözleri Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun dizelerine bırakıyorum;

“Şu dağ başında bir top gül vardı

Eşi görülmemiş bir top gül katmer katmer açardı

Kırk bin köyde kırk bin umut

Kırk bin köyde kırk bin tomurcuk

Kırk bin adet meyveye vurmuş fidan

Köy okullarımıza nasıl kıydılar anlatamam

Hey gidi mangal yürekli Tonguç baba

Köy okullarımızı kilim misali ilmik ilmik ören

Adını kaç aydın koydu acaba

Mangal yürekli Tonguç baba

Sana Anadolu’mun her yanından

Kekik kokan keklik kokan Cevat Şakir işi

Kınından çekilen kılıç gibi bir merhaba

Bir mangal yürekli Tonguç baba yetmedi bre şahin aman

Bir Tonguç baba daha…”

Yarın tekrar görüşmek üzere;

Hoşça kalın,

Hoşça kalalım,

Sağlık ve esenlik içinde olalım.

Ve yarın tekrar buluşalım…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM