Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
VERİLEN ‘MUHTIRALAR’ KİME VERİLİYOR YAPILAN DARBE KİMLER İÇİN YAPILIYOR
  • 0
  • 172
  • 12 Mart 2021 Cuma
  • +
  • -

Doğrusunu söylemek gerekirse;

Bu konunun üzerinde uzun uzun düşünülmüyor…

Düşünenler varsa da;

Onlarında ne yapıp-edilip defterleri dürülüyor!…

Yani sizlerin de çok iyi bildiği üzere;

Bundan tam 75 yıl önce parlamenter demokrasiye geçtik geçeli, ya ‘askeri bir muhtıra’ ile uyanıyoruz..

Ya da;

“Askeri darbe yapıldı” haberleriyle gözlerimizi dünyaya açıyoruz…

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kaç ‘darbe’ yapıldı?

Kaç ‘muhtıra’ verildi?

Bunun üzerinde -sayısal olarak- hiç düşündünüz mü onu bilemem ama….

Eğer bunun çetelesini tutup, hesabını yapmadıysanız ben sizlere kısaca özetleyebilirim…

Yıl; 1946

Demokratik bir yönetim sistemini yaşama geçirmek için;

Parlamenter sisteme geçiyoruz…

Ve parlamenter sisteme geçer-geçmez;

Yapacağımız ‘ilk darbenin’ kararını alıyoruz…

Ve ardından çok zaman geçmeden de;

Demokrasinin duvarlarını örecek olan Köy Enstitülerini kapatıyoruz.

Yıl; 14 mayıs 1950

Köy Enstitülerini kapattıktan sonra…

Demokrasi yolculuğumuza şu sloganlarla başlıyoruz;

“Siz isteseniz, hilafeti tekrar geri getirebilirsiniz.”

“İstesek, ülkemizi küçük bir Amerika yapabiliriz”

Ve bunların olması içinde;

“Yeni bir vatan cephesi kurabiliriz” gibi sloganlarla yol almaya başladı ‘demokrasi yolculuğu yapacağız’ diyen siyasiler…

Ve tepeden bölünmeler başladı…

Bu bölünmeler ve parçalanmalar, en kısa bir zaman diliminde köylerdeki ‘kahvehanelere’ kadar yansıdı…

Yani;

İlk siyasi ve parlamenter darbe….

Ve örtülü bir şekilde…

1950 yılı ile 1960 yılları arasında yapıldı!…

Yıl; 1960

Bu kez ‘haki üniformalılar’ olaya el-attı…

Ve -namlunun ucunu göstererek- kendi ‘darbesini’ yaptı!…

Yaptığı darbenin tarifini de;

“Demokrasiyi kurtarma” olarak tanımladı…

Ancak, burada tarifi mümkün olmayan bir hukuk hatası yapıldı;

Suçlular cezasını yaşarken çekmesi gerekirken ‘İdam Sehpaları’ kurulup asıldı…

Ve ardından, cumhuriyet döneminin en özgürlükçü anayasası denilen 1961 anayasası yapıldı…

Yapılan bu anayasanın ışığı altında;

Grev haklarına sahip İşçi Sendikaları kuruldu…

Sermaye sınıfının kurdurduğu ‘siyasi partilerin’ karşıtı olan sosyalist felsefeye sahip ‘Türkiye İşçi Partisi’ kuruldu…

Sivil yaşamda ‘mesleki örgütlenmeler’ başladı…

Başta üniversite gençliği olmak üzere, özgürlükçü ve emekten yana siyasal yapılanmalar ve örgütlenmeler başladı…

Fabrikalardaki işçiler emeğinin karşılığını istemeye başlayınca…

Tarım emekçileri ürünlerinin gerçek değerini alamayınca…

Bilinçlenen gençlik;

Emperyalizmin ve faşizmin ne demek olduğunu kavrayınca…

Hep birlikte meydanlara dökülüp bağırmaya başladılar;

“Kahrolsun emperyalizm”

“Kahrolsun faşizm”

“Kahrolsun sömürücüler”

“Kahrolsun işbirlikçiler”

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye” diye haykırmaya başlayınca…

Hemen egemen güçler, tabanın yavaş yavaş uyanmasından ve ayağa kalkmasından rahatsız olmaya başladı…

Ve onlarda karşıt olarak şu sloganı öne çıkardı;

“Bu demokrasi ve özgürlük bize çok bol geliyor”

Ve bu mesajı alan -beylik tabancalı- haki elbiseliler;

“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” dercesine…

Yönetsel erklere bir ‘göz işareti’ çakıp ve toplumunda gazını almak istercesine…

Dönemin hükümetine bir ‘MUHTIRA’ verdiler…

Yani demek istediler ki;

“Biz sizin ayağınıza dolaşanları ve yolunu kesenlerin hesabını gördükten sonra daha kuvvetli bir şekilde iktidar olursunuz”

Ve yönetsel erklere bir ‘göz işareti’ kırptıktan sonrada;

Toplumun üzerine inanılmaz derecede bir korku saldılar…

Yani;

Sazıyla-sözüyle düşünenlerin birçoğunun bileklerine kelepçeler takıp, kodeslere tıktılar…

Bozuk düzene karşı çıkanları;

Birer birer yakalayıp, hücrelerde Filistin askısına taktılar…

Hatta hızlarını alamadılar;

Kimi gençleri evlerde sıkıştırıp bombaladılar…

Kimilerini de (1960 darbesinde asılanların) intikamını almak için;

“Üçe-üç” diye haykırdıktan sonra Deniz Gezmiş ve iki arkadaşını ‘darağacına’ götürüp astılar!

Ve aradan on yıl geçtikten sonra da…

‘Yarım’ bıraktıkları işi tamamlamak istercesine…

Ve Amerikalıların “bizim çocuklar” dediği generallerle; 12 Eylül 1980 faşist darbeyi yaptırdılar…

Ve bu darbeyi yapanların öncekilerden tek bir farkı vardı…

Öncekiler; üç kişiyi idam sehpasına çıkardılar…

Amerika’nın Boys’ları ise;

Birisi 17 yaşında olmak üzere tam 50 kişiyi darağacına götürüp astılar…

Uzun sözün özü…

Özetleyecek olursak…

Şu soruların kendi-kendimize sorarak sohbetimizi sonlandıralım…

İster parlamenter gücü elinde bulunduranlar yapsın…

İsterse -beli silahlı- haki elbiseliler tarafından yapılsın…

Bu ‘darbe’ ve ‘muhtıra’ sevdalıları kimin için yapıyor bütün bunları?

Toplumun ortak çıkarla için miiiii?

Yoksa mevcut iktidarların ve ardılı ‘siyasi sülalenin’ geleceğini garantiye almak için mi?

Hani demokrasiye geçtiğimiz 75 yıldan bu yana ne kadar ‘darbe’ ve ‘muhtıra’ verilirse verilsin….

Yapılan silahlı müdahalelerle;

Hangi iktidar, iktidarından indirilirse indirilsin…

Yine aradan çok zaman geçmeden ‘iktidar koltuklarına’ hep onlar ve onların çocukları, akraba-i taallukatları ve onların siyasi düşence yakınları oturdukları koltuklara daha sağlam oturuyorlar da onun için böyle saçma-sapan, abuk-sabuk düşünüyorum!…

Her neyse…

Şimdi söz sırası sizin…

Buyurun…

Belki bu konuda sizlerin de söyleyeceği şeyler vardır…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM